Şampiy10
Magazin
Gündem

Eczacıbaşı 122 bin öğrencinin temizlik ve sağlığına el uzattı

Eczacıbaşı Topluluğu’nun markaları Vitra, Artema ile Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin belirlediği 30 Yatılı İlköğretim Bölge Okulu’nun temizlik ve yaşam alanlarını yenilemeye başladı. Projede ilk biten yer Sivas oldu. Öğrenciler bu proje sayesinde hayatlarında ilk kez çağdaş tuvaletlere, sağlıklı koşullara sahip oldu

Bizim oralarda kimse dişlerini fırçalamıyordu’,
‘Artık pijamalarımızı giyip yatıyoruz’,
‘Evimizde tuvalet yoktu’,
‘Leğende değil duş alarak yıkanıyoruz’,
‘Köye gidince okula gittin de kibarlaştın mı? diyorlar’, ‘Tuvaleti ve tuvaleti temiz tutmayı öğrendik’,
‘Büyüklerimiz de okula gitmeye heves ediyor’,
‘Okulda görgü kurallarını, nasıl oturulup kalkılacağını, temizliği öğrendik’,
‘Babam okula göndermiyordu, okul müdürü kapımıza dayandı, Allah razı olsun’,
‘Kızların okuması ayıp diyorlardı’
Önceki gün Sivas’taydık.
Bu cümleler Sivas’ın Ulaş ilçesindeki Cumhuriyet Yatılı İlköğretim Bölge Okulu’ndan (YİBO) yükselen sesler. YİBO’lar sayesinde yüzlerce öğrenci eğitim alma fırsatı buluyor. Bunu bir daha yerinde görme fırsatı bulduk. Eczacıbaşı Topluluğu ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) el birliğiyle öğrencilere sağlıklı ve kaliteli yaşam olanakları sunmak için kolları sıvadı.
Eczacıbaşı Topluluğu’nun markaları Vitra, Artema ve ÇYDD’nin belirlediği 30 YİBO’nun temizlik ve yaşam alanlarını yenilemeye başladı. Biten ilk yer Sivas’taydı.
Kız ve erkek öğrenciler bu proje sayesinde hayatlarında ilk kez çağdaş tuvaletlere, sağlıklı koşullara sahip oldular.
Projenin ilk adımının tamamlanması vesile oldu, Ulaş’ta bir tören düzenlendi. Eczacıbaşı Topluluğu’ndan Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı ve Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Faruk Eczacıbaşı, ÇYDD Başkanı Türkan Saylan ve bir grup gazeteci törendeydik.
Okula vardığımızda öğrenciler bahçede toplanmış bizi bekliyordu. Işıl ışıl güleç yüzler... Kimi kapkara, kimi sapsarı suratlar. Balonlarla süslenmiş alana adım attığımızda hemen bir öğrenci ortaya çıkıp yanık sesiyle, ‘Sivas’ın yollarına, çıkayım dağlarına, bırak ben beni vuram, ölüm gitmez zoruma...’ diye türkü söylemeye başladı.
Öğrencilerin hemen hemen hepsinin en az 4 kardeşi vardı. Anneler ev kadını, babalar çiftçi... Kız öğrencilerin çoğu okula gitmek için ailelerini zor ikna etmiş. Kaderlerini değiştirmişler. Çoğunun okumayan ablaları 15-16 yaşında evlendirilmiş. Onlar ise öğretmen, doktor, öğretmen olmak istiyorlar. Biri çıkıp, ‘Pilot olmak isterim’ dedi, biri de polis.
Törende konuşmalar yapıldı. ÇYDD Başkanı Türkan Saylan, artık sayısını tam olarak bilemediğimiz kadar çok eğitim projesinin mimarı. Onun sayesinde binlerce kızın kaderi değişiyor Türkiye’de.
Konuşmaların ardından okuldaki yeni alanlar gezildi. Tuvaletler, banyolar tertemiz, yepyeniydi. Yatakhaneleri de gezdik.
YİBO Hijyen Projesi kapsamında resim yarışması düzenlenmiş. Başarılı olan öğrencilere de ödüller verildi. Haziran ayında yine bu proje kapsamında 25 çocuğun İstanbul’a gezmeye geleceğini de öğrendik.
Ezcümle Eczacıbaşı Topluluğu yalnızca tuvaletler, yemekhaneleri yenilemekle yetinmiyor, çocukların yaşamlarını zenginleştirecek, ufuklarını açacak adımlar da atıyor.

Ulaş’taki YİBO’yu gezerken doğrusu daha çok yapılacak şey olduğunu da gördük. Eczacıbaşı bir yerinden tutmuş, birileri daha el atsa YİBO’lar daha iyi koşullara kavuşsa diye geçirdik içimizden. Yataklar, dolaplar yenilense, kütüphaneleri zenginleşse, bilgisayarları olsa... Yapılacak o kadar çok şey olduğunu gördükçe içimiz burkuldu



Vali: Ben de çoban olabilirdim

Sİvas Valisi Veysel Dalmaz da törendeydi. Vali Dalmaz öğrencilere seslenirken, “Ben çobanlık yapıyordum. İlkokul öğretmenimin yönlendirmesiyle yatılı okudum ve hayatım değişti. Keçi sürüsünün arkasındaki çobanlıktan buralara kadar gelen biriyim” dedi.




Esra Eczacıbaşı Sivaslı öğrencilerle halay çekti
BÜlent Eczacıbaşı’ya bu seyahatte kızı Esra Eczacıbaşı da eşlik etti. Esra Eczacıbaşı 18 yaşında. Robert Koleji’ni bitiren Esra, geçtiğimiz yıl Harvard Üniversitesi’ne kabul edildi. Çok başarılı ve bir o kadar da mütevazi bir genç Esra. Törende kız öğrencilerin yanına oturdu ve uzun uzun sohbet etti. Müzikle birlikte kız öğrenciler Esra’yı da aralarına aldılar. Esra da onlarla halay çekti, oynadı.



30 YİBO yenilenecek

Proje kapsamında 2010 yılına kadar ÇYDD’nin belirlediği 30 YİBO yenilenecek. YİBO’larda 122 bin öğrenci okuyor. Bunların üçte biri kız. YİBO’larda maddi durumu iyi olmayan ailelerin çocukları yatılı okuyor.

Yazının devamı...

Alışveriş için umut turlara bağlandı

Perakende sektöründe yüzde 25’lik bir daralma var. Sektörden yükselen ses bu. Geçtiğimiz hafta mağaza zincirleri indirim kampanyaları başlattıklarını duyurdu. 19 Mayıs Günü’yle başlayan gençlik haftası vesile oldu, perakendeciler müşteriyi çekmek için ardı ardına kampanyalarını açıkladılar.

Yaz sezonu indirimleri

Müşteri cephesinden bakarsanız kafalar karışık. Yaz sezonu daha yeni açıldı. Bu indirimler ne oluyor? Anneler Günü geçti, şimdi Gençlik Haftası, iki hafta sonra Babalar Günü. İndirimler devam edecek gibi.

Kapatma davası tüketimi azaltmış görünüyor. Global kriz bizi vuracak mı, vurmayacak mı tedirginliği de buna eklenince potansiyel müşteriler ‘durup’ bekliyor. Müşterileri sürekli yeni indirim paketleriyle çekmeye çalışan perakendecilerin kervanına alışveriş merkezleri de takılmaya başladı.

Çünkü perakendecilerden yükselen ses, ‘Alışveriş merkezleri yönetimleri de müşterileri çekmek için taşın altına elini sokmalı’ diyor. İstinye Park yönetimi bu sese kulak verdi. Önceki gün bir uygulama başlattı.

Türkiye’nin en büyük tur operatörlerinden Jolly Tur, İstinye Park’a şimdilik İstanbul’un farklı yerlerinden müşteri taşımaya başladı. Üstelik bu turlara katılanlar ‘akıllı puan’ sahibi olup özel indirimlerden de yararlanabilecek.

İstine Park Alışveriş Merkezi Genel Müdürü Hakan Kurt’la sohbet ettik. Kurt, ’Sektörde yüzde 20-25’lik bir daralma var. Bizim müşteri sayımızda da yüzde 10’luk bir azalma oldu. Alışveriş için moral ve keyif lazım. Müşterilerde bu kalmadı ve daralma başladı’ dedi.

Kurt, İstinye Park olarak müşterileri çekmek için farklı kampanyalara başladıklarını anlattı. Audi TT kampanyasının ardından Porsche ve 10 çifte Bali ve Phuket tatili çekilişlerine başlıyor İstinye Park. Kurt, İstanbul’un farklı semtlerinden gelen müşterilerin de merkezi hareketlendireceğini söylüyor. ‘Ulaşımda büyük kolaylık sağladık’ diyor.

Söz trafikten açılınca İstinye Park’taki son durumdan söz etmeden olmaz. İstinye Park yatırımcıları Zafer Kurşun ve Zafer Yıldırım, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’yle alışveriş merkezinin çevresindeki yol ve kavşak için 20 milyon dolarlık kaynak sağladılar. Nisan ayından beri İstinye Park’a ulaşmak kolaylaştı.

Kurt, alışveriş turlarının devam edeceğini de söyledi. Yakında hafta sonu konaklamalı turistik gezi ve alışveriş turları da yapılacak İstinye Park’a. Farklı şehirlerden uçakla müşteriler getirilecek.

20 YTL’lik kupon indirim de sağlıyor

İstİnye Park’a ulaşmak için müşteriler Jolly Tur satış ofislerinden 20 YTL’lik kupon alacak. Bu hem ulaşım maliyeti hem de kupon. Bu kupon, Adil Işık, Tefal, Nuxx, Mudo City, GAP, Shoes Center, Puma, Biella, Ta-Ze, Matraş, Levi’s, Sisley, Benetton, Juke Box, Perpetual Saat, Notebook, Mikasa, Backhaus ve Go Mongo’da yapacakları alışveriş ve yeme-içme harcamalarında avantaj sağlayacak.


Yazının devamı...

Kredi kartı puanlarınızla sivil toplum kuruluşlarına el uzatın

Uzun zamandır kredi kartı kullandıkça puan biriktiriyoruz. Bu puanları yeni bir alışveriş, uçak bileti almak gibi harcamalar için kullanmak mümkün. Bir süredir Yapı Kredi Bankası başka bir alternatif sunmaya başladı müşterilerine.

Yapı Kredi Bankası Genel Müdür Yardımcılarından Nazan Somer bizlere (4 kadın gazeteciye) bir öğle yemeğinde yürüttükleri sosyal sorumluluk kampanyasını anlattı.

Somer, ’Puanlarınızla ne yapıyorsunuz?, ’Bir okulun yapımına katkıda bulunmak istemez misiniz?’ya da ’Çiftçilere toprakların nasıl daha verimli hale geleceği konusunda verilen bir eğitime destek olmak istemez misiniz?’diye sordu.

9 STK’ya destek oluyor

Yapı Kredi Bankası World Card kullanıcıları için 9 sivil toplum kuruluşu seçmiş. Daha doğrusu bu kuruluşların yürüttükleri 9 projeyi seçmiş.

Şimdi World Card kullanıcılarının, biriktirdikleri puanların dilerlerse tamamıyla dilerlerse bir kısmıyla bu projelerden istediklerine destek olmasını istiyorlar. Üstelik siz müşteri olarak destek olurken Yapı Kredi Bankası da sorumluluk yükleniyor, siz ne kadar puan bağışlarsanız onlar da aynı miktarı projeye aktarıyorlar. Ezcümle puanlar katlanarak projeye ulaşıyor.

Puan aktarımını isterseniz bir kez isterseniz sürekli yapmanız da mümkün. Bir defasında çevre için, bir defasında da çocuklar için puanlarınızı kullanabilirsiniz.

Yapı Kredi Bankası çok uzun zamandan beri kredi kartı sayısıyla önde. 7 milyon kart kullanıcısı var. Türkiye’de toplam 41 milyon kart var. Bu sayı birçok Avrupa ülkesinin önünde.

Somer, müşterilerinin biriktirdikleri puanın 25 milyon YTL olduğunu, amaçlarının bu miktarın bir kısmının bu projelere aktarılması olduğunu anlatıyor ve destek bekliyor. Harcamalarınıza harcama katmak yerine ihtiyacı olanlara el uzatın derim.

Bunun için Yapı Kredi şubelerinden, 444 0 444 Yapı Kredi Telefon Bankacılığı veya Yapı Kredi Internet Bankacılığı’ndan verilecek bir talimat yeterli oluyor.



5 bin 500 dersliğe ihtiyaç var

Desteklenen projelere gelince...

* Eğitime katkıda bulunmak isteyenler için, “Okul Ekliyoruz” UNICEF’in projesi. Bu projeyle her biri 100 çocuğa hizmet veren tam donanımlı ve depreme dayanıklı dersliklerin artmasına katkıda bulunabiliyorsunuz. Türkiye’de acil olarak 5 bin 500 dersliğe ihtiyaç var. Bir derslik 26 bin YTL’ye mal oluyor. UNICEF’in sağladığı paranın diğer yarısı valiliklerce tamamlanacağı için her 13 bin YTL’ye çift tedrisatla 100 öğrenciye eğitim verilebilecek bir derslik yapılabiliyor.

* “Drama Atölyesi” projesi TEGV’nin.

* “7 bölgeden 7 genç” Türk Kültür Vakfı’nın projesