Böyle giderse her ay 100 bin kişi işsiz kalır
.
Hamdi Akın, tedbir alınmazsa işsizliğin yayılacağına dikkat çekerek, “Yatırımlar durunca işsizlik artar. Tasarruf devri küçük esnafı bitirir. Yeni temel atılmadıkça, yeni yatırımlar yapılmadıkça en iyimser tahminle her ay bu ülkede 100 bin kişi işsiz kalır. Bunun sosyal yansıması olacak. Önümüzdeki bir yıl bunlara gebe” dedi
Hamdi Akın, yatırım ortamı yaratmak için ise şu öneride bulundu: Çok acele bir fon oluşturulmalı. Fonun en az yüzde 10’unu hükümet koymalı. Yüzde 10 özel sektörden, kalan yüzde 80 de yurtdışından 8 ortaktan eşit alınmalı. Böyle oluşturacağınız 3 milyar dolarlık fonla 8-9 milyar dolarlık yatırım ortamı yaratırsınız.
Bu hafta Pazarın Patronu’nun konseptini değiştirdik. Enerji, turizm, havaalanı ve liman işletmeciliği, araç muayene istasyonları, inşaat gibi sektörleri çatısı altında toplayan Akfen Holding Başkanı Hamdi Akın’la kriz ve alınması gereken önlemleri konuştuk.
Global krizin etkilerini her geçen gün daha çok hissediyoruz. Başbakan ise hâlâ ’Evet ciddi bir krizle karşı karşıyayız’ demedi. Avrupa’nın dev ekonomileri tedbir paketleri açıklarken, biz niye böyleyiz? Üstelik sanki bizi çok da etkilemeyecek gibi bir hava yaratıldı...
Kriz dünya krizi. Bütün ülkelere aynı şekilde geliyor. Herkes farklı tedbirler alıyor. Örneğin, Almanya ve Fransa kendi menfaatlerini düşünerek, daha milliyetçi ekonomi politikaları izliyorlar. Ne yazık ki, biz ’Ülkede kriz var mı yok mu’ bunu tartışıyoruz. Bugün yine ‘Kriz mriz yok’ lafları var. Senin için var mı? Bence yok.
Kriz bankalarda
Var. Çevremde işini kaybedenler var.
Şu anda işten çıkarılmayan bir ücretli için kriz yok. Maaşını günü gününe alıyorsan, ay sonuna kadar fiyatlarda da düşüş var, senin için kriz yok. Çünkü kriz şu anda en tepede.
Yani nerede?
Kriz bankalarda. Her şeyin fiyatı aniden düştü. İhracat ürünlerinde sert düşüş yaşandı. Bakır, alüminyum üçte bir fiyata indi. Bir varil petrolün fiyatı da 150 dolardan 50 dolara geldi, işte bu krizdir. Petrol fiyatının 50 dolardan 150 dolara çıkması da krizdir. Ancak o dönemde para dünyaya dağılıyordu, kimse krizi algılamadı. Petrole çok para harcayan ülkeler ’Cari açığımız büyüdü’ diyorlardı, o kadar. Çok likidite oluştuğu için kimse bir şey demiyordu. Petrol 150 dolardan 50 dolara gelince kıyamet koptu. Çünkü bu daralma demek.
Kriz daha tepede ama şimdiden bazı sektörlerde şok etkileri hissedildi...
Türkiye’de her yıl yüzde 10-20 artış gösteren ihracat, 2009’da yüzde 10 düşecek. Yüzde 15 yukarı giderken yüzde 10 düşerse bu reel anlamda yüzde 25 düşüş demektir. Bu krizdir. Konut inşaatları durdu. Yeni temel atılan bir toplu konut projesi yok. İnşaatlar başlamış, artık geriye dönemeyen, bankadan finansman bulamayan ve mutlaka satmak zorunda olan müteahhitlerin reklamlarıyla dolu gazeteler. Mutlaka satmak zorundalar, çünkü bankalardan para akışı durdu. Her tarafta durdu.
Hükümet tedbir de almazsa ne olacak? Hatta Başbakan bankalara kızıyor...
