İran’da Rolex gibiyiz, 2012’de orada Türkiye’deki büyüklüğümüze ulaşırız
.
GELEN siparişlerle Ocak 2011’e kadar dolu olduklarını ve 2012’de şirketin cirosunu 2 katına çıkaracaklarını söyleyen Altınyıldız Genel Müdürü Zeki Çaputlu, yurtdışında ise İran pazarının kendileri için çok önemli olduğunu açıkladı. Çaputlu, “Altınyıldız İran’da Rolex gibi... 2011’de buraya 20 milyon $’lık ihracat hedefimiz var. 2012 sonunda şirketin Türkiye’deki pozisyonuyla İran’daki eşit olacak” dedi
Zeki Çaputlu, Altınyıldız’ı son 2 yılda yeniden yıldızlaştıran ekibin başındaki isim. 20 yıl önce Altınyıldız’a girip, adım adım basamakları çıkan ve global krizin patlak verdiği dönemde, 2008’in Ekim ayında Altınyıldız Genel Müdürü olan Zeki Çaputlu’yu herkes Osman Boyner’in manevi oğlu olarak da biliyor. “Sonuç odaklıyım, sonuç alamazsam alır ceketimi giderim” diyen Zeki Çaputlu’yla sohbet ettik.
“Osman Boyner her şeyim, kendisinden çok şey öğrendim. Cem Boyner ve Osman Boyner’in yazılı olmayan kuralları vardır” diyen Zeki Çaputlu iddialı konuşuyor, Altınyıldız’ın yakında rakiplerini şaşırtacağını söylüyor.
* Global kriz çıktı, siz genel müdür oldunuz... Ve Altınyıldız atağa geçti. Yeni ülkelere açıldınız, istihdamınızı artırdınız... Nasıl oldu bunlar?
Her şey aslında bütünün bir parçası. Biz 2011 Ocak ayına kadar doluyuz. Yani tam kapasite çalışıyoruz, satışlarımız belli. Neredeyse 1.5 yıl doluyuz. Dediğiniz de doğru, büyüme içindeyiz. 2012 sonunda inşallah bu şirketin cirosu ikiye katlanacak, kârı da 3 kat büyüyecek. Şunu yaptık da bu oldu demek zor, çok şey başarıldı. Ben buraya mühendis olarak girdim. Yıllarım burada geçti. Çok şey öğrendim.
* Elektronik mühendisisiniz değil mi? Mühendis olmanın sağladığı avantajlar neler?
Yıldız Teknik Üniversitesi Elektronik Bölümü mezunuyum. O dönemde mezun olan arkadaşlarımızın hepsi iyi bir yerlerde, hâlâ çok görüşürüz. Tekstil tüm dünyada patron işidir. Bütün patronlar eğitimleri ne olursa olsun ister alaylı olsunlar mutlaka mühendis lojistiğine sahip olmalılar.
* İlk çalıştığınız yer mi Altınyıldız?
Hayır. Ben babamın uzun yıllar emek verdiği, çalıştığı yer olan Kaplancılar Grubu’nda çalışmaya başladım. 18 yaşında üniversiteden çıkar oraya giderdim. Ben İstanbulluyum ama dedem Şebinkarahisarlı. Giresunluyum demeyiz biz... Depo memurluğu yaptım, ne kadar iş varsa hepsini yaptım. Babam makinacı, ben elektronik eğitimi almışım, tekstil benim işim değil ama öğrendim. 1985 yılına kadar babamın altında çalıştım. Babama ‘Ya sen ya ben’ dedim, geleceğim yer belliydi orada ve ben ayrıldım. Altınyıldız o zaman teknolojiyle yeni buluşuyor, Türkiye’de her yere teknoloji yeni giriyor. Boyner Grubu da tüm makineleri değiştirmiş, yenilikleri takip etmiş. Elektronik mühendisi olarak Altınyıldız’a girdim. 3 ayda şef oldum, 3 yıl içinde enerji müdürü oldum. Basamakları tırmandım. Sonuçta işletmeler müdürü oldum. 1999’da fabrika müdürü, 2001 yılında, operasyon grup direktörü, 2008 yılında da genel müdürlüğe yükseldim.
* Kriz döneminde genel müdüdr koltuğuna oturmak ağır bir sorumluluk olsa gerek...
Ben genel müdürlüğe aile tarafından hazırlandım. Bana genel müdür olacağım 4 yıl önce söylendi. Beni eğittiler. Osman Bey ve Cem Bey’in kuralları yazılı değildir. Kendi işlerini çok iyi yaparlar. Patronlar sonuç odaklıdır. Oğul seviyesine gelmek için çok iyi sonuçlar almalısınız. Bu arada ben ‘kriz’ demiyorum. Ben tam tersi ‘Eğer ben bensem, bana bu güveni duydularsa, kriz denen şey benim başka şekilde ortaya çıkacağım fırsat olabilir’ diyorum. ‘Kriz fırsattır klişesi’ doğrudur ama bu kriz öyle bir kriz değildi. Bu kriz, dedemin söylediği bir laf vardı; ‘Adam mısın, cüdam mısın?’ Bunu ortaya çıkaran bir krizdi. Bu kriz beni ortaya çıkaran bir fırsat oldu. Ben 19 ayda bu şirketi başka bir şirket yaptım. Bir şirketin yöneticisi krizden bahsediyorsa o adamı görevden almak lazım. Kriz diyen yönetici isterse CEO olsun görevden çekilmelidir. ‘Ben yok olmayı kabul ediyorum’ diyen yönetici olamaz. ‘Hayır krizsiz ortamı sağlamalıyız’ demeli yönetici.
* Kriz demeyelim ama malum geçtiğimiz dönem her sektörü etkiledi. Siz nasıl etkilendiniz?
Bizi pozitif etkiledi. Devamlı kendimize yaptığımız yönetim biçimimizin bir parçası olan SWOT analizini Türkiye genelini düşünerek yaptık. Tüm Türkiye’ye, ihtiyaçlara baktık. Markayı ona göre pozisyonladık. Altınyıldız pazarın bütün fırsatlarına baktı, bunların yüzde 10’u Altınyıldız’a geliyor da neden yüzde 51’i gelmiyor?
* Şu anda Altınyıldız’ın üretiminin ne kadarı Türkiye’ye yönelik?
Tekstil ve hazırgiyim olarak şu anda yüzde 70 iç pazar, yüzde 30 dış pazara çalışıyoruz. Büyük pazarımız Amerika ve Avrupa. Ağırlığımız iç pazar. Lideriz iç pazarda. Rakipler, bizle Uzakdoğu arasında sıkıştılar. Marka ve ucuzluk arasındakileri kriz eziyor. Artık İtalya ve Uzakdoğu’nun birbirine karıştığı bir ortamdayız. Uzakdoğu’dan da markalar çıkmaya başladı. Uzakdoğu maalesef Amerika’nın kanına girdi. Kendi iş kolumuz da değil neredeyse her sektörde böyle oldu. Uzakdoğu artık tanımlı. Ve Uzakdoğu da zenginleşiyor. Ben Çin’in önümüzdeki dönemde Türkiye için önemli bir pazar olacağını düşünüyorum.
* Uzakdoğu rekabetine karşı neler yaptınız?
Biz Uzakdoğu ortaya çıkınca yakınımızdakileri tanımak istedik. Ben bizzat uğraştım bu işle. Rusya, Azerbaycan, İran ve Suriye’yi iyi analiz ettim. İran’da kolunda Rolex gibi gömleğinin kolunda Altınyıldız yazan bir adam çıktı karşıma. Altınyıldız yazıyor ama çakma.
* Ve İran pazarına açıldınız, çakma Altınyıldız mı rakibiniz?
İran bizim için çok önemli. İran yasaları ‘çakma’ya tepki gösteriyor ama siz oradaysanız. Şimdi çaksınlar da göreyim, artık orada ben de varım. Altınyıldız Pars diye şirketimiz var. 2011’de 20 milyon dolarlık ihracat hedefimiz var, kesinlikle gerçekleştireceğiz. 2010 hedeflerimiz de tuttu. 40 milyon dolar civarında ihracatımız oldu.
* 2011’de hedef nedir?
2011’de toplamda 70 milyon dolar olacak. Suriye ve Moskova şirketlerimiz de Eylül ve Ekim’de açılacak. İnşallah 2012 sonunda Altınyıldız’ın Türkiye’deki pozisyonuyla eşit olacak İran’daki pozisyonu. İran’da şu anda resmi bir pazar pozisyonu aldık. Bu arada kapasitemizi de büyüteceğiz.
* Altınyıldız Türkiye’nin en önemli ve eski markalarından. Bu farklı açılardan bakıldığında hem avantaj hem de dezavantaj. Markalar da yoruluyor...
Türkiye’nin İSO’sunu kuran 100 şirketten 17 şirket kaldı. Biz de onlardan biriyiz. Kurumun yönetimini 8 saat vizyonel, 8 saat misyonel çalıştırmak zorundayız. Kısaca çalışmak ve proaktif çok çalışmak zorundayız.
* Krizle ilgili müşteri davranışları nasıl değişti?
Pozitif değişti. Fiktif fırsatları müşterilerimizin bırakmasıyla net güvenilir pazar ve müşteri portföyü oluştu. Müşteri çek dönüşleri yüzde olarak gözardı edilecek seviyelere geriledi.
* Temkinli davrandı herkes...
Seçicilik oldu. Temkinli davranmaktan kaynaklı doğru müşteri oluştu. Kaliteli insan kaliteli alım yapar. Bu Uzakdoğu’yu da bitirdi.
Cem Boyner’le geçen 45 dakika 45 güne eş olabilir
* Hep Osman Bey’den söz ettik. Cem Boyner’le ilişkiniz nasıl?
Cem Boyner, Osman Boyner’in oğlu. Birbirine benzeyenler birarada toplanır. Benim soyadım Boyner değil. Ben sonuç odaklı olduğum sürece Osman Bey’in manevi oğluyum. Ben hayatımda Kemal Kaplancalı’dan çok etkilenmiştim. O da Osman Bey’in akranıydı. Osman Bey’den etkilendiğimi artık söylememe gerek yok, o her şeyim ama Cem Boyner’den çok etkilendim. Cem Bey birçok şeyi söylemeden söyler. Başka bir şey bu. Ben bu ailede paraya ve makama çalışmadım, hepsini onlar bana verdi. Cem Boyner’le geçen 45 dakika 45 güne eşit olabiliyor. Ben kendisiyle konuşurken onu almaya çalışırım. Ayrıca bizim için Cem Bey’in marka değeri çok önemli.
Takım elbisede yazlık-kışlık ayrımını kaldıracağız
* Yeni kumaşlar hep yurtdışından çıkıyor, Ar-Ge çalışmalarınız ne durumda?
Ben mutfakta yetiştim. Ar-Ge bir sistemin varlığının ve devamının esasıdır. 2010’da bizim iş kolumuzda ciromuzun yüzde 40’ı geçtiğimiz yıllarda yoktu. Hepsi yeni ürünler... Yani eskiden hiç yapmadığımız bir ürün portföyünü sattık.
* Yeni ürünler devam edecek mi? Terletmeyen kumaş mı, leke tutmayan kumaş mı, nedir yenilikler?
2010’dan itibaren yeni portföyü ortaya çıkardık. Eylül’de yeni bir ürünümüz çıkıyor, Şubat’ta da yeni bir ürün çıkacak. O Şubat’ta çıkaracağımız ürünü 2 yıl dünyada kimse yapamaz. Kış sezonu açılıyor yakında, bizim markalarımız açtı. Network açtı sezonu. Zegna’dan Sarar’a tüm markalar için söylüyorum, hedefimiz tümünün içinde yüzde 51’lik pay almak. Bunu nasıl yapacağız? Çok şey yaparak. En önemlilerinden biri de bu Ar-Ge çalışmaları. Doğru ürün, doğru zaman, doğru fiyat artık demagoji. Bunun üzerine ne koyduğunuz önemli... Mesela kuru temizlemeye gitmesin, çay döküldü bacağı yanmasın, yemek döküldü iz kalmasın, çamaşır makinesinde 5 yıl dayansın... Finalde sokaktaki insana güven vereceksiniz ve hayatını kolaylaştıracak, konforunu artıracaksınız. Bunları yaparsanız müşteri hakkını verir.
* Şu yeni ürün nedir, söylemiyorsunuz...
Şu kadarını söyleyim, yazı kışı kimse anlamayacak. Takım elbisede yazlık-kışlık kalkacak... Renk dışında fark kalmayacak... Üzerinde 4 yıl çalıştık. En az 2 yıl dünyada kimse bu ürünü yapamaz.
Vali’ye Çin malı takım elbise satılınca...
* Uzakdoğu’dan gelen kumaşlarda kullanılan boyalarla ilgili büyük sorun var. Bakanlık bir çalışma yaptı, tekstil ürünleri de var içinde... Markaları açıklamadı Bakanlık... Sizce açıklanmalı mı?
Bence açıklamalı. Medyada da bu açıklamalar yer almalı. İnsan sağlığı herşeyden önemli değil mi? ‘Müşteri velinimettir’ sözü eskide kaldı. Pozisyonlanmış marka velinimettir. Müşteri var zaten. Bizim müşterilerden biri pazarda yer almak için Uzakdoğu’dan ürün almış. Doğu’da bir vali takım elbise almış onlardan.
* Vali bile mağdur mu olmuş?
Aynen. Büyük marka, vali satın aldığı mağazaya gelip adamı tokatlamış. ‘Siz bana bu kazığı nasıl satarsınız, ben sizden bedava mı alıyorum?’ demiş. Şehir sıcak, adam ceketini askıya asmış, toplantıya giderken ceketini almış güneşten ceketinin rengi değişmiş, pantolonla ceketin rengi farklı olmuş. Ürün markaysa bunları yapmamalı. Osman Boyner kuralıdır, ‘Oğlum ne yaparsan yap markanı bir güne, bir aya, bir yıla sıkıştırma’ der... Ben de ‘Bir gün herkes Altınyıldızlı olacak’ diyorum. Biz doğru ürünü vererek, örnek kaliteyi üreterek diğer markalara da örnek olacağız. Uzakdoğulu da kendini düzeltiyor hızla.