Kumaşın efendileri
DEDE RAŞİD BAĞZIBAĞLI KUMAŞ ALIP SATMAYA BAŞLADI, DERVİŞ BAĞZIBAĞLI MARKAYI BÜYÜTTÜ, TORUN RAŞİT BAĞZIBAĞLI MODACI OLDU...
Kıbrıslı genç modacı Raşit Bağzıbağlı’yla ilgili haberleri okurken ‘Hüseyin Çağlayan’dan sonra yeni bir Kıbrıslı modacı mı geliyor’ diye düşünmüştüm. Ama ne bir tasarımını görmüştüm, ne de bir defilesini izlemiştim. Arkadaşım Nurgül Yeşilçay da Raşit Bağzıbağlı’yla çalışmaya başlayınca, Raşit’i tanımak istedim. Randevulaşmak için konuşurken ‘Dedem Kıbrıs’tan geliyor, ben dedemin adını taşıyorum, ailemizde kumaş işine giren, sonra bayrağı babama devreden de o. Tanışmak ister misin?’ deyince, ‘Tamam, o halde Raşid, Derviş, Raşit Bağzıbağlı bir arada sohbet edelim’ dedim...
* Önce büyükten başlayalım. Kıbrıslı’sınız. Kumaş işine girmişsiniz ama ününüz Ada sınırlarını aşmış. Hikâyeniz nasıl başladı?
Raşid Bağzıbağlı: Ben genç yaşta ticareti öğrenmek için çok seyahat ettim. Bu işleri en iyi Yahudiler bilir, onların nasıl iş yaptıklarını izledim. 22 yaşında kumaş alıp satıyordum. Hiç sermayem yoktu. Yurt dışına gidip kumaş alıp Kıbrıs’a getirdim. Türkiye’den de gelip benden mal alanlar vardı. Ben genelde kumaşları Ermenilerden alıyordum. 1960’lardan sonra ithalata başladım. Kıbrıs’taki herkes benden kumaş alırdı. Hayat Mecmuası bile benle röportaj yapmıştı. İstanbul’dan da müşterilerim oldu. Ben metreyle değil, kiloyla kumaş satardım. İngiltere’den de kiloyla kumaş alırdım.
* Evlendiniz, çocuklarınız oldu...
Raşid: Çok genç yaşta evlendik. Üvey anneyle büyüdük. Hep çalışmak gerekiyordu. Hiçbir şey de yoktu kızım. Bir de erken evlendim. Baktılar ki etrafa bakıyorum, hemen hiç görmediğim biriyle evlendirildim.
* Bir kez mi evlendiniz?
Raşid: Evet. Üç çocuğumuz oldu... Onların da hikâyesi farkı...
* Nesi farklı?
Raşid: Kimse inanmıyor ama 3 çocuğumun da doğum tarihi aynı. Yanlış anlama üçüz değiller. Birinin arasında 3, diğerinin arasında 5 yıl var. Bir kız, iki oğlan. Üçü de 12 Kasım doğumlu... Hepsi normal doğum...
* Nasıl oluyor bu? İnanmıyorum, nasıl olabilir böyle bir şey?
Raşid: Öyle işin sırrı bende...
* Neymiş bu sır?
Raşid: Tecrübe diyelim...
Derviş: Kız kardeşimin torunu da 12 Kasım’da doğdu. Biz de şaşkınız...
* Baba-oğul hep birlikte miydiniz?
Derviş: Bir dönem ters düştük. Ben restoran işine girdim.
* Aaa çok kızmışsınızdır..
Raşid: Kızmaz olur muyum... Ama uzaktan izledim.
Derviş: Lefkoşa’da Meclis’in tam karşısında fast food restoran açtım. Çok da başarılı oldum ama babam ticari kafamı anladı ve beni yine çağırdı. 27 yaşında yanına döndüm.
Bağzıbağlı soyadı ailenin çapkın dedesininin yemenisinden geliyor
* Ne fark vardı iş yapma biçiminizde?
Derviş: Babam lüksten korkardı. Lükste kaybedersen, büyük kaybedersin. Sonra kabul etti. 1993 yılında İstanbul’daki ilk mağazamızı Rumeli Caddesi’nde açtık. İkinci mağazamızı 1994’te Bağdat Caddesi’nde açtık. Şu anda iki oğlumla işlere devam ediyorum. Raşit ve Önay da benle. Önay erkek bölümüyle ilgileniyor, Raşid ise kadın. 2005’te de Levent mağazamızı açtık. 1999 yılında erkek giyimine başladık. Raşit’le birlikte kadın koleksiyonumuz oldu. Ankara’da mağaza açtık, İzmir’de de açacağız.
* Babanızdan öğrendiğiniz neyi oğlunuza öğrettiniz?
