AB sınırı aştı...
.
Avrupa Birliği artık “mülteciler konusunda Türkiye’den taleplerini” iyice tehdit boyutuna çıkardı ve bunu da açıkça yapmaktan hiç çekinmiyor.
Türkiye ile AB arasında 7 Mart Pazartesi günü yapılacak olan zirve öncesinde AB delegasyon başkanı “Türkiye’nin Yunanistan’a giden sığınmacı sayısını 1 Haziran tarihine kadar kontrol altına almaması durumunda ‘vize kolaylığının’ durdurulabileceği” uyarısında bulundu.
Bunu yaparken de “Türkiye’ye söz verilen 3 milyar eurodan 400 milyonunun ödendiğini” söylemiş.
Oysa Cumhurbaşkanı Erdoğan bu konudaki son konuşmasında “Yılda 3 milyar euro vereceğiz dediler, 4 ay geçti ses yok” demişti. Dün AB Konseyi Başkanı Tusk ile görüşmesi öncesinde de Avrupa Komisyonu’nun “3 milyar’dan sadece 95 milyon euroyu onayladığını” öğrendik. Türkiye’nin bugüne kadar harcadığı en az 10 milyar dolar”ı düşünmüyorlar bile!
Yolgeçen hanı gibi!
Bu arada bir de “Türkiye’nin imzaladığı geri kabul anlaşması” var ki “AB ülkelerinin sığınma hakkı vermediği” tüm mültecileri, Cezayir, Afganistan dahil Türkiye almak zorunda.
Daha birkaç gün önce Yunanistan sınırında onların güvenlik güçleri telleri parçalayarak girmeye çalışan mültecileri kavga dövüş engellediler.
Avusturya Başbakanı Werner Faymann ise “Avusturya, Almanya için bekleme odası değildir. Almanya sığınmacı alacaksa doğrudan Türkiye ya da Ürdün’den alsın” dedi. Görüldüğü gibi AB ülkeleri “geçici olarak, sığınma izni alana kadar” bile sığınmacı kabul etmiyor ve AB yönetimi ile, Almanya ile bunun kavgasını yapıyor.
Ürdün de “daha fazla sığınmacı almayacağını, kendi vatandaşlarının da zor şartlarda yaşadığını” açıkladı. AB ise Türkiye’yi “yolgeçen hanı” gibi gördüğünü sıkılmadan söylüyor.
Açık kapı…
Biz hem bir yandan “Mülteci olayına ekonomik açıdan bakmıyoruz, bizim geleneklerimiz farklı… Açık kapı politikası devam edecek” açıklamaları yaparken diğer tarafta gerçeği saklayamıyor ve “Söz verdiğiniz parayı verin” diyoruz.
Eğer birçok ülkeden milyonlarca mülteciye yıllar boyu bakmak ve aralarına karışan terör örgütleriyle mücadele etmek sadece parayla halledilecek kadar kolay ve tehlikesiz olsaydı, dünyanın en zengin (ve nüfusu da Türkiye’ye kıyasla çok az) ülkeleri bu işi Türkiye’ye yıkma yarışına girmezlerdi.
AB delegasyon başkanının yaptığı “vize vermeyiz” tehdidi sadece diplomatik bir ayıp değildir, Türk halkına mültecilere yaptıkları gibi “istenmeyen ama zorla AB ülkelerine vize isteyen” bir toplum muamelesi yapmaktır.
Türkler bugüne kadar “Schengen vizesi” olmadan pekala yaşadılar, şimdi neden bu kadar önemli oldu? Milyonlarca mülteci ve binlerce teröristin girdiği Türkiye’yi AB’ye almayacaklarını bilmemize rağmen neden bu hakaretlere susuyoruz?
Eğer alacaklarsa biz de diğer ülkeler gibi sıramızı beklemek yerine neden kendi geleceğimiz için ciddi sorunlar yaratıyoruz? Pazartesi yapılacak zirvede, sırt sıvazlamalara aldanmadan AB’ye bu tehditleri kabul etmediğimizi, vizeden ve “geri kabul”den vazgeçtiğimizi ve Türkiye’deki mültecilerin en az yarısını almaları gerektiğini söylemek zorundayız!