Bir çağlayan akıyor, aşağıda da yalakta su toplanıyordu. Pat diye durdu. Herkes yalaktaki suya kaldı. Yalaktaki suyla idare ediyoruz. Çağlayanın yeniden ne zaman hareket edeceğini ve aynı şiddete kavuşup kavuşmayacağını da bilmiyoruz.
İşsiz ordusu son iki aydır büyüyor...
Yeni temel atılmadıkça, yeni yatırımlar yapılmadıkça her ay bu ülkede 100 bin işsiz olur, en iyimser tahminle söylüyorum. Reel ekonomi, girişimciler her yıl 1 milyon kişiye iş imkanı sağlıyordu. Geçen ay 100-200 bin kişi işsiz ordusuna katıldı. Her ay bu devam edecek. Hükümetlerin kaldıramadığı noktaya gelecek. Bunun sosyal yansıması olacak. Önümüzdeki bir yıl bunlara gebe.
Şirketler değer kaybediyor
Bu nasıl önlenecek?
Bankalardan para akışını sağlamak lazım. Bunun için de ya Merkez Bankası’ndan borçlanacaklar ya mevduatlarını artıracaklar ya da yurtdışından borçlanacaklar. Bunların hiçbiri mümkün görünmüyor. Bankalararası para alışverişi durdu. Dünyada herkes alacağının hemen ödenmesini istiyor. Borçlu nereden para bulup ödeyecek? Dünyadaki nakit yetmez buna. Dünya ekonomisinin yüzde 90’ı sanaldır. Sanal ekonomiyi paraya çevirmezsiniz. Şirketlerimiz sürekli değer kaybediyor. Bir nokta gelecek ki her şirketin değeri kasasındaki parayla ölçülecek.
Bu da ekonominin durması demek değil mi?
Çalışmayan bir ekonomi. Bu havacılıkta şuna benziyor: ’1 saat içinde havadaki tüm uçaklar yere insin’ diyorsunuz. Ama inecek yeterli havaalanı yok. Kim inecek yer bulamayıp havada kalırsa dolaşıp, dolaşıp düşecek. Önce inenler şanslı. Eğer sen havadaki uçağına ikmal yaparsan biraz daha uçacaksın. Bu arada yeni havaalanı yapılırsa ineceksin. Şu andaki görünüm böyle. Herkes borcunu ödeme telaşında. Mevduatları ödeyemeyen banka düşünülemez, ama herkes aynı anda parasını isterse kimse ödeyemez. Bankalara kaynak akışı devam etmeyince, bankalardan da reel sektöre para akışı olmaz. Durum bu.
O zaman sık sık duyduğumuz ’2001 krizinden sonra bizim bankalarımız çok sağlam’ cümlesinin çok fazla anlamı yok...
Aynen. Neden? Çünkü biz borçla yaşıyoruz. Siz düzgün, eğitimli bir kızsınız ama babanız kötü, borçlu. Aile kötüyse kısmetiniz zor açılır. Bizim ülke bu kızın durumunda. Cari açık çok fazla, sermaye birikimimiz yeterli değil, dışarıdan borç para almadan yaşamamız çok zor. Bankalarımızın her şeyleri iyi de olsa, şimdi dışarıya borç para aramaya gittiklerinde ’Siz iyi çocuklar olabilirsiniz ama bende de para yok’ cevabını alacaklar. Ama bankalarımız kötü olsaydı daha fazla zaafiyet gösterirdik. Bizim bankaların iyi olmasını yurtdışındaki bankalar değerlendiriyor. Kriz geçince baba en iyi çocuklarına para verebilir. Krizi ilk atlatan ülke olabiliriz.
Seçimde oy alamazlar
Hükümet neden krizi tanımlamıyor?
Kriz, benim meselem olmanın dışında asıl hükümetin sorunu. Böyle giderse seçimde oy kaybederler. Tedbir almazlarsa işsizlik yayılır. Tasarruf devri küçük esnafı bitirir. Çalışanlar işten çıkarılma korkusunu daha yakından hissetmeye başlar.
IMF ile sona çok daha yakından yaklaşıldı, bu olumlu bir adım olarak görülebilir mi?
