Bankalara talimat değil güven verilmeli
.
Hükümetin krize karşı önlem almakta geciktiğini söyleyen Tuncay Özilhan, “Hükümet çok daha önceden cari açıkla ilgili tedbirler alsaydı, bu kriz daha az sıkıntıyla geçerdi. Krizin ayak seslerinden önce iş dünyası ’IMF ile anlaşma yapalım, Türkiye’nin kredibilitesini artıralım’ dedi. Duyan olmadı. Bu dönem kaybedildi. Kriz reel sektöre etkisini göstermeye başladı” uyarısında bulundu.
Başbakan Erdoğan’ın reel sektöre kredi vermediği için bankaları eleştirmesine de değinen Özilhan, “Bir bankaya ’Kredi ver’ diyemezsiniz, kredi battığında ne olacak? Hükümetin sisteme güven vermesi lazım. Bankalar kredi vermek zorunda. Kredi onların kârlılığını artırıyor, kimse paranın üzerine oturmak istemiyor. Başbakan bir an önce güven vermeli bankalara” diye konuştu.
Otomotiv, enerji, içecek, sağlık gibi alanlarda faaliyet gösteren Anadolu Grubu’nun Yönetim Kurulu Başkanı Tuncay Özilhan’la global kriz ve Türkiye’ye etkilerini konuştuk. Özilhan ekonomik paketten beklentilerini de anlattı. Coca-Cola, Efes Pilsen ve McDonald’s gibi hızlı tüketim ürünlerinin yanı sıra otomotiv ve enerji yatırımları da olan Özilhan, holdinglerinde tedbirler aldıklarını ancak işten çıkarma yapmayacaklarını söyledi.
Siz global krizin geldiğini ilk ne zaman hissettiniz?
2007 yaz aylarında ilk defa Amerika’da konut kredileriyle ilgili problemler gündeme geldiğinde krizin sinyallerini aldık. O ilk kıvılcımlar, önemli bir sinyaldi. Biz takip ettik ama boyutlarının bu kadar olacağını Amerikan bürokrasisi de tahmin etmiyordu. Ocak sonundaki Davos Dünya Ekonomik Forumu’nda krizin boyutlarını, bu boyutlarda olmasa da gördüm. Türkiye’ye geldiğimde gruptaki arkadaşlara ’Kriz geliyor, Türkiye’nin de yüksek kırılganlığı var’ dedim.
Ağır borç yüküyle yakalandık
Hükümet ve hükümete yakın çevreler uzun süre bunun tam aksini söyledi, krizin bizi teğet geçmesi beklentisi vardı...
Krizin bizim gibi gelişmekte olan ülkeleri etkilememesi mümkün mü? Türkiye ne yazık ki 2003-2007 küresel coşku döneminin kendisine sunduğu fırsatları en iyi şekilde değerlendiremedi.
Türkiye’ye yabancı sermaye geldi, hükümet de rüzgarı arkasına almış gibiydi... Türkiye krize nasıl bir ortamda yakalandı?
2005’ten itibaren yavaşlayan büyümeye rağmen artan cari açık ve aşırı değerli yerli paraya bağlı olarak, krize oldukça kırılgan bir makroekonomik yapıda yakalandık.
2001’den sonra bankaların sağlam olması krizin etkilerini yumuşatmıyor mu?
Türkiye’nin tek avantajı şu: 2001 krizinden sonra mali sektördeki yeniden yapılanma nedeniyle bankacılık sisteminin oldukça güçlü bir denetleyici ve düzenleyici çerçeveye sahip olması. Ancak 2003-2007 döneminde bazı bankaların hızla yabancılara satılması bugüne kadar tanışmadığımız yeni bir bulaşma riskini beraberinde getirdi. Bu bankaların gelişmiş ülkelerdeki merkezlerinde yaşadıkları sıkıntıların bize ülkemizdeki banka ve ortaklıkları kanalıyla yansıması muhtemeldir. Ayrıca bu dönemde şirketler kesiminin aşırı dış borçlanmasına seyirci kalınması, TL’nin değerindeki ani düşüşlerin bankacılık kesimine geri dönmeyen krediler şeklinde yansıma riskini artırıyor. Şu anda Türkiye 2001 krizi öncesindeki borç yükünün üzerinde bir yükle küresel krizi göğüslemeye çalışıyor. 2005’ten itibaren özel sektör dış borçluluğunda hızlı artış yaşandı ve şirketler için önemli bir kırılganlık alanı oluştu. Ancak küresel krizde yaşanan tecrübeler özel sektör yükümlülüklerinin bir gecede kamu yükümlülüğü haline gelebildiğini gösteriyor. Türk ekonomisinin borçluluk düzeyi hafife alınamayacak kadar ciddi seviyede.
Büyüme çok düşecek
Kırılgan yapı dediniz, başka kırılganlıklar desem?
Türkiye düşük kur, yüksek faiz üzerine bir sistem kurdu. Türkiye kısa vadeli cazip yatırım bölgesi haline geldi. Küresel likidite bolluğu ve artan risk iştahı Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelere önemli miktarda yabancı fon akışına neden oldu. Üreticilikten cayıldı, ithalatçılık cazip oldu. Nitekim bu süreçte dış denge de hızla bozuldu. Türkiye’ye yönelen doğrudan yatırım ve hisse senedi portföy yatırımları gibi borç yaratmayan fonların miktarında hızlı bir daralma var. Bununla beraber krediler başta olmak üzere borç yaratan fonların cari açık finansmanı içindeki ağırlığı hızla artıyor. Borç yaratmayan fonların payı Nisan 2007’de yüzde 92.4 iken Ağustos 2008’de yüzde 45’in altına düştü. 2003-2007 döneminde yurtdışında yerleşik kişilerin Türkiye’de gerçekleştirdiği doğrudan yatırımların büyük bir bölümü, yurtdışı rekabete kapalı ve tamamen iç pazara yönelik bankacılık, perakendecilik, telekomünikasyon gibi hizmetler sektörüne aktı. Son dönemde cari açığın finansmanında ağırlığı artan kredilerin niteliği de benzer özelliklere sahip. Alınan kredilerin büyük bölümü döviz geliri elde edemeyen gayrimenkul gibi hizmetler sektörüne yöneldi. Tüm bu hususlar cari açık sorununu ve açığın finansman kalitesini rahatlatmak bir yana zaman içinde daha da ağırlaştıracak nitelikte.
Bizi önümüzdeki günlerde ne bekliyor? İşsizlik, yoksulluk...
Büyüme çok düşecek. Bu sene yüzde 4’ün altına iner, 2009’da yüzde 2 civarında olur. Dünyadaki durgunluk döviz girdilerini çok etkileyecek.
Türkiye krizi fonlayamıyor
Sizce hükümet krizi tanımakta geç mi kaldı?
Neticede bu kriz Türkiye krizi değil. Bundan önce 2001’de Türkiye kaynaklı kriz yaşadık. Biz içeride kriz yaratıp sonra IMF’ye gidiyorduk. Şimdi kriz dış kaynaklı, dışarıda kaynaklar erimiş durumda ve dışarıdan gelecek kaynak az. Hükümet geç kaldı. Hükümetin politikaları krize neden olmadı. Bunu kompleks yapmanın anlamı yok.
Peki Türkiye ne yapmalı?
Hükümetin alacağı kararlarla çok bağlantılı çözüm. Amerika hızlı karar alıyor. Avrupa bankaların problemli dönemlerinde hızlı kararlar alındı. Birçok hükümet mevduat sigortası dahil birçok uygulamayı getirdi. Yaraları sarmak lazım, ancak ondan sonra ekonomi yoluna girer. Global dünyada her şey bütün ülkelerde birlikte hissediliyor. Türkiye şimdi hissediyor krizi. Borsa yüzde 60-70 değer kaybetti. Kurlar değer kaybetti. Büyüme yavaşladı. Daha da yavaşlayacak. Birçok kurum işçi çıkarmaya başladı, otomotivciler üretim durdurdu... Trend içinde daralmayı yaşayacağız. Hükümete gelince... Yarın öbür gün IMF ile anlaşma imzalanacak. Kredi imkanı doğacak. Dolayısıyla anlaşma şartları da olacak. Türk ekonomisini bugünün şartlarında istikrarlı tutmak bile başarı. Yapıyı düzgün tutmak önemli. Bankalar üzerinden sektörlere ulaşmalı hükümet.
Paranın üstüne oturmazlar
Başbakan bankaların kredi vermemesini eleştirdi...
Bankacılık sektörünün ilk yapması gereken, mevduat sahibi gelince parasını ödemektir. Bankalar likiditelerini yüksek tutmak ister. Bu kredilerini verirken şirketlerin mali bünyelerine bakıyorlar. Kriz dönemlerinde paraları batırmamak için çok özenli davranıyorlar. Bazı bankalar çok sorumlu, bazıları katı davrandı, her bankanın yapısına göre değişiyor. Başbakan bankaları tenkit ediyor ama bankaların çok sorumluluğu var. Bunlara talimatla iş yaptıramazsınız. Bir bankaya ‘Kredi ver’ diyemezsiniz. Kredi battığında ne olacak? Hükümetin bankalara ve sisteme güven vermesi lazım. Bankalar kredi vermek zorunda, likidite üzerine oturup para kazanamaz. Kredi onların kârlılığını artırıyor, kimse paranın üzerine oturmak istemiyor. Başbakan bir an önce güven vermeli bankalara.
İnsanlar ameliyatlarını bile ertelemek istiyor
Anadolu Sağlık Merkezi’yle çok büyük bir sağlık yatırımınız var. İnsanlar sağlıklarıyla ilgili bir tasarrufta bulunmazlar derim ilk anda ama bu yıl sağlık sigortalarını birçok kişinin yenilemeyeceği konuşuluyor. Size yansıyan bir durum var mı?
Elif Hanım, ne yazık ki insanlar sağlıklarından da kısıyor. Bunu hastanelerin hepsi hissediyor. Allah kimseye rahatsızlık vermesin. Ertelenecek bir şey değil ama erteleniyor. Doktor ’3 ay sonra gel ameliyat ol’ diyorsa ’6 ay ertelesek’ diyor. Hastanelerde ameliyat sayıları, poliklinik sayıları çok düştü. Normalde ertelenmez derim ama erteleniyor. Biz hastalarımıza Vakıf olarak birşeyler yapmaya çalışıyoruz, ödeme güçlüğü çok var, elimizden geldiğince yardımcı oluyoruz.
İthal içkilerin fiyatları da el yakıyor. Efes Pilsen’in tüketimi kriz ortamlarında artıyor mu?
Hızlı tüketim mallarının kriz ortamlarında avantajı var. Ekmek alacak parası olan, bira ve kola da alabiliyor. İnsanlar tatile çıkamıyor, dışarda yemeğe gidemiyor, insanlar dertli, ’Bari bir bira içeyim, keyifleneyim’ diyor. Bira ve kolada düşüş yok. tMcDonalds’larda düşüş var mı?
Aksine McDonald’sların satışları artıyor. Neticede McDonald’slarda 5 liraya doyabiliyorlar. Bir cafeye gideceğine McDonald’s a gidiyor insanlar. Mönü 5-6 lira. McDonald’s trendi yükselişte. Genç Turkcell ile de anlaşmamız var, bir mönü alacağına iki mönü alıyor gençler. Cafelerde bir salata, bir içeceğe çok daha fazla para veriliyor.
Otomotiv sektöründesiniz aynı zamanda. En büyük düşüş otomotivde mi?
Evet. Krizde otomotivde yüzde 40, inşaat sektöründe de yüzde 60 düşüş olmuş. Bizim otomotiv yüzde 50 etkilendi. Her ay düştü. Düşüş trendi de şu aralar hızlandı.
Hükümet tedbir almakta gecikti
Krize hazırlıklı yakalanmadık...
Evet, hükümet çok daha önceden cari açıkla ilgili tedbirler alsaydı, bu kriz daha az sıkıntıyla geçerdi. Hükümet tedbir almakta gecikti. Sonuç ortada, Türkiye bu krizi fonlayamıyor. Krizin ayak seslerini duymadan önce iş dünyası “IMF ile anlaşma yapalım, Türkiye’nin kredibilitesini artıralım” dedi. Ama duyan olmadı. Bu dönem kaybedildi. Krizin dibini daha dünya da görmedi. Dibe inmek lazım önce, sonra yukarı kalkacağız.
Amerika’da kriz dibini bulmadı. Yatırım bankaları battı, mevduat bankaları battı, bazıları kurtarıldı, bazıları birleşti, yolda kimler var bilmiyoruz. Kriz reel sektöre yeni etkisini göstermeye başladı.
Obama’nın paketi dünyadaki kriz psikolojisini değiştirir mi?
Amerika’da umut veren ortam olunca bu Avrupa’ya yansır. Bu da bizi etkiler.
Yatırım yapmaya devam edeceğiz
Kaç çalışanınız var?
20 binin üzerinde. 7-8 bin çalışanımız da yurtdışında var.
Enerji yatırımlarınız sürecek mi?
Biz yatırımlarımızı durdurmadık. Termik santralimizin lisansı çıkmak üzere. Bir yılımız var başlamak için, çalışıyoruz. Sinop’ta 1000 megawatt’lık son teknoloji, çevreyi asla kirletmeyen, bacasından su buharı çıkan bir yatırım yapacağız. 4 yıllık yatırım zamanı var. Yüzde 30 özsermaye, yüzde 70 borçla gerçekleştireceğiz. Toplam 1 milyar dolarlık bir yatırım. Biz 300 milyon dolarlık sermaye koyuyoruz. 700 milyon dolarlık bir finansman planlamamız lazım. Bir de konsorsiyumumuz var, Aslancık Barajı. İnşaatı başlayacak. Rüzgar enerjisi müracaatlarımız da var. Önümüzdeki dönemlerde elektrik dağıtım ihaleleriyle de ilgileneceğiz. Enerji bizim için çok önemli ve vazgeçmeyi düşünmediğimiz bir alan.
Belediye harcamaları kontrol edilmeli
Önümüzdeki yerel seçimlere değinen Tuncay Özilhan, “Belediyelerin harcamaları muhakkak kontrol edilmeli. Belediyeler harcıyor, borçlarını ödemiyor. Sonunda halk ödüyor” değerlendirmesini yaptı. Krizle ilgili muhalefetten de öneri gelmediğini hatırlattığımızda ise “Maalesef muhalefet krizle ilgili hükümeti uyaracak model çıkaramıyor. Muhalefeti sırf tenkit etmek olarak görüyorlar” dedi.
Pakette hangi önlemler olmalı?
Açıklanacak ekonomik önlem paketinde IMF’nin güven unsuru olduğuna dikkat çeken Tuncay Özilhan, hükümetin hazırlayacağı pakette olması gereken önlemlere ilişkin önerilerini şöyle sıraladı:
- Türkiye’de kredi maliyetleri çok yüksek. Bunların düşürülmesi lazım.
- Vergiler çok yüksek. Bir adım geri atılmalı vergilerle ilgili. 6 ay müddetle indirim olabilir.
- Bankacılık sektörünü rahatlatmak lazım, gecici dönem için de bazı kolaylıklar alınabilir. Mesela BSMV vergisi Banka Sigorta... Bu vergi kredi maliyetini artırıyor. Bir müddet için kaldırılabilir veya düşürülebilir.
- Finansal kiralama işlemlerinde üretimle ilgili tüm makina ekipmanlarının KDV’leri geçici bir dönem yüzde 1 çekilebilir.
- KKDF vadeli ithalatta yüzde 3, yüzde 1’e indirilebilir.