Derviş: Babam hep “Raftaki kumaş değerlidir, yere düşen kumaş çaput parçasıdır. Yere düşen bir çaput parçası için müşterinizi üzmeyin. Hep dürüst olun. Müşteri kalitenizi koruyun” derdi. Biz işleri büyüttük ama bunu babamın işin belkemiğini çok sağlam yapması sağladı. Oğluma hep “Dedenin ismini yücelt” derim...
Dede Raşid: Ticarette en önemli güç dürüstlüktür. Evet, günümüzde bunu çürütecek çok örnek var ama yıllar beni haklı çıkarıyor. Günü çıkarmayı düşünerek iş yapılmaz.
* Bağzıbağlı nereden geliyor?
Dede Raşid: Boğazı bağlı demek. Benim dedem çok çapkındı. Bir keresinde avdan geliyormuş, tüfeği yanına koymuş, temizlerken boğazından kendini vurmuş. Çok da yakışıklıymış. O zaman İngiliz hükümeti dönemi, onlar gelip tedavi etmişler. Yara bitmiş ama boğazında bir çirkin görüntü olmuş. Nenemiz de boğazını yemeniyle sararmış. Hep öyle gezermiş. Kadınları çok severdi. 88 yaşına kadar bisiklete bindi. 90 yaşında ölmeden önce üçüncü eşinin kalçalarına bakmış, eşi “Ne bakıyorsun” dediğinde, “Gözüm arkada gidecek” demiş. Dünyada en çok kadınlara değer verirdi.
* Ve ailenin 3’üncü kuşak temsilcisi Raşit Bağzıbağlı... Siz de babanız gibi hep işlerin içinde miydiniz?
Torun Raşit: Ortaokuldayken ben de annemle babama yardım ederdim. Ben de Londra’ya gittim ama müzik okumaya... Sonra da moda kurslarına gittim. Babamlara da “Butik açalım” dedim. Avrupa’dan seçip getirdim kıyafetleri. 2005’te bu işe başladım. Kıyafetleri ben tasarladım. 2007’de Bağzıbağlı 50’inci yılındayken 21 yaşımda “Golden Age” adlı ilk koleksiyonumu hazırladım. Böyle bir ailede büyümek çok büyük avantaj. Kumaşları iyi biliyorum, bir kumaştan nasıl bir üretim yapılacağını kestirebiliyorum. Ben İngiliz vatandaşıyım, orada birtakım girişimlerim var. “B-Rushh” adında bir marka yaratmaya çalışıyorum. “Rushh” benim İngiltere’deki lakabım.
* İlham kaynağınız neler?
Torun Raşit: Ben kadınlardan ilham alıyorum. İstanbul’daki müzeleri defalarca gezdim, Londra’dan gelen her arkadaşımı gezdiriyorum ama sanırım beni daha fazla Fransız tarihi etkiliyor.
* Paris Hilton da kıyafetlerinizi almış...
Torun Raşit: Ahu Aysal benim müşterim. Otelinde Paris Hilton’un kalacağı dönemde kıyafet seçip gönderdim, benimkini seçti. Çok mutlu oldum. Jennifer Lopez’i çok beğenirim ama son Kıbrıs olayı beni çok üzdü.
25 metre kumaşı bir elbiseye harcayınca fena fırça yedim
* Babanız yaptıklarınıza karışmıyor mu? Akıl veriyor mu?
Torun Raşit: İlk yaptığım koleksiyonda inanılmaz kumaş kullandım. Bir elbiseye 25 metre kumaş kullanınca, babam “Nasıl bitirdin bu kumaşı, bu elbiseyi kaça satacaksın kumaş çok pahalı” dedi. “Sen bu defileyi yap, seni alnından öpeceğim” dedi. Defile sonrasında gelip alnımdan öptü.
Derviş: Ben gurur duydum, “bravo” dedim.
Dede Raşid: Aynen...
Torun Raşit: Ben babamın yanında hep olacağım ama bir marka da yaratmayı hedefledim. B-Rushh’la yurt dışına açılmak istiyorum.
Şifon ve tülü ayıramayan modacılar var
* Kumaşları iyi tanımak bir modacı için ne kadar önemli?
Torun Raşit: Kumaş bilgisi hayatımdaki en büyük avantaj. Tasarım okuyan arkadaşlarımın çoğu, şifona “tül” diyor. Taftayla şantuğu ayıramıyorlar...
* Sanırım tasarımın hangi kumaşla buluşacağına karar vermek ustalık gerektiriyor...
Torun Raşit: Öyle... Benim annem bana hep dikiş diktirirdi. Ben 3 yaşındayken ham ipekten şort giyerdim. Çok ciddi bu kültürle büyüdüm.
Hazır giyim hayatımızda yoktu, annem hep diktirirdi.