Asıl sorumlular kim?
.
İstanbul’da on günden az zamanda ikinci sel felaketi yaşandı. Bildiğiniz gibi İstanbul’da bu kez “kafalara taş yağdı” denecek kadar büyük bir tehlike de ortaya çıktı, yağan dolu taneleri neredeyse insanları bile bayıltabilecek ölçülere ulaştı.
Neredeyse evini sel basmayan kimse kalmadı, alt geçit, metro ve evler, bahçeler sular altında kaldı.
Bu olurken birçok ilçede, köyde “orman yangınları” da sürüyordu.
Kısa süre önce yangın ve sellerle ilgili yazdığım yazıda “doğanın dengesini bozarak ormanları yok edip taş yığınları dikerek” atmosferdeki oksijeni yok ettiğimizi ve bu felaketlerin artmasına sebep olduğumuzu” vurgulamıştım.
(Kasıtlı veya dikkatsizlik sonucu çıkan orman yangınlarının hesabını da, gereken dikkati göstermeyen belediyeler ve Bakanlık vermelidir.)
Bir kez daha uyarayım; son kalan yeşilliklerimiz de yok oluyor, zeytinliklerin de kesilip sanayi alanına dönüşmesi için hükümetin ısrarı sürüyor.
Türkiye’de iklim değişikliği ciddi bir uyarıdır. Artık sorumlu belediyelerin de, kararları veren bakanlıkların da bu dev sorundaki rollerini konuşma zamanı gelmiştir.
Sanık ve tanık
Cumhuriyet gazetesiyle ilgili davanın son oturumu dün yapıldı.
Yazımı yazdığım saate kadar henüz kesin sonuç çıkmamıştı ancak…
Gazetecilerin avukatlarının “Sanıkların tutuklu yargılanmasını gerektiren deliller dosyada yok. Beraat kararı verilmeli” talebine Mahkeme Başkanı’nın “Beraat kararı koşulları oluşmadı” cevabını verdiğini duyduk.
Gülen Cemaati hakkında yıllar öncesinden başlayarak yazılar, kitaplar yazmış, televizyonlarda FETÖ örgütlenmesini anlatan sayısız konuşma yapmış gazetecilerin “FETÖ’ye yardım”la ilişkilendirilmesi ve tutuklu yargılanması demokrasiyi zedeleyen, yargıya güveni iyice sarsan bir durum yaratıyor. Üstelik yargının “Gülen tehlikesi” konusunda uyarmış olan gazeteciler için yapılan soruşturmalarda “Gülen’in en yakın adamı”nı tanık yapması akıl alacak şey midir?
Akıl vermek için…
Güvenilir gazete ve gazeteciler “FETÖ’ye yardım”la suçlanırken, “Gülen’in sözcülüğünü yapan şahıs” nasıl olur da başkalarının örgüt üyeliğiyle suçlandığı davalarda tanık olabilir?
Binlerce hakim ve savcının ihraç edildiği, yüzlercesinin tutuklandığı (ve bunların devlete nasıl girdiğinin hala anlaşılmadığı) FETÖ araştırma ve soruşturmaları ve OHAL hala sürerken kimsenin yargıya kayıtsız şartsız güvenmek zorunda olmadığını unutmayalım.
Almanya bize “toplantı izni vermediğinde” onları “sizde ifade özgürlüğü yok” diye suçlamak için, Arap ülkelerine “demokrasi ve insan hakları” önermek için önce Türkiye’de bunların bulunmasını sağlamalıyız! Türkiye giderek “çoğulcu demokrasi”den iyice uzaklaşıp “çoğunlukçu demokrasi”ye dönüşüyor.
Demokrasi “insan haklarını, medya ve milletin vekilleri başta olmak üzere vatandaşların ifade ve düşünce özgürlüğünü, inanç özgürlüğünü ve devletin tüm dinlere-inançlara karşı tarafsızlığını sağlayan laikliği, hukuk devletini yani yargı bağımsızlığını” içerir. Bunların olmadığı rejimlere demokrasi denemez.