ABD’deki dava önemli mi, önemsiz mi?
.
Adalet Bakanı Abdülhamit Gül diyor ki “ABD’deki dava hukuki geçerliliği olmayan bir davadır, hukuken çökmüştür”.
Başbakan Binali Yıldırım Reza Zarrab için diyor ki “ABD’deki şahıs, yalan söylerse kurtulacağını düşünüyor. Biz şarlatanın söylediklerine mi itibar edeceğiz yoksa yüce Meclis’in söylediklerine mi”…
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan diyor ki “Bu davadaki iddialar için Türk yargısı değerlendirmesini yapmış, hükmünü vermiştir”…
Normal şartlarda bir ülkenin en üst düzey yetkilileri bu sözleri söylediğinde olayın kapanması beklenir değil mi? Ancak durum böyle değil, aksine her gün gündemin başındaki konular arasında Zarrab davasının olduğu görülüyor.
Ambargo ve rüşvet
Çünkü olay bizde her ne kadar FETÖ’ye bağlansa da hatta “komplo” olduğu dile getirilse de ABD yargısında devam etmekte olan ve dünyanın da izlediği bir dava durumunda.
Türk medyasındaki tartışmalarda hukukçuların, siyaset bilimcilerin bu konuda ikiye bölündüğünü görüyoruz.
Bir kısmı hükümet yetkilileri gibi “haksız, hukuksuz bir davadır” derken, diğerleri “Bir kişinin başka bir ülkeye karşı işlediği suçtan dolayı o ülkede yargılanması mümkündür, buna benzer yargılamalar Türkiye’de de yapılmıştır” diyor.
“ABD’nin İran’a uyguladığı ambargonun Türkiye tarafından dikkate alınmaması” fazla büyütülmüyor, “İran’la ticari ilişkilerimizin olduğu ve hükümetin de ticarete devam ettiği” söylemini sıkça duyuyoruz.
Konunun “siyasi olduğu” öne sürülüyor ve bu “ABD’nin son yıllarda özellikle Suriye politikasına, PKK’nın yanında yer almasına bakınca” kısmen doğru olabilir.
Ancak olay bir noktaya gelindiğinde kilitleniyor.
Asıl üzerinde durulan ve açıklaması olmayan mesele Türkiye’de “8.5 milyar dolar rüşvet” verilmiş olması. Türk devlet bankasının Reza Zarrab’la birlikte karıştığı hayali ihracatlar ve bazı bakan ve banka yöneticilerinin karıştığı rüşvet iddiaları.
Dava kaybedilirse…
Örneğin, eski Bakan Zafer Çağlayan’ın ve Halk Bankası Genel Müdürü Süleyman Aslan’ın rüşvet miktarlarını da kendileri söyleyerek ve bazen verileni “eksik bularak” kendisinden aldığını (ambargoyu delmek için yaptıklarıyla kendisi de ceza alacak olan) Reza Zarrab mahkemede anlatıyor.
Bu ifadelere bir itiraz duyulmadı. Meclis ise tam aksinin yapılması gerekirken, söz konusu 8.5 milyar dolarlık rüşvetin araştırılmasını “çoğunluk oylarıyla” reddetti.
ABD’deki dava kaybedilirse Türkiye’ye ve bankalarına çıkacak faturanın ne olacağı şimdiden Batı medyasında ve bizde yoğun olarak tartışılıyor.
ABD, Türkiye ile yaşanan gerginliklerden sonra şu anda vize isteyen Türklere “13 ay sonrasına” randevu veriyormuş.
Böyle bir dışlamaya uğramak bile Türkiye gibi bir ülke için prestij kaybıdır. Kaldı ki Zarrab davasının sonucuna göre ilişkilerin daha da kötüye gitmesi mümkündür.
AB’den iyice uzaklaştık, Batı’yla tek bağımız olarak kalan NATO ile gerginiz, ABD ile de gerginliğin artması Türkiye’nin lehine olmayacaktır, buna dikkat edelim.