Şampiy10
Magazin
Gündem

230 bin Oyak üyesi daha çok kazanacak

Oyak’ın geçen yıl sonu itibarıyla 230 bin olan üyeleri için Oyakbank’ın satışı çok şey ifade ediyor. Bazı çevreler “Tüpraş ve Erdemir yabancıya gitmesin” diyerek varını yoğunu ortaya koyan Oyak’ın bankayı satma kararını eleştirmeye kalkabilir. Ancak yapılan analiz, Oyak’ın bankayı satarak çok doğru stratejik bir hamle yaptığını, ortaklarına da daha çok nema imkanı sunacağını ortaya koyuyor. Neden mi?

Oyak’ın yönetim kurulunda generallerin ağırlığı dikkati çekiyor. Ancak Oyak tıpkı bir Koç veya Sabancı Holding gibi kurumsal prensiplere bağlı olarak yönetiliyor ve stratejiler başta Coşkun Ulusoy olmak üzere profesyoneller tarafından belirleniyor.

Oyak, 2006 yılında “Türkiye’nin milli değerleri yabancılara gitmemeli” prensibinden yola çıkarak Erdemir ve Tüpraş’a talip olmuştu. Tüpraş’ın yine bir Türk şirketi olan Koç tarafından alınmasını Oyak yönetimi memnunlukla karşılamıştı. Tüpraş’tan sonra Oyak, tüm gücünü ve enerjisini Erdemir’i almak üzere kullandı. Yapılan özelleştirme ihalesinde Oyak 2 milyar 770 milyon dolar ödeyerek Erdemir’de yönetim hakkını ele geçirdi. Bu oldukça maliyetli bir operasyon oldu. Oyak bu satın alma için 2.6 milyar dolarlık kredi kullandı.

Oyak, Erdemir’i aldıktan sonra hatırlanacağı üzere ihaledeki rakipleri de kapısını çaldı. Çünkü herkes demir çelik sektörünün öneminin farkındaydı. Arcelor ve Mittal yöneticileri ayrı ayrı Ulusoy’u ziyarete geldiler. Hatta Lakshmi Mittal özel jetiyle gizlice İstanbul’a gelip nihai tekliflerini Coşkun Ulusoy’a bizzat iletti.

Ancak Oyak, Erdemir’i paylaşmak konusunda cimri davranmayı tercih etti. Çünkü Erdemir’de yatırımlar tamamlandıktan sonra kârlılığın çok yüksek olacağı belliydi. .

Nitekim rakamlara baktığımızda bu çok net olarak görülebiliyor. Erdemir’in 2007 ilk çeyrek sonuçlarına göre net kârı bir önceki yıla göre tam 4 kat artıp 138 milyon YTL oldu. Esas faaliyet kârı ise yüzde 906 artıp 180 milyon YTL’ye çıktı. Bunlar Erdemir tarihinde rekor kâr rakamlarını ifade ediyor.

Oyakbank’ın 2006 yılı net kârı ise 104 milyon YTL. Yani bir tarafta 12 ayda 104 milyon YTL net kâr üreten Oyakbank, diğer tarafta sadece bir çeyrekte 138 milyon YTL kâr üreten Erdemir var.

Oyak, ING Bank’tan gelecek para ile Erdemir riskini sıfırlayacak. Tüm aldığı kredileri kapatacak.

230 bin Oyaklı için bu operasyonun anlamı yılsonunda daha fazla nema demektir. Coşkun Ulusoy “Bizim ortaklarımıza her yıl nema vermek gibi bir kaygımız var. Ortaklarımız bize ’şu yatırımı yapın da 3-5 yıl bekleyelim. Buradan temettü almasak da olur’ demez. Emekli ikramiyesi ve maaşı ödemek zorundayız. Yani bizim sürekli kâr üretmemiz lazım” demişti.