Birkaç gün içinde IMF ile işi bitirecek hükümet. En iyi koşullarla bitirmelerini ümit ederim. IMF büyüme planlarımıza ya da Merkez Bankası’nın bankalarla ilişkilerine kısıtlama getirirse sıkıntılı günler olur.
IMF’den alınan para nereye harcanmalı?
Bu çok önemli. Bu parayı nereye, hangi sektörlere ve hangi kanalla harcayacaklarını iyi pazarlık yapmalılar. IMF, Başbakan’ın söylediği gibi akreditasyon için önemli, IMF ile yürümemiz reytingimizi etkiler. Çünkü çok riskli bir ülkeyiz.
İzlanda’dan daha riskliyiz
Kıyaslayabilir misiniz riskimizi?
Ben değil ama Standard&Poor’s (S&P) yaptı. Risk haritası yapıldı, battı denilen İzlanda’dan riskli görünüyoruz. Başbakan kızıyor, biraz da haklı ama ben şöyle yorumluyorum: İzlanda’ya borç para verilebilir, Türkiye’ye verilemez. Bu çok kötü ve çok düşündürücü.
Krizi fırsata çevirenler olabilecek mi?
Kriz finansman krizi. Para yok. Nakit paranız varsa o zaman her türlü fırsatı lehinize çevirirsiniz. Bu kriz sıradışı... Sıradışı önlemler lazım. Bildiğimiz önlemlerle bu işin altından kalkamazsınız. ‘SSK’lar düşürülsün, vergiler indirilsin’ talepleri maliye disiplinini bozacak, bütçeyi zafiyete düşürecek talepler. Dışarıdan kaynak yaratma konusunda hükümetin, başbakanın agresif olması lazım.
Hükümetin de yer aldığı acil bir fon oluşturulmalı
Ülkeye para getirmek için ne yapılmalı?
Çok acele bir fon oluşturulmalı. Sermayesinin en azından yüzde 10’unu devlet koymalı. Yüzde 10’unu özel sektöründen toplayacağı, geri kalan yüzde 80’ini de yurtdışından 8 eşit ortaktan toplayacağı bir fon oluşturmalı. 3 milyar dolarlık fon kurmaya kalksak, 300 milyon doları hükümet koysa. Bunu bir talimatla farklı kurumlarına koydurabilir. Önemli olan fonda hükümetin varlığı. İşadamlarından 300 milyon dolar toplasa. Sonra Katar, Libya, Çin, Malezya, Japonya, Avrupa’ya gidelim, onlardan da 300 milyon dolar alalım. Bu borç değil. Bu parayla yeni yatırımlar yapıp iç kârlılık sağlama garantisi verelim. Bu mümkün mü? Evet. Şu anda fiyatlar dibe vurdu, biz yapmazsak yabancılar istediği yeri ucuza kapatacak. 7 ya da 10 yıllık fonlardır bunlar. Neticede 3 milyar dolarla 8-9 milyarlık yatırım imkanı yaratabilirsiniz. İşsizliğe de çare olursunuz. Böyle iki fon bile kurulabilir. Yalnızca sağlık alanında bile böyle bir fon kurulabilir. Ya da hükümet 20 milyar dolarlık kurtarma paketi hazırlar. Anormal zaman geçiriyoruz, anormal işler yapmalıyız. Hükümetin de taşın altına elini sokması kolaylaştırıcı olur. Krizden sonuç olarak en fazla etkilenen hükümet olur.
Hükümet önce bankalara yardım etmeli
Bu krizden en çok kimler etkilenir?
Ülkenin zenginleri en az etkilenenler olur. Krize zenginler dayanır. Dayanamayan dar gelirli ve işsizler olur. Yeni okulu bitirmiş mezunlara olan olur. Neticede zenginler servetlerini biraz küçültür ama hükümet fatura ödemek zorunda kalır. Bu istenen bir şey değildir. Hükümetin başarılı, istikrarlı olmasını, herkese iş, aş bulabilmesini isteriz. Özel sektör de nasıl bir yük düşerse onu üstlenmelidir.
Başbakan krizle ilgili çıkışlarıyla iş dünyasıyla da arayı gerdi...
İş dünyası bir kişi, iki kişi ya da bir kurum değil. Bugün sistem çalışmıyor, dişliler kırıldı. Biraz daha fazla kulak kabartmalı hükümet. Şu güne kadar idare edildi, yapılmadı. Artık bundan sonra önlemlerde geç kalınması hiç yapılmamasıyla eşdeğer olur. Sorun tepede. Hükümet ’Kime yardım edeceğim’ diye düşünmemeli, direkt bankalara yardım etmeli. Reel sektörün önü bankalarla açılır. Bankalar sorunlarını güzel ifade ediyor. Sorunları şok kararla çözülmeli, hükümetten para isteyeceklerini sanmıyorum. Başbakan’ın şöyle bir sözü yeterli olabilir: ‘Hiçbir halka açık şirket ve bankamızın zarar etmesine, zor günler yaşamasına izin vermeyeceğim.’ Başbakan yağmasa da gürleyebilir. Bu bile anormal olumlu etki yapar piyasalara.
Bu kriz telefon trafiğiyle çözülmez
Niye Türkiye’de kriz var demiyor ısrarla Başbakan. Bunun altında başka bir şey mi var?
Her zaman tek başlı ekonomi çok başlıdan iyidir. Şu anda çok başlılık, çok seslilik var. Birden fazla insan ekonomiyle ilgilenebilir ama bunlar 24 saat birarada olmalı. 3-4 bakan varsa, sabahtan akşama aynı yerde oturuyorlarsa kriz dönemlerinde, tamam. Ama ayrı yerlerde geziyor, ekonomik krizi de telefonda haberleşerek takip ediyorlarsa bu olmaz. Bu kriz de telefon trafiğiyle çözülmez.
Siz farklı sektörlerde şirketlere sahipsiniz. Enerji, havaalanı ve liman işletmeciliği, turizm, araç muayene istasyonları... Siz krize karşı nasıl önlem aldınız?
Enerji yatırımlarımızı yarı yarıya düşürdük. 20 yatırımımız vardı, 10 tanesini ihale etmiştik. Şimdi bunları yapacağız ama diğerlerinin temellerini atmayacağız. Turizm sektöründe 7 otel temeli atacaktık, atmayacağız. Devam ettiklerimizi bitireceğiz. Yeni yatırımları tamamen durdurduk.
Devlet borsadan hisse toplasın
Bankalardan mevduat çekildiği yönünde fısıltılar dolaşıyor...
Küçük bankalardan mevduat çekildiğini herkes söylüyor. Ufacık fısıltı piyasayı darmadağın eder. Bütün sektörü riske atmamak lazım. Olumlu mesaj vermek sert mesaj vermekten kolay. ’Ben güçlüyüm, bu krizin üstesinden şirketlerimizle, bankalarla geleceğiz’ demeli Başbakan.
En azından Arap sermayesinin kapısını şimdiye kadar çok kez çalar Başbakan diye düşünmekteydim ben.
’7 yıl önce Arap sermayesini buraya gelmesin’ diyen Elif Ergu bile bu gerçekleri yaşayarak gördüğün gibi değişti.
Karşı çıkarken muhtaç hale geldik!
Doğru söylüyorsun. Başbakan sahip çıkmalı. Sarkozy, Fransa’daki şirketlerin hisse senetlerinin alınmasını bile teklif etti. Devlet bir fon oluşturup borsadan hisse senedi toplasa birçok kârlı, yurtdışında bizi temsil eden şirketin hisselerini... Şimdi herkes TAV için konuşuyor diyecek ama öyle değil. İhracat yapan şirketlerimizin hisselerini alsa devlet bundan para kazanır. Sıradışı dönemde sıradışı tedbirler lazım.
“Kapitalizm sorgulanmalı” demişti
Akfen Grubu’nun Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Akın, küresel finans kriziyle birlikte tüm dünyanın gündemine oturan ‘Kapitalizmin sonu mu geldi?” tartışmasını, bundan çok önce, Haziran ayında Fortune dergisine verdiği bir röportajda dile getirdi. İyi bir kapitalist olduğunu ve kapitalizmi iyi bildiğini anlatan Akın, “Kapitalizm sorgulanmalı” dediği bu röportajda kapitalizm ile sosyalizmin ortada buluşabileceğini vurgulamıştı.