Tırtıl yürüyüşü!..
.
“Aynalar türlü türlüdür. Yüzünü görmek isteyen cam’a bakar. Özünü görmek isteyen can’a bakar.”
Mevlana
ABD Savunma Bakanı Mattis’in Türk mevkidaşı Nurettin Canikli’ye önerdiği “YPG’yi PKK ile savaştırma” konusu akıl tutulmasına bir örnek olarak herhalde literatürde seçkin yer edinmiş olmalı..
Ağızlarındaki peyniri feda etme pahasına La Fontaine’nin masal kargalarının bile gülmekten kırılacağı bu öneriyi layık olduğu bir kenara bırakıp ABD Dışişleri Bakanı Tillerson’un merakla beklenen Ankara temaslarının aklımıza niçin “tırtıl yürüyüşü”nü getirdiğine değinelim.
Bilinir, tırtıllar yapıları gereği geriye doğru yürüyemezler. Bir tehlike ile karşılaştıklarında başlarını içlerine çekerek büzüldükleri için geriye yürüdükleri izlenimi uyandırırlar. Bir süre hareketsiz bekleyen tırtıllar tehlikenin geçip geçmediğini, vücutlarını hiç hareket ettirmeden sadece başlarını ileri uzatıp çevreyi kontrol ettikten sonra ileriye doğru yürüyüşlerine devam ederler.
Bu nedenle geri adım atıyormuş gibi yapıp aslında bulunduğu yerden hiç kımıldamadan tehlikenin geçmesi üzerine ileri yürüyüşlerine devam edenler için yaygın olarak kullanılan bir deyimdir “tırtıl yürüyüşü.”
Türkiye’nin Afrin, Menbiç ve Fırat’ın doğusu konusundaki kararlılığı karşısında Suriye’de gelecek planlamalarına yönelik tehlikeyi gören ABD, bulunduğu yerden hiç ayrılmadan şimdilik başını içeri çekerek zamana oynamayı seçmiş gibi görünüyor.
Kongreye sunulan kendi istihbarat servislerinin raporları ve CIA’nın web sitesinde PYD/YPG, PKK’nın Suriye’deki milis gücü olarak nitelenirken, Tillerson’un basına yansıyan açıklamalarında PYD adını anmaması, DEAŞ dışındaki terör örgütleri gibi bir genelleme ile konuyu geçiştirmesi, YPG’ye ağır silah verilmediğini ileri sürerek Mattis ile akıl tutulma yarışına girmesi ABD’nin kendisi için sakıncalı konularda sıklıkla başvurduğu zaman kazanma politikasının ayrı bir yansıması olmalı...
Bir an için Menbiç’teki YPG unsurlarının ABD’nin verdiği sözü yerine getirerek Fırat’ın doğusuna tahliye edildiğini düşünelim. Bu gelişme PYD’nin; Tel Abyad, Cizire ve Kobani’deki silahlı varlığı devam ettiği ve ABD tarafından SDG adı altında desteklendiği sürece Türkiye açısından orta ve uzun vadede esas tehdit ve tehlike kaynağının devamı anlamında değil midir?
Suriye’nin doğusunda PYD’nin kontrol ettiği bölgelerin yerleşim yerlerinin azlığı, çöl karakteri, nüfus yoğunluğunun azlığına karşın enerji üretiminin yüzde 50’sini, Fırat vadisinin tahıl/pamuk üretiminin çok büyük bir bölümünü karşıladığı, sınırlı da olsa petrol kaynaklarının buralarda yoğunlaştığı dikkate alındığında bırakınız bu bölgenin Amerika tarafından İran’a karşı köprübaşı olarak kullanılma isteğini, Suriye’nin batısını ekonomik açıdan doğusuna karşı bağımlı hale getirerek PYD’yi kilit aktör konumuna yükseltmez mi?
ABD’nin niyetlerini okumak için Hz. Mevlana’nın deyişi ile dilerseniz cam’a bakabilirsiniz. Ama gerçek cam’dan yansıyan görüntüde değil öz’ü gösteren can’dadır...
Not: 16 Şubat günlü yazımızda KKTC’de hükümetin güvenoyu aldığını yazmıştık. Doğrusu milletvekillerinin yemin etmiş olmalarıydı. Düzeltir özür dileriz.