Oyak’ta bu operasyon, nema kaygısını da ortadan kaldırıyor. Tabii kur riskini de. Oyak için 2.6 milyar dolarlık kredi Demokles’in kılıcı gibi tepede sallanıp duruyordu. Her ne kadar kurlar düşük seyretse de burası Türkiye.

Her an herşey olabilir. Nitekim aynı endişeyi taşıyan Koç da Migros’u satış tezgahına koyarak Tüpraş riskini bertaraf etmek ve kötü rüya görmek istemediğini net biçimde ortaya koydu.

Yazının devamı...

Antalya Havalimanı ihalesi yenilenmeli mi?

Doğrusunu söylemek gerekirse Antalya Havalimanı ihalesinde IC Çeçen Holding-Alman Fraport tarafından verilen 3 milyar 197 milyon dolarlık teklif ilk gün herkesi mest etti. Zaten ihale öncesi yapılan nabız yoklamalarında da 3 milyar dolar gibi bir rakam telaffuz ediliyordu. 2 yıl önce İstanbul Atatürk Havalimanı’nın işletme ihalesinde ortaya çıkan fiyatın 3 milyar dolar olması da, bu ihalenin fiyatını da bir anlamda tescil ediyordu.

İhale öncesi pek çok ilginçlikler yaşandı. İhaleye katılabilme şartnamesinin inanılmaz ağır, kılı kırk yaran koşullarını bir kez daha tekrar etmeyeceğim. Ekonomi sayfalarımızda bu konuyla ilgili bir dizi haber yaptık. İhaleye katılabilme şartlarına sadece TAV ile IC Çeçen-Fraport ortaklığının uyum sağlayabilmiş olması, bir başka ifadeyle ihale şartnamesinin bu ikiliyi tarif etmesi en başından bu yana eleştiriliyordu.

Bir havaalanı işletme ihalesi için bu kadar ağır koşullar gerekli miydi ondan da aslında çok emin değilim. Sordum soruşturdum. Havaalanı işletmek çok mu zor, özel beceri, tecrübe gerektiren bir iş mi diye. Bir rafineri işletmekten, bir demir-çelik fabrikası idare etmekten daha ekstra tecrübe gerektirmiyor aslında. Her neyse işin o tarafını bir kenara bırakalım, konunun özünden fazla uzaklaşmayalım.

İhalenin bir şartnamesi vardı ve o şartları yerine getirenler Antalya Havalimanı’nın işletmecisi olabilmek için teklif verebilecekti.

Çelebi Hava Servisi, bu ikilinin yanında üçüncü bir katılımcı olabilmek için her türlü engeli aşmakta kararlı görünüyordu.

Yer görme belgesinin alınacağı 2 Nisan’dan önceki hafta Canan Çelebioğlu “2 Nisan’da mutlaka şartları yerine getiren (100 bin metrekare alanlı terminal işleten) bir yabancı ortakla Antalya’da olacağız” diyordu.

Oldular da. Avusturyalı Vienna International Airport PLC ile birlikte yer görmeye gittiler, 12 Nisan’da yapılacak ihaleye girmek için ilk engeli aştılar. Ancak ne olduysa ihale günü oldu. Çelebi ve ortağının belgeleri DHMİ tarafından tam 5 saat süreyle incelendi.

Bir gün önce yani 11 Nisan’da Ankara Büro’dan Gülümhan Gülten beni aradı ve “Burada Çelebi ve ortağının ihale şartnamesinde gerekli finansal rasyoları tutturamayacağı konuşuluyor. İhaleye alınmayacaklar” diye bir bilgi verdi.

Hakikaten ihale günü Çelebi ve ortağının rasyoları didik didik edildi. Ancak rasyolar tutuyordu. Ancak yine de Çelebi’yi oyun dışı tutmanın bir yolu bulundu. Geçici teminat mektubu, sosyal güvenlik prim borcu olmadığına dair belge ve vergi borcu olmadığına dair belgede eksiklik ve şartnameye uygunsuzluk bulunduğu ilan edildi.

