Et bizde Avrupa’dan 4 kat pahalı çünkü köylülükten kurtulamadık
.
TÜRKİYE’de, Avrupa’ya göre 4 kat daha pahalı fiyata et ve süt tüketildiğini söyleyen Bahçıvan Gıda’nın sahibi, SETBİR’in Başkanı Erdal Bahçıvan, “Uzun yıllar tarım ve hayvancılıkta ‘Kendi kendimize yeteriz’ denmiş ve yatırım yapılmamış. Köylülük verimliliğin önüne geçmiş. Avrupalı’dan yüzde 30 daha az kazanıyor, ama tüketirken onunla aynı fiyata tüketiyoruz. Verimsizliğin bedelinin sizin, benim çocuğum tarafından ödenmesi Türkiye’de tercih edilir bir politika” dedi.
Bahçıvan markası yıllardır peynirle anılıyor. Türkiye’de bu alandaki ilk 4 büyük üreticiden birisiniz... Türkiye’deki peynir tüketimi ne noktada, yurtdışıyla kıyaslayabilir misiniz?
Bizim ana konumuz peynir. Türkiye’nin toplam peynir tüketimi 650 bin ton civarında. Yılda kişi başına 8-8.5 kilo peynir düşüyor. Kayıtdışı çok yüksek olduğu için bu rakamlar kesin değil.
Ne kadarı kayıtdışı?
Bunun yüzde 60-65’i kayıtdışı üretim. Hâlâ büyük pay açıkta satılan peynir tarafında. Son yıllarda bir değişim de var. Gıdım gıdım da olsa ambalajlı peynir pazarında artış var. Biz markalı peynirin orta vadede alacağı çok yol olduğunu düşünüyoruz. Türk insanı için peynir bir kültür.
Sizin kaç çeşit ürününüz var?
Barkodlu olarak toplam 60 ürünümüz var. Ama ana temel çeşidimiz 13 çeşit. Fonksiyonel ürünler, dilimli, light ürünler var. Tüketicilerin kullanım alışkanlıklarını takip ediyoruz. Rende, dilimli, küp şeklinde hazırlanmış ürünler müşteri talepleri doğrultusunda hazırlanıyor.
Köylülük verimliliğin önünde
Türkiye tarım ülkesi deniliyor. Türkiye’de et pahalı, süt pahalı, süt ürünleri pahalı. Üstelik tüketim de düşük. Biz nasıl oluyor da bunu başarıyoruz?
Türkiye için ’kendi kendine yeten 7 ülkeden biriyiz’ denildi hep. Bunlar pek de bilimsel gerçekliği olmayan hamasetler ne yazık ki. Biz aslında köylülük noktasında güçlüyüz. Tarımdan zenginlik elde edip, bundan katmadeğer yaratan, tarımla sanayiyi buluşturan bir ülke olma noktasının çok başındayız. Uzun yıllar biz kendi kendimize yeteriz mantığıyla hiçbir şey yapılmamış. Süt fiyatları yüksek. Köylülük verimliliğin ötesinde.
Açar mısınız bu konuyu?
Bu siyasi olarak tercih edilmiş. Köylülük gerçekleri tüketici gerçeklerinin üzerinde gidiyor. Siz tüketici olarak. ’Ben eti neden Avrupa’dan Amerika’dan daha pahalı yiyorum?’ dediğinizde dinlenmiyorsunuz ama köylü bağırdığında daha fazla değer buluyor. Tüketici olarak bunun kavgasını verme noktasında değiliz. Bu verimsizliğin bedelini sizin, benim çocuğum tarafından ödenmesi daha tercih edilir bir politika. Avrupalı tüketiciden yüzde 30 az kazanıyor ama tüketirken onunla aynı fiyatla tüketiyorsunuz. Fındıkta olan durumu izledik. Malum denizin bittiğini gördükten sonra önlem alındı. Çok da iyi oldu. Tarımın her alanında bu tür bir açılıma ihtiyaç var.
Avrupa’dan ne kadar pahalıya yiyoruz eti?
Ette 3-4 misli pahalıyız. Sütte de aynı durum var. Bir İngiliz’in dörtte biri, bir İtalyan’ın da üçte biri oranda süt tüketiyoruz.
Global kriz sektörü nasıl etkiledi? İnsanlar en son gıda harcamalarından keser...
