Walt Disney şarkılarını söyleyen Türk soprano
Onu dünya tanıyor biz tanımıyoruz...
Tülay Uyar kendini müziğe adamış genç bir soprano. Aynı zamanda gençlere
el uzatan bir eğitimci. Dünyada verdiği konserlerle ve mükemmel sesiyle tanınıyor.
Biz ise onu ne yazık ki tanımıyoruz. Mütevazılığına, aydınlık yüzüne, yaptığı işe duyduğu tutkuya hayran oldum.
* Birçok organizasyonda en iyi ses seçilmişsiniz. Yurt dışında tanınıyorsunuz. İstanbul’da iki yeriniz var 7’den 77’ye herkese farklı müzik eğitimleri veriyorsunuz. Ama sizi küçük bir çevre tanıyor. Soprano Tülay Uyar kimdir? Müzik kariyeri nasıl başladı? Yurt dışında bunca işe nasıl imza attı?
1977, Almanya’da doğdum. Ailede kimsenin müzik eğitimi yok. Ben kendim piyano dersi almak istedim. Özel dersler aldım. Müzik tutku haline dönüştü bende. Güzel Sanatlar Lisesi Piyano Bölümü’nde okudum. Okurken müzikallerde de oynadım. O sırada sesimin iyi olduğu keşfedildi. Ses yarışmalarına katıldım. Milliyet Ses Yarışması’nda birinci oldum. Devlet Sanatçısı Suna Korat’tan özel dersler aldım. Suna Korat Bilkent Üniversitesi’nde hoca olunca, ben de oraya girdim. Oradan mezun oldum. Daha sonra Viyana Müzik Akademisi’nden burs kazandım. Orada eğitim aldıktan sonra Mimar Sinan Üniversitesi’nde yüksek lisansımı tamamladım. İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nde de çalışmaya başladım. Ve 2003 senesinde de müzik okulumu açtım. Müzik eğitimi veriyoruz. Salzburg’ta, Londra’da, Köln’de farklı ülkelerde çok önemli hocalarla çalıştım. İyi eğitim aldım, bu eğitimi başkalarına aktarmak için de eğitim işine girdim. Taksim ve Zekeriyaköy’deki merkezlerimde farklı alanlarda müzik eğitimleri veriyoruz.
* Yurt dışında çok sayıda konseriniz olmuş. Bir ara yurt dışında yaşadığınızı düşündüm...
Sıklıkla konserim oluyor yurt dışında. Aslında bir süre de Londra’da yaşadım. Şimdilerde yavaş yavaş Türkiye ağırlık alıyor. Londra’da da eğitim aldım. Müzik öyle bir şey ki çok derin, gittikçe bitmiyor. Vizyonumu ve tekniğimi geliştirmek için uzmanlık çalışmaları yapmam gerekti. 35 ülkeyi aşkın yerde konserler verdim.
Artık en çok Türkiye’de yapacaklarımı önemsiyorum
* Türkiye’de opera olanakları kısıtlı... Opera ilgi görmüyor Türkiye’de.
Ben hem opera hem de müzikal söylüyorum. Ben de sizin gibi “Türkiye’de çok bilinmiyor, ilgi görmüyor opera” diye düşünüyordum ama artık düşüncem, daha doğrusu bakış açım değişti. Bunu değiştiren de biri oldu. Ben aynı zamanda seslendirme yapıyorum. Walt Disney şarkılarının hemen hemen hepsini ben seslendiriyorum. Çok severek yaptığım bir iş. İmaj Müzik’in sahibi Cemal Noyan, bir sohbetimiz sırasında “Yurt dışında bir şeyler yapmak önemli ama mutlaka Türkiye’de de yapmalısın” diyerek beni yüreklendirdi. Bu yüzden artık Türkiye’de yapacaklarımı çok önemsiyorum. Müzik eğitimi işin bir yanı. Diğer yandan da farklı projeleri hayata geçirmeyi planlıyorum.
* Opera ve müzikal alanında değil mi bu yapmayı planladıklarınız?
Bence herkese yakışan bir tarz var. Ben klasik müzik, cazdan güzel ya da türküden güzel diyemem. Herkesin ses rengi, dinlediği, sevdiği müzik farklı. Kimileri türküyü, kimileri pop müziği güzel söylüyor. Bu gırtlak yapısına da bağlı. Ben klasik müziği çok seviyorum. Caz müziği ve türkü söylemeyi çok seviyorum. Caz söyleme tekniği bambaşka bir teknik. Temel olarak ses güzelse bir eğitim almak gerekiyor. Stili seçmek tamamen kişiye bağlı.
* Ama bir de sesi olmayıp da stil seçenler var...
Var ama sonuçta stiliniz ne olursa olsun eğitim aynıdır. Sesiniz güzelse eğitimle birlikte çok farklı bir boyuta gelirsiniz. Opera zor söylenen bir tarz olduğu için bu eğitimin devam etmesi gerekiyor, mesela bir pop müzikte bu kadar uzun olmaz eğitim. Temel eğitimle birlikte stil dersi almak lazım. Mozart yorumlama dersi var, müzikal söyleyecekseniz tekniği farklı. Teknik dersler ayrı, stil dersleri ayrıdır. Temel olarak kişinin sesi güzelse stil seçmek kişiye bağlı.
Sesiniz güzel olmasa bile pop müziği canlı söyleyebiliyorsunuz
* Şarkı söylemek için sesin çok güzel olmasına gerek yok mu artık? Bakıyoruz sesi güzel olmayan çok isim var sahnelerde.
Şöyle bir şey var. Teknoloji gelişti, müzik piyasası dijital ortama kaydı. Sizin bu söylediğiniz biraz geçmişte kaldı. Çünkü albüm satışları düştü. Bir şarkıcı albümü prestij için yapıyor. Ve artık şarkıcılar sahne performanslarıyla değerlendiriliyor. Albüm yapabilirsiniz. Sesiniz kötü olabilir. Sesinizi 15 yaş gençleştirip 15 yaş yaşlandırabilirsiniz. Detone olduğunuz bölümler düzeltilebilir. Fakat böyle yaptığınızda sahnede canlı performans yapma şansınız yok. Albümünüz olur ama performansınız olmazsa iş yapamazsınız. Şu anda yalnızca çok meşhur isimlerin albümleri satıyor. Çok iyi bildiğimiz sanatçıların da albüm satışları çok düştü. Günümüzde şov dünyasında yaptığınız tarz önemli. Caz müzikte de, türküde de sahnede iyi sesiniz olmalı. Ama pop alanında şovla desteklediğinizde, müzik de o kişinin sesine göre seçilince sahne performansınız olabiliyor. Bunun da örnekleri var.
* Geçenlerde bir dost ortamında Şehrazat’la sohbet ettik. Bir şarkısı vardı, bir isim için, “O bu şarkıyı söyleyemez” dedi. Ne kadar eğitim alırsa alsın, çalışırsa çalışsın pop tarzında da herkesin bir kapasitesi olduğunu anlattı...
Güzel ifade etmiş. Eğitimle gelinebilecek nokta var. Ben bunu şöyle anlatıyorum. Bazı kadınlar makyajla çok güzel oluyor ama bir de makyajsız da çok güzel olan kadınlar var. Bazı insanların sesi güzel, iyi eğitim aldıklarında alıp götürüyor.
Leyla Gencer yurt dışında saygı duyulan bir isim
* Diva deniliyor bazı isimler için. Kim diva? Siz bu güzel sesinizle diva olabilir misiniz?
Aman ne olur, bunu benim için hiç söylemeyin. Suna Korat ve Lelya Gencer divadır. Onlar mesleklerinin doruk noktasında isimlerdi. Bu uzun bir yol, bizler için gidilecek çok yol var. Türkiye’de maalesef kelimenin ağırlığının farkında olmadan hafifletilerek kullanılıyor. Sanatçı kelimesi de öyle. Bazen yılların birikimi ve başarısı iyi değerlendirilemeyebiliyor.
* Ama bu ülkede Leyla Gencer’i yine çok sınırlı bir kesim tanıdı, bildi...
İtalya’da, Londra’da katıldığım tüm kurslarda Türk olduğumu öğrenen herkes bana Leyla Gencer’in başarısından bahsetti. Ne yazık ki Türkiye’de bir TV programında Leyla Hanım için, “Yurt dışında gerçekleri varken neden çakması meşhur olsun” denilmiş. Bu beni çok üzdü. Bizzat biliyorum. Yurt dışında saygı duyulan, hayranlıkla takip edilen bir isimdi Leyla Gencer.
* Ben de bir süre Almanya’da bulundum. Orada yanında kaldığım ailedeki baba bana, “Üç önemli Türk tanıyorum, Atatürk, Turgut Özal ve Leyla Gencer” demişti. Ben de bunu hiç unutmam.
Aynen öyle. Leyla Hanım’ın da ünü yurt dışında Türkiye’den çok daha fazla yayılmıştı.
Yurt dışında müzik eğitimi almak isteyen gençlere sertifika veriyor
Tülay Uyar’ın müzik okullarında müzik eğitimi alanında yurt dışında şansını denemek isteyen öğrencilerin önünü açacak bir sertifika da veriliyor. Birçok önemli okula kabul edilmek için ABRSM sınavları olarak bilinen Royal Academy, Royal College of Music, Northern College of Music ve Welsch College Of Music’in oluşturduğu bir sınav kurulundan geçmek gerekiyor.
Bu sınav kurulu çeşitli ülkelere giderek o ülkedeki öğrencileri sınava tabi tutarak sertifika veriyor. Bu sınav merkezlerinden biri de Tülay Uyar’ın müzik okulları.
Dünyanın en ünlü hocalarını getiriyorum
Çalıştığım önemli müzik adamları beni desteklemek üzere okullarıma geliyor. İlk atölye çalışmasını Royal Academy Of Music müzikal tiyatro bölüm başkanı Mary Hammond ile yaptık. Genç öğrencilerin arasında müzikal okumak isteyenlerin, Londra’da Royal Academy of Music’in kurul başkanı hocasıyla birebir ders yapması kadar büyük bir şans yok. Royal Opera House’dan Soprano Elisabeth Connell, Richard Hetherington ve müzik direktörü Gareth Valentine bu yıl Türkiye’ye gelecek.
Umarım ben de Haluk Bilginer’in tiyatroda yaptığını müzikal alanda başarırım
* Siz yurt dışında Türk olmaktan kaynaklanan sorunlar yaşıyor musunuz?
Evet, yaşadım. Ünlü müzikallerde rol almak için yüzlerce başvuru yapılıyor, genellikle de Avrupalı ve ABD’li sanatçılar tercih ediliyor. Son olarak da aralarında önemli isimlerin ve Phantom of The Opera’nın yönetmeni Laurence Connor’ın da bulunduğu sanat kurulu, daha önce seçilmiş 10 kişiyi 3 kez dinledi.
* Bu 10 kişi nasıl seçildi?
İnanın yüzlerce isim arasından seçildi. Benim için büyük gurur. Phantom of the Opera’nın oynandığı sahnede yapıldı dinletiler. Münih doğumlu olduğum için beni AB vatandaşı zannetmişler, Christine rolü için anlaşmaya varmak üzereyken çalışma vizem olmadığı için olmadı. Haziran sonu dinlediler, Ağustos’ta provalar başlıyordu. İngiltere’de çalışma vizesi almak birkaç ay sürüyor.
* Çalışma vizesi almayınca önünüz kapalı o zaman...
Yazın Londra’da müzikal albümüm için kayıtlara başladım. Londra’nın en önemli müzik mağazası Dress Circle’da albümüm Ocak ayı sonrasında satılacak. Bu arada Phantom of the Opera’nın devamı olan Love Never Dies müzikali için yeni kast yapılmadı ama beni önceden müzik direktörü Gareth Valentine’a dinlettiler. Love Never Dies şu anda dünyada tek... O noktaya gelmiş olmak bile benim için önemli. Yeni müzik direktörü 6 Aralık’ta beni Londra’da dinleyecek. Bu son elemelere kalmış olmak benim için onur verici. Yabancıların çok zor kabul edildiği bir alan. Diksiyona da çok bakıyorlar.
* Siz bu sorunu nasıl aştınız?
İngilizcem çok iyi... Yurt dışından bu noktalara gelmek zor. Bugüne kadar Haluk Bilginer bunu tiyatroda başardı. Müzikallerde oynayan bu düzeyde bir isim olmadı. Umarım ben de Haluk Bilginer’in tiyatroda yaptığını müzikal alanında başarırım.