Şampiy10
Magazin
Gündem

Diyet yapıyor ama kilo veremiyoruz... Neden?

.

ABONE OL
Vatan Haber

Spor ve diyete rağmen kilo veremeyen pek çok insanın sorunu hormonal ve duygusal.

Sydney Üniversitesi’nde Eğitim Bilimleri ve Biyokimya uzmanı Libby Weaver, takıntılı bir şekilde kilo vermek için uğraştığı halde kilo veremeyen kişiler üzerinde yaptığı araştırmalarda önemli sonuçlara vardı. Weaer’in çalışmaları kilo vermeyi engelleyen etkenlerden ilkinin stres olduğunu ortaya çıkardı.

Stres

Stres ve obezite arasındaki bağlantı giderek daha fazla bilimsel çalışmada onaylanıyor. İnsanların kilo almasındaki en önemli nedenin stres olduğu kabul ediliyor. Weaver’e göre, stres altında olduğumuzda vücudumuz stres hormonu adrenalin üretiyor. Bu da bir saldırıya karşı vücudumuzu savaşmak ya da kaçmak için hazırlıyor. Yani kilo vermek için gereken yağ yakımı duruyor. Stres uzun süreli olduğunda ayrıca yükselen kortizol hormonu da metabolizmayı yavaşlatarak göbeklenme eğilimi artıyor. Bunun için günde 20 rahatlama egzersizi olarak nefes çalışması yapmak gerekiyor.

Cinsiyet hormonları

Kadınların bir türlü kurtulamadıkları şişkinlikleri hormonal nedenle olabiliyor. Yani regl öncesi yükselen östrojen seviyeleri nedeniyle bazen bir kadın altı buçuk kilo birden alabiliyor. Bazen düşük progesteron seviyeleri işleri daha da kötü yapabiliyor. Çünkü Weaver’a göre, “Bu hormon aşırı sıvıdan kurtulmak için bize izin veren bir anti-anksiyete ajan ve diüretik.” Eğer sizin de bu hormonların seviyelerine bağlı olarak karnınız şişiyor, göğüsleriniz büyüyorsa kahveyi kesin ve dört hafta için bitkisel çay için.

Yüksek insülin

Vücut yeterli insülin üretebildiği halde etkili olarak kullanamadığında insülin direnci gelişiyor. Kas, yağ ve karaciğer hücreleri insüline uygun cevabı veremediğinden ve kan glukozu hücre içine alınamadığından, daha fazla insüline ihtiyaç duyuluyor. Yeterli insülin olmadığında da, kan glukozu yükseliyor, prediyabet ve sonrasında, diyabet hastalığı kendini gösteriyor.

Ve duygular

Akşam yemeğinden sonra bir paket çikolatalı bisküvi bitirmenin altında yetesizlik duygusunun yattığı söyleniyor. Bu ne kadar doğru olabilir? Medikal Estetik hekim ve beslenme uzmanı Gönül Ateşsaçan “Neden yemek yeriz, Sizce de teselli için mi yemek yiyoruz?” sorusunu şöyle yanıtlıyor:

“Dünyaya geldiğimizde anne sütü ile besleniriz. Ama sadece sütü içimize almakla kalmayız, sütle beraber ebeveynimizin yaydığı tüm enerjiyi, sevgiyi, değeri, mutluluğu ya da ne acıdır ki kaygıyı, korkuyu, istenmemeyi, değersizliği de içimize doğru çekeriz ve bu içimize aldıklarımızla benliğimize, kişiliğimize ilişkin bir anlam üretmeye başlarız. Çok ilginçtir ki, bu anlamlar yaşamın ilerki dönemlerinde evrilerek şekillenir ve kendine sembolik diller bulur. Yaşamın acı verici ya da stres yaratan koşullarından; acıdan uzaklaşmak ve mutluluğa ulaşmak için izlenecek yol artık belirlenmiştir, gidilecek liman bellidir; en temel mutlulukların ve ilk haz kaynağı olan ağız bölgesinin yarattığı hazza sığınılır. Olumsuz duygular ve düşünceleri bertaraf etmek için yiyecekler içe doğru başka bir amaç uğruna alınmaya başlanır. Ama ne kadar yersek yiyelim yetmez; çünkü asıl açlık, gerçekte fiziksel açlıktan kaynaklanmaz. Oysa ne gariptir ki, bize bilinen ve doğru olan tek yol buymuş gibi gelir. O yüzdendir ki sevgilimiz bizi terk ettiğinde, patronumuz bize kızdığında, birine öfkemizi dile getiremediğimizde çikolata paketlerine, ışığa koşan pervaneler gibi koşarız. Hele bu pervanelerin yaşamda kalmaları; yani varlıklarının anlam bulmaları için gerekli olan ışığın gölge gibi sızdığı, belli belirsiz olduğu, kaybolduğu ya da tam tersi yaklaşamayacak kadar parlak olduğunu göz önünde bulundurdugumuzda ve tüm bunlara çok erken sayılacak bir dönemde maruz kaldığımızı düşündüğümüzde yemek yemek, tıkanırcasına, kendini kaybedercesine yemek; yani obezite sığınılacak güvenli bir liman gibi gelir. Bu limanın yolu bazen bize ta bebeklikten gösterilmiştir. Annemiz değil midir ağladığımızda ağzımıza biberonu, emziği sıkıştırarak bizi susturan; babamız değil midir düştüğümüzde, hastalandığımızda bize çikolata alıp acı odağımızı değiştirip yemeyle şekil bulan bir mutluluğa dönüştüren…

Kısaca psikolojik olarak doyurulmamış olmanın sonucunda karşılaşılan “açlık” bedenin kullandığı silahla; ağızla doyurulmaya çalışılır. Ruhsal dünyamız dile gelemediğinde beden diliyle konuşur ve onun dili sanıldığının ve tahmin edildiğinin ötesinde çok derin ve vurucudur. Sevilmediğimizi hissettiğimiz ilk anda yiyeceklere sarılıp, kendimize değerli olduğunu hissettirmeye çalışırız. Fazla yemek yemek kendimize bir şiddet uygulamasıdır. Kendi sınırlarını ihlal etmektir. Sindirim sistemi çalışırken tüm sistemler yorulur; sindirim sistemi (mide, ağırsaklar,pankreas, safra kesesi ve karaciğer) ve dolaşım sistemi (kalp), hormonal sistem (tiroid) hepsi yorgun olur! Yemekten sonra kalp hızlanır, pankreas çalışır, kan şekeri düşer, hafif üşüme ve uyku hali olur.

Yazarın Diğer Yazıları

  1. Hangi probiyotik ne işe yarıyor?
  2. Kadın sağlığı konusunda doğru bildiğimiz yanlışlar
  3. Tenten’den Birkin çantaya; Avrupa’yı Avrupa yapan değerler
  4. Lider ve yöneticilerden başarıya götüren sözler
  5. Rooftop Festivali başlıyor
  6. Ağustos havası değil
  7. Türk gençleri kadına tokadı haklı buluyor
  8. Diyetisyenlerin asla yemedikleri gıdalar
  9. Hayvana işkenceye acil sert ve caydırıcı cezalar getirilmeli
  10. Gökdelenler sıcaklığı 10 derece fazla hissettiriyor

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.