Cumartesi günü Çelebi’nin her üç belgesini de inceledim. Yargıç değilim, ancak değerlendirmeme göre Çelebi’ye büyük haksızlık edildiğini rahatlıkla söyleyebiliyorum.

Teminat mektubundaki uygunsuzluk iddiası komik. 25 milyon euroluk teminat mektubu istenmiş. Bankalar Kanunu gereği mektubun YTL cinsinden verilmesi lazım. Banka mektubun verildiği günkü resmi kurla 25 milyon euroyu çarpıyor ve mektuba onun YTL cinsinden karşılığını yazıyor. Böyle yazmak zorunda...

İhale günü kurlarda ekstra bir oynama olabilir. Yani mektupta yer alan YTL karşılığı tam olarak 25 milyon euro olmayabilir. Atıyorum, 24 milyon 999 bin 999 euro da kalabilir. İşte böyle bir hesap yapıp teminat mektubunun yetersiz olduğuna karar verilmiş.

Bunu yeterli görmemiş olacaklar ki bir de vergi ve SSK borcu olmadığına dair belgelere de takılmışlar.

Çelebi sözkonusu belgeleri 9 Mart tarihi itibarıyla her iki kurumdan da DHMİ’den kendilerine gönderilen örnek dilekçe formatında almış. İhale Kurulu’nun iddiasına göre sözkonusu yazıların 9 Mart değil 3 Mart tarihi itibarıyla yani ihale ilan tarihinde alınması gerekiyormuş.

Ancak DHMİ’nin örnek dilekçesinde ihale ilk ilan tarihi ile ilgili bir uyarı yok...

Oysa Temmuz ayında Bodrum Havalimanı yeni dış hatlar terminal binası yapımı için açılan ihalede de benzer evraklar istenmişti. Onun da bir kopyası elimde. O dilekçe örneğinde parantez içinde ihale ilk ilan tarihi yazılacak diye not düşülmüş.. Madem bu tarih önemli, bu ihalenin örnek dilekçesine de o uyarı yapılmalıydı.

Peki konuyu ilginç kılan ne?
Canan Çelebioğlu’nun çıkıp “İhaleye girmemiz engellenmeseydi en az 4 milyar dolar verirdik” demesi işi fazlasıyla renklendirdi.

Birileri şimdi çıkıp bana “Ne var bunda, Rahmi Koç da Galataport ihalesinden sonra ‘Ben daha fazla verirdim’ demişti” diyebilirler.

Ancak bir fark var... Rahmi Koç, Galataport ihalesine katılmamıştı. Oysa Çelebi Hava Servisi A.Ş, ortağı ile birlikte ihale günü Ankara’daydı.

Bundan sonra ne olacak?
Çelebi Hava Servisi’nin avukatları dava açmaya hazırlanıyor. İdare Mahkemesi’nde öncelikle yürütmenin durdurulması için itiraz edilecek. 60 gün içinde bunun kararının verilmesi gerekiyor.

Antalya Havalimanı ihalesinde en başından bu yana hep burnumuza değişik kokular geliyordu.

Galiba bundan sonra da bu ihaleyi çok yazıp çizeceğiz.

En başta sorduğumuz soruya dönecek olursak...

İhale yenilenmeli mi?

Eğer 4 milyar dolara çıkılacaksa...

Çelebi’nin elenme nedenleri bu kadar sudan bahanelerse...

Kesinlikle yenilenmeli.

1 milyar dolar Türkiye için hiç de küçümsenecek bir rakam değil.

Yazının devamı...

Hani Belediye ile işiniz olmazdı

Ciner’in Taksim Talimhane’deki inşaatını imar planlarına aykırı şekilde 125 metreye yükseltmek istediğini belgeleriyle ortaya koyduk, onlar “Bizim böyle bir talebimiz yok” dediler. Hatta daha da ileri gidip “Park Enerji, Belediye ihaleleri ile iş yapan şirket değildir” diye de eklediler. Bugün Belediye’de 5 karayolu tünel projesinin inşaası için ihale olacak. İhaleye girip ön elemeyi geçen şirketlerden biri de Park Teknik. ‘Belediye ile işim olmaz’ diyenler meğer belediye ihalelerinde iş kovalıyormuş...

Sabah ve atv’nin işletmecisi Ciner’in holdingi maden gibi maşallah. Bunların madenlerinden bile bu kadar cevher çıkmıyordur. Kazdıkça, pardon yazdıkça yeni malzeme çıkıyor.

Ciner’in şirketi Park Enerji, Taksim Talimhane meselesi konusunda geçtiğimiz pazar günü bir ilan vermişti hatırlayın. O ilanın 6. maddesinde şu yazılıydı:

“Kamuoyunun dikkatine sunmak isteriz ki, şirketimiz Park Enerji, arsa imar spekülasyonu ya da imar rantıyla, yapsatçılıkla, gayrimenkul alım satımıyla veya belediye ihaleleriyle iş yapan şirket değildir. Belediye ve imar ile tek ilişkisi sahip bulunduğu gayrimenkulde grubun hizmetinde kullanacağı merkezin inşaatından ibarettir.”

Neymiş? Belediyeyle tek ilişkisi bu binaymış. Belediyeyle başka işi, alışverişi yokmuş.

...

Bu üç yıldızı Sabah’ta patron adına yazı yazan arkadaşlar soluklansın diye koydum. “Eyvah yine ne buldu” deyip kalp atışlarının hızlandığını hissedebiliyorum.

Arkadaşlar, maalesef grubunuzdaki şirketler belediyeyle iş yapıyor.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi bugün 5 adet tünel projesinin ihalesini yapacak.

Projeler şöyle:

* 3.360 metrelik Levazım-Akatlar Karayolu Tüneli ve Bağlantı Yolları.

* 4.450 metrelik Fulya-Levazım Karayolu Tüneli

* 200 metrelik Eyüp Silahtarağa Caddesi-Gaziosmanpaşa Caddesi arası Karayolu Tüneli.

* 2.027 metrelik Dolmabahçe-Fulya Tüneli.

* 4.100 metrelik Sarıyer-Çayırbaşı Karayolu Tüneli.

Belediye 1 Şubat 2007 günü bu projelerle ilgili müracatları topladı ve ön seçimi kazanan firma ve konsorsiyumları belirledi.

Ön seçimi kazanıp bugünkü ihaleye iştirak etme hakkı kazanan firmalar arasında kim var?

Park Teknik Elektrik Madencilik Sanayi ve Ticaret AŞ.

Bu firma kimin?

Ciner Grubu’nun.

Park Teknik bu 5 projenin hangisine ya da hangilerine teklif verdi?

Hepsine.


Bu üç yıldızı bir nefes daha alınız diye koydum.

Çünkü “Bizim holdingden hangi şirket o ilanı vermişti yahu” diye birbirinize sorduğunuzu duyar gibi oluyorum. Söyleyeyim: İlanı veren Park Enerji’ydi.

“İyi de ihalelere giren Park Teknik” demeyiniz.

Size grup şirketleriyle ilgili brifing veriyorlarsa biliyorsunuzdur.

Bilmiyorsanız ben anlatayım:

Ciner Grubu’nun iki çatı şirketi yani holdingi var: Park Holding ve Park Enerji .

Hatta Sabah ve atv’nin satın alınmasındaki teminatlardan biri de Park Enerji’dir.

İhalelere giren Park Teknik’in de iki ana hissedarı var: Park Holding ve Park Enerji.

Yani neymiş: Belediyeyle “işim olmaz” diyen şirketler, belediye ihalelerinde iş kovalıyormuş.


Meraklanmayın. Bu üç yıldızı öylesine koydum.

Peki bu Park Teknik ne iş yapar? Karayolu tüneli yapmaya ehil midir? Halka açık Park Teknik’in ana faaliyet konusunu İMKB’ye yollanan resmi bilgilerden taradım. Aşağıdaki paragrafı Park Teknik’in imkb.gov.tr’de yayınlanan 30 Eylül 2006 tarihli bilanço ve dipnotları başlıklı resmi belgeden copy-paste yaparak aktarıyorum:

“Park Elektrik Madencilik Sanayi ve Ticaret A.Ş. (şirket) 1994 yılında kurulmuş olup, şirketin faaliyet konusu her türlü maden, maden cevheri ve bunların türevlerini aramak ve çıkarmak, işlemek; gerek kendi ürettiği ve gerekse temin ettiği her türlü maden ve madenden üretilmiş maddeyi işlemek saflaştırmak, arıtmak; elektrik, enerji ve buhar ihtiyacını karşılamak üzere kojenerasyon enerji santralleri kurmak bunları işletmek, enerji fazlasını satmak, cam maden ve maden türevlerinden her türlü elyaf üretimi ve bu elyaflardan her nevi ürünü üretmek, elektrik üretimi ve dağıtımı ile ilgili santraller kurmak, bunları işletmek, işlettirmek ya da satmaktır.”

Gördünüz Park Teknik’in faaliyetleri arasında değil karayolu tüneli yapmak gibi teknik bir iş, inşaat işlerinin i’si bile yok.

Peki bu şirketin faaliyeti ne? Yine aynı belgeden aktarayım:

Şirket geçen yılın 9 ayında 903 bin ton kömür çıkartmış, 423 bin ton kömür yıkamış, 3 bin 54 ton da konsantre bakır üretimi gerçekleştirmiş. Tüm bu faaliyetinden 13 milyon YTL satış ve hizmet geliri elde etmiş.

Zaten bu şirket, halka kapalı olan Park Termik’in taşeronu konumunda. Park Termik de biliyorsunuz Çayırhan Santrali’ni işleten şirket, (Halka açık şirket, çıkardığı ya da yıkadığı kömürü halka kapalıya ton başına kaça fatura ediyor, halka kapalı olan da devlete sattığı elektriğin fiyatını belirlerken kömür maliyetini kaç paradan gösteriyor merak ettim. Bu da bir yazı konusu olur belki)


Bu son üç yıldız. Birazdan bitiriyorum.

Görüyorsunuz, belediyeyle işim yok diyen şirket ihaleye giriyor. Girdiği ihaleyle ilgili iş tecrübesi de yok anlaşılan. Ha, kömür madeninde açtıkları galerileri “tünel tecrübesi” kapsamında gösteriyorlarsa o başka. O zaman kömür taşımak için kurdukları raylı sistemleri referans gösterip metro ihalesine bile girebilirler. Hatta “Üsküdar’daki holding binamız deniz kenarında, Boğaz’dan geçen gemileri tabak gibi görüyoruz” referansıyla Galataport’a da talip olurlarsa şaşırmayalım.

Bakalım bugünkü ihalede neler olacak? Takip edeceğiz.

Yazının devamı...

Citigroup azınlık hissesi için bu parayı neden verdi

Akbank müthiş bir iş başardı. Dünyanın en büyük finans devi Citigroup, azınlıkta kalacağını bile bile, 9 kişilik banka yönetimine, üstelik icra yetkisi dahi olmayacak tek üye soktuğu halde Akbank'ın yüzde 20'sine 3.1 milyar dolar ödemeyi kabul etti.

Citigroup tek bir Akbank hisse senedine 9.5 YTL verecek. Oysa dün İMKB'de Akbank hisseleri 8.15 YTL'lik fiyattan kapanmıştı.

Dünkü kapanış değerine göre yüzde 16.5 primli olan bu fiyat Akbank için ne ifade ediyor, Türkiye için ne ifade ediyor, Citigroup için ne ifade ediyor?

Bir kere Akbank'ın hakkını vermek lazım. Finans sektöründe şu ana kadar yapılan yabancıya satışlar içinde en dikkat çekenin, en değerlisini başardılar.

Daha önce TEB, Dışbank, Garanti Bankası, Yapı Kredi Bankası, Finansbank, Tekfenbank, Denizbank yabancılara hisse sattı. Şekerbank'ın satış işlemi BDDK'da onayda bekliyor. Ancak tüm satışlarda yabancılar ya yüzde 50-50 ile yönetime ortak oldular, ya da çoğunluk hissesini ele geçirdiler.

Yüzde l'lik pazar payı için yabancıların ödediği en büyük bedel 1.629 milyar dolar ile Finansbank'ta gerçekleşmişti. Akbank'ta ise Citigroup yüzde l'lik pazar payı için 1.256 milyar dolar ödemiş oldu. Ancak dediğim gibi bu işlemi değerli kılan Citigroup'un bu parayı yüzde 20 ile azınlıkta kalacağını bile bile vermiş olması. Üstelik anlaşmaya göre stratejik paylarını hiçbir şekilde yüzde 20'nin üzerine de çıkaramayacaklar.

Yani Akbank her zaman Türk sermayesi ağırlıklı olarak kalacak ve Sabancı Ailesi tarafından yönetilecek.

Peki o halde Citigroup 3.1 milyar dolan niye verdi?

Sorunun yanıtını aramadan önce Citigroup'un rakamsal büyüklüklerine bakalım.

Citigroup'un piyasa değeri Fortune'a göre 2005'te 230 milyar dolar oldu. Bu yıl sonunda 240 milyar dolara çıkacağı tahmin ediliyor. 2005 kârı 24.5 milyar dolar...

Bir başka deyişle Citigroup günde 67 milyon doların üzerinde kâr elde ediyor.

Yani 46 günlük kârı ile Akbank'ın yüzde 20'sine ortak oldu.

Bunu da sadece temettü gelirinden yararlanmak için yaptı.

Rakamlara bakıyorum, Akbank geçen yıl yaklaşık 1 milyar dolar, (1 milyar 450 milyon YTL) Akbank 540 milyon YTL'yi de temettü olarak ortaklarına dağıtmış.

Akbank'ın 2006 net kârının 1.2 milyar dolar seviyesinde gerçekleşmesi bekleniyor.

Yine gerçekleşme ihtimali yüksek bir tahmine göre 600 milyon doları ortaklarına temettü olarak dağıtacak.

Yani Citigroup yüzde 20 hisse için 120 milyon dolar temettü alacak.

3.1 milyar dolar yatırıp yılda 120 milyon dolar almak akıllıca mı?

ABD'de gösterge 10 yıllık tahvilin faizi dün itibarıyla yüzde 4.77 oldu.

Yani Citigroup bu parayı Akbank sermayedarlarına vermeyip ABD tahviline yatırsaydı yılda 148 milyon dolar faiz geliri elde ederdi.

Yapmadı, Türkiye'ye gelmeyi, Akbank'a güvenmeyi, Türkiye'nin en büyük bankalarından biri ile stratejik ortaklık kurmayı tercih etti.

Yabancılar bir ülkeye girecekleri zaman o ülkedeki reel faize ve temettü veriminin paralelliğine bakarlar.

Belli ki Citigroup Türkiye'de reel faizin düşeceğini, şirket kârlarının yükseleceğini öngörüyor.

Yani şirket temettü verimi, Türkiye'de reel faizin önüne geçecek.

İşin bu kısmı önemli...

Citigroup bu hesabı yapmasa 3.1 milyar doları üstelik yüzde 20 azınlık hisse sahibi olmak için buraya getirmezdi.

Anlaşılan o ki yabancılar Türkiye'ye Türkler'den çok daha fazla güveniyor.

Yaklaşan genel seçime, olası koalisyon hesaplarına ve potansiyel Çankaya krizine rağmen...

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.