Türkiye hakikaten 7-8 aydır zor bir dönem geçirdi. Ekim-Kasım’dan Haziran’a kadar süren bu işin daha iyi götürülmesi gereken bir süreç geçirdik. Zaten rakamlarla da ortaya çıktı. Tüketici güvenini bunlar çok etkiledi. Tüketiciler yalnızca araba, beyaz eşya alırken kısıtlamadılar kendilerini, her alışverişe bu yansıdı. Bizim sektörde de kayıt dışına kayış oldu. Küçülme oldu. İnsanlar tüketiyor ama neyi tüketiyor? Karnınız çorbayla da doyar, etle de... Şimdi yaz dönemindeyiz. İnsanlar son bir aydır şehir dışındalar. Büyük şehir alışverişlerinde düşüş var.
Tüketim alışkanlığı değişti
Ramazan ayı geliyor. Artar mı satışlar?
Ramazan ayında çok farklı olmayacak. Köyüne, memleketine giden oralarda kalır. Okullar da geç açılacak. Ekim-Kasım gibi gıdada toparlanma olabilir. Moral yüksekliği oldu son 2 aydır. Bundan daha kötüsü olmayacak düşüncesi hakim oldu. Ama net gerçek şu: İşini kaybeden çok insan var ve tüketim olarak çok gerideler. İş endişesi taşıyanlar da çok. 2009 zor bir yıl.
Müşteri alışkanlıkları nasıl değişti?
A grubu müşterisi kendini korudu. B noktasındaki müşteri, A’ya yaklaşmaya çalışan kesim bir anda geriye döndü. Bu bizim için önemli kesim. KOBİ’ler, ev kirasını kaybedenler, işini kaybetme riski olanlar bunlar. Ortadirek denilen kesim çok rahat içine kapanabiliyor. Çünkü bu kesim borçlanarak yaşıyor. Belli hayat standartını borçla yükselten kesim olduğu için krizde tüketim alşkanlıklarını radikal biçimde değişebiliyorlar.
Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgesi’nde tarım adına büyük potansiyel var ama Türkiye ne yazıktır ki yıllardır bu potansiyeli beklendiği gibi kullanamadı. Sizin önerdiğiniz bazı modeller var. Neler yapılabilir?
Hayvancılık bu bölgeler için fırsat sektörü. Eskiden bilinen yöntemlerle bugünün rekabetçi tarım ekonomisinde başarılı olmak ise mümkün değil. Geleneksel tarzda kendi haline bırakıldığında bir şey olmaz. GAP, hayvancılık için fırsatlar kaynağı. 3 güçlü süt bölgesi var Türkiye’de. Marmara, Ege ve Konya Havzası güçlü. Önümüzdeki 10 yıl içinde Güneydoğu bu bölgelerle rekabet edecek. Ayrıca buralardan Ortadoğu’ya ihracat yapma şansı ve kolaylığı var. Bunun olması için doğru başlaması lazım. Önce sanayi mi hammadde mi mantığı doğrı oturtulmalı.
Kurulan fabrikalar işlemedi...
Fabrika yapılıyor ama ortada hammadde yok. Sütü oluşturmak lazım. Hem kalitede hem de fiyatta rekabet edecek konumda olmalı. Verimlilik olması için büyük işletmeler kurulmalı. Yalnızca yerli yatırımcılarla değil, Ortadoğu sermayesiyle de yapılabilir. Ayrıca bu bölgelerde parçalanmamış arazi çok. Bu da şans. 5 bin, 10 bin dönüm araziler var parçalanmamış olarak. Ayrıca da yıpranmamış topraklar. Organik tarım için de uygun. Komşularımızın hepsi süt ürünleri ithalatçısı. Türkiye’nin bunu değerlendirmesi gerekiyor.
Siz ihracat yapıyor musunuz?
Lübnan, Körfez ülkeleri ve Suudi Arabistan’a satıyoruz. Türkiye 60-70 milyon ton süt ihracatına gidiyor bu yıl. Bu önümüzdeki yıllarda çok artabilir.
Bu ülkelerin ithalat yaptıkları diğer ülkeler hangileri?
Avusturalya, Yeni Zellanda’dan alıyorlar. O kadar uzun yoldan geliyor, biz yanı başımızdaki olanakları değerlendiremiyoruz. Ama zaman içinde bunları değerlendireceğiz. Güneydoğu’da bunu kümelenme şeklinde yaptığınızda çok başarılı olabilirsiniz. Yem bitkileri ekimi de yapılmalı.
Doğu’da hayvan kesim merkezleri kurulmalı
Doğu ve Güneydoğu’daki ekonomik kalkınma için önerileriniz var. Kurban kesim merkezleri gibi... Bu nasıl hayata geçebilir?
Doğu Anadolu’da hayvan kesim merkezleri oluştulmalı. Kurban bayramı dönemi çok önemli. Hayvanların yüzde 15’i bu dönemde kesiliyor Türkiye’de. Bunların büyük bölümü de Doğu’dan geliyor. Kurbanı insanlar zaten son zamanlarda daha çok bağış yoluyla kesiyor. 3-4 vilayet seçip, vekalet yöntemiyle kesim işini yapmak düşünülmeli. Eğer kesimlerin çoğu bazı şehirlerde yapılırsa yılın 12 ay boyu kesimlerin orada yapılması sağlanmış olacak. 10 inek getirirken kamyonla İstanbul’a, belki 100 ineğin etini getireceksiniz. Ayrıca Doğu Anadolu’da kesim atölyeleri, depolama merkezleri, atık merkezleri olacak. Bu oranın ekonomisine büyük katkı sağlar. Bu konuda bakanların desteği yetmez, dini önderlerin bu konuda halkı bilgilendirmesi de gerekebilir. Bu projeyi bakanlığa sunduk.
Türkiye bölgede tarımın abisi, lideri olabilir
Yıllardır “Türkiye’nin geeceği tarımda” derler. Buna inanıyor musunuz?
“Türkiye’nin geleceği tarımda” cümlesi yanlış. Ama tarımın geleceği doğru planlamada ve doğru stratejide. Türkiye toprağından bugünkünden çok daha iyisini kazanabilir. Etrafımız net alıcı. Başta Rusya ve Arap ülkeleri net alıcı. Bunlar tüketen ülkeler ve zenginleşiyorlar. Pay alabileceğimiz pasta var. Türkiye tarımda model oluşturup tarımsal liderlik yapabilir, markalaşabilir. Bölgede tarımın abisi olabiliriz.
Organik tarım ülkesi olabilir mi Türkiye?
Efsanesi gerçeğinden önde gider denilen bir konu haline geldi bu. Dünyada da aman aman boyutta bir tüketim yok. Türkiye’de de gereğinden fazla büyük pazar var sanılıyor ama yok. Biodizel konusunda da aynı şey oldu. Çok tesis kuruldu, şimdi hepsi atıl. Bu işe girecek olanların hayale kapılmaması lazım. Yatırımların karşılığını verecek pazar var mı yok mu bakmak lazım.
Organik peynir üretmek mümkün mü Türkiye’de, bu gerçekçi mi?
Hayvanın kendisi, otladığı toprak, yediği yemin genetiği, içine konan mayanın, ambalajın organik olması... Bunu ne kadar denetlersiniz, bu Türkiye’de soru işareti. Normal ürünlere dahi denetimsel güç yokken organik gibi bir konuda bunu yapmak daha da zor. Ayrıca saydığım her nokta maliyet.
Plansız ve programsız üretim var
Neden Türkiye’de yem bitkileri de çok pahalıdır?
Değer verilmiyor... Türkiye’de köylülük mantığı var. 3-5 hayvanla iş yapılıyor. Kendi arazisinda buğday, tütün, şeker pancarı ekiyor, yem ekmiyor. Gidip fabrikadan yem alıyor. Bu her gün eve yemek sipariş etmek gibi, pahalı oluyor. Plansız ve programsız bir üretim yapısı var.
KRİZDE SEKTÖRDE KAYITDIŞINA KAYIŞ OLDU
Erdal Bahçıvan, ekonomik kriz döneminde sektörde kayıtdışı üretime kayış olduğuna dikkat çekti. Bahçıvan, tüketici kanadında ise A grubunun tüketiminde değişim olmazken, B grubunda ciddi gerileme olduğunu söyledi. Bahçıvan, “B kesimi bizim için önemli bir kesim. KOBİ’ler, ev kirasını kaybedenler, işini kaybetme riski olanlar bunlar.. Hayat standartlarını borçla yükselten kesim olduğu için krizde tüketim alışkanlıklarını radikal biçimde değiştiriyor” diye konuştu.