Fırat’ın doğusu -1-
.
“Her millet bilmelidir ki kendi barış ve güveni, kendi öz kılıcına dayanır.”
Otto von Bismarck
“Hedefimiz, Menbiç’ten başlayarak Irak sınırına kadar olan Suriye topraklarının tamamını teröristlerden temizlemektir.. Taktik çıkarları uğruna teröristleri onbinlerce Tır ve binlerce kargo uçağı silahla donatanlar, gelecekte bunun acısını mutlaka çekeceklerdir.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 25 Eylülde BM 73’ncü Genel Kuruluna hitabında, konuşmasının Suriye ve terörizmle mücadeleye ayırdığı bölümünde bu sözlerle NATO müttefikimiz Amerika’nın adını anmadan Türkiye’nin kararlı duruşunu açıklar ve haklı ikazını, “YPG’yi donatanların” hazır bulunduğu bir toplantıda kayda geçirirken Fırat’ın doğusunun giderek ısınmakta olduğu söylenebilir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin Fırat’ın doğusu ve ABD’nin YPG’yi ağır silahlarla donatması ile ilgili hassasiyetini uzun bir süredir hemen her fırsatta seslendirmekle birlikte en açık mesajlarından birisini 5 Eylülde Kırgızistan dönüşü vererek şunları söylemişti;
Menbiç’te başta Dışişleri Bakanımızın Pompeo ile yaptığı görüşmedeki noktada olmadığımızı söyleyebiliriz. Olay savsaklanıyor. Bu çerçeveyi görmemiz lazım. Görüşmeler yapıldığında varılan mutabakat şu anda aynı istikamette maalesef yürümüyor.”
Menbiç’teki YPG unsurlarının varılan anlaşmaya karşın bölgeyi terk etmemiş olmaları ve Pentagon’un, Türkiye’nin tüm karşı çıkış ve ikazlarına karşın silah yardımını sürdürmesi üzerine Erdoğan’ın yaptığı bu çıkışı, ilerleyen günlerde başka açıklamalar da izleyecek ve sayıları 22’ye ulaşan ABD üslerinin bulunduğu Fırat’ın doğusu Türkiye ile birlikte ayrı nedenlerle de olsa Rusya ve İran’ın da ilgi odağına dönüşecektir.
Fırat’ın doğusu ile ilgili son günlerde sertlik dozu artarak tekrarı sıklaşan ve Rusya ile İran’ın da dahil olduğu açıklamalar bu bölgenin yeni gelişmelere aday olduğunu gösteriyor.
İran Cumhurbaşkanı Ruhani, Tahran’da gerçekleşen Astana zirvesinde, 6 Eylülde yaptığı açıklamada;
“Fırat’ın doğusunun düğümünü çözelim, Amerika’yı oradan çıkmaya zorlayalım. Çünkü bu krizin devam etmesinin arkasındaki en önemli etken Amerika’dır.” sözleri ile PYD’nin adını anmadan dolaylı olarak Türkiye açısından kolaylaştırıcı bir rol üstlenmiştir.
İran için şu aşamada Fırat’ın doğusunda PYD varlığının değil ABD’nin üsleri aracılığı yerleşikliği ve kalıcılığını açıklamış oluşu öncelikli tehdit oluşturmakla Ruhani’nin, ABD koruma/desteğinden mahrum kalacak YPG’nin etki ve gücünü yitireceği varsayımından hareketle, PKK’nın İran yapılanması PJAK’ın varlığını da düşünerek PYD adını anmaması Tahran’ın çok yönlü politik uygulamaları ve tehdit önceliklerinin bir örneği olarak okunmalıdır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Soçi’de Rusya ile gerçekleştirilen İdlib toplantısı sonrası 17 Eylülde yaptığı; “Suriye’nin toprak bütünlüğüne kasteden ve Türkiye’nin de milli güvenliğini tehdit eden asıl yapı PYD/YPG’dir. Suriye’nin geleceğine yönelik en büyük tehdit İdlib’den ziyade Fırat’ın doğusundaki bu terör yuvalarından kaynaklanmaktadır.” açıklaması ile uluslararası camianın İdlib’e yoğunlaşan ilgisine karşın Fırat’ın doğusu ile PYD/YPG’yi kayda geçirerek dikkatleri buraya çekmiştir.
Bu açıklamanın uluslararası camia ve elbette doğrudan ABD dışında dolaylı muhatapları, Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması konusunda mutabakata varan Astana süreci garantör ülkeleri Rusya ve İran olarak okunmaladır.