AB’nin acımasız planı!
.
Türkiye’nin nüfusu 80 milyona, trafikteki araç sayısı 20 milyonun üstüne çıkmasaydı acaba “başta şiddet, terör ve trafik kazaları” olmak üzere bugün uğraştığımız tüm sorunlar böylesine artar mıydı?
Eğitim sıkıntılarını, yoksulluk ve açlık sınırındaki vatandaşlarımızın sayısını azaltmak çok daha kolay olmaz mıydı?
Türkiye hızla artan nüfusuna ve bu sorunlarına rağmen Suriye, Irak, Afganistan, Pakistan demeden yıllardır sığınmacı kabul ediyor. Sadece Suriye iç savaşından sonra gelen mültecilerin sayısı 3 milyona yakın…
Ege’den Avrupa’ya geçmek için her şeyi göze alan göçmenlerin yüzlercesi, bebekler, hamile kadınlar batan botlarda hayatını kaybetti. Avrupa Birliği ise kendi sınırlarını korumak için sığınmacılara “ateş etmek dahil” her şiddeti uyguladığı gibi, Türkiye’ye kendi ülkelerine geçmiş yüz binlerce göçmeni daha geri göndermenin peşine düştü.
Eşik bekçisi!
Birleşmiş Milletler defalarca ve sert şekilde “AB ülkelerindeki göçmenleri toplu olarak Türkiye’ye göndermenin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine ve uluslar arası yasalara aykırı olduğu” uyarısını yaptı.
BM bunu yaparken “İnsan hakları konusunda yasalar yapan AB ülkeleri insan haklarını ve yasaları bu şekilde ihlal edemez.Türkiye’yi ‘eşik bekçisi’ yaparak kendi sorumluluğunu Türkiye’ye yükleyemez” dedi.
Hayrettir ki kendi kurallarını ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini aday ülkelere her fırsatta dayatan AB, Birleşmiş Milletler’in bu uyarılarından hiç etkilenmedi.
Türkiye’nin isteklerini “şantaj” olarak değerlendiren Avrupa ile Türkiye’nin dün “AB’nin mülteci sıkıntısını yok etmek üzere” anlaşmaya vardıkları açıklandı.
72 Bin pazarlığı…
Bu anlaşma bittiğinde, zaten 3 milyon mülteciyi almış olan Türkiye, 4 Nisan’dan itibaren “AB ülkelerine yasa dışı olarak geçmiş olan 1 milyona yakın sığınmacı”yı daha alacak. Son 3 yılda Türkiye’de 150 bin Suriyeli bebek doğduğuna göre bu mültecilerin nüfusunun artma hızı düşünülmüyor.
Ege’den bot maceralarının önlemediği, önlense bile mültecilerin “Bulgaristan sınırından, Karadeniz’den nasılsa bir yol buluruz. Teknelerde boğulmayı göze alanlar bunu mu yapmayacak” dediği akla gelmiyor.
Türk Hükümeti “AB’ye yasa dışı geçenleri alırız ama siz de Türkiye’deki sığınmacılardan alın” teklifine ise AB uzun tartışmalardan sonra “Bu yıl için 72 bin sığınmacı alırız” cevabını verdi.
Oy kullanma hakkı!
Onların elini bu kadar güçlü yapan, milyonlara karşılık “on binler”den söz etmelerini kabul ettiren sebep nedir bilmiyoruz. Sonuçta Türkiye “çoğunun bir daha Türkiye’den ayrılmayacağı bilinen” 4 milyon göçmenin tüm sorunlarıyla karşı karşıkarşıyadır. Başbakan Davutoğlu “AB ve Türkiye’nin amaçları aynı, Suriyeli mültecilere yardım etmek” diyor ama AB’nin niyetinin bunun tamamen aksi olduğu bellidir.
AB’de kalabilenlere ise; Türkiye’de yapılacağı bildirilen, 5 yıllık ikamet süresi dolanlara “vatandaşlık ve oy kullanma hakkı” verilmeyeceği de şüphe götürmez..
Ülkemiz için yanlış görünen bu anlaşma AB’nin, kendi çıkarlarını korumak için ne kadar acımasız olabileceğini gösteriyor.