Geliyorum diyen tehlike...
.
“Suya düştüğünüz için değil, sudan çıkamadığınız için boğulursunuz.”
Edwin Louis Cole
“Kuluçka Mevsimi” başlıklı yazılarımızda Yunanistan ve GKRY’nin Ege ve Akdeniz’de zorlukla ayakta duran hassas dengelerin terazisini kıracak girişim ve eylemlerinden söz etmiş, Münhasır Ekonomik Bölge ve doğal gaz krizine değinmiştik.
Anadolu’da sıklıkla kullanılan “turpun irisi çuvalın dibindedir” sözünden esinlenerek bu yazımızda “geliyorum” diyen bir tehlikeden, ABD’nin Kudüs’ü başkent olarak tanıma kararını (06 Aralık 2017) Mayıs 2018’de hayata geçireceği açıklamasının olası sonuçlarından söz edeceğiz.
İslam İşbirliği Teşkilatı ve BM Genel Kurulunda ABD’nin Kudüs’ü başkent olarak tanıma ve Tel-Aviv’deki Büyükelçiliğini buraya taşıma açıklamasına karşı alınan kararlar ve pek çok ülke liderinin uyarılarına karşın Washington’dan gelen son açıklama, beklendiği üzere Trump ve “damad-ı şehriyari” söz konusu olduğunda Beyaz Saray’ın geri adım atmadığını gösteriyor.
Trump’ın iç politikada sıkışarak mevzi kaybettikçe gerek ABD’de çok güçlü Musevi lobisinin geniş bir yelpazeye yayılan desteğini arkasına almak, gerekse Amerikan kamuoyunun dikkatini İran, Kuzey Kore, Rusya gibi ülkelere yönelterek yurtseverlik (patriotism) duygularını yükseltmek biçiminde özetlenmesi olası uygulamaları giderek tehlikeli bir kulvara doğru yol alıyor. Bu politikaların dünya genelinde yaratması olası son derece ağır maliyetlerden ABD’nin de payına düşeni alacağını görebilmek için ise ayrı bir uzmanlık gerekmiyor.
Kudüs’ü başkent olarak tanıma ve ABD Büyükelçiliğini, Dışişleri Bakanı Tillerson’un bu işlemin iki yıl sürebileceğine ilişkin soğutucu açıklamasına karşın İsrail’in 70’nci kuruluş yıldönümü olan 14 Mayıs 2018’de Kudüs’e taşıma açıklaması bölgede yaşanan gerginlik ve çatışmalara kaçınılmaz olarak bir yenisini ekleyecek görünüyor.
İsrail Devleti 14 Mayıs 1948’de kurulmuş, Filistin topraklarının işgali üzerine yüz binlerce Filistinli yerlerinden sürülerek göçmen konumuna düşmüştü. Yaşanan ve halen süregelen acılar üzerine Filistinliler İsrail Devletinin kuruluşuna “felaket/yıkım/facia” anlamlarına gelen NAKBA (Nekbe) adını vermişlerdi. 1967 yılında 6 Gün Savaşında İsrail Doğu Kudüs’ü de işgal etmiş, yaşanan sorun ve gerginlikler azalmak yerine artarak günümüze kadar ulaşmıştı.
Filistin halkının, 70 yıldır nesilden nesil’e geçerek ortak hafızasında yaşamayı sürdüren acı ve travmaların daha da tazelendiği bir yıldönümünde, ABD’nin üstelik Doğu Kudüs ayrımı yapmaksızın Kudüs’ü Başkent olarak tanıyarak büyükelçiliğini burada faaliyete geçirecek olması en hafif deyimi ile “yangına körükle gitmek” ve bu karara karşı çıkan tüm ülkelere “meydan okumakla” eş anlamlıdır.
Pek çok masum insanın hayatını kaybetmesine neden olacağı kuşkusuz bu kararın, sahip olmadığı için vicdani sorumluluğunu Trump üstlenmeyebilir ama ABD’de dünyanın sesine kulak veren vicdan sahiplerinin de bulunduğunu ummak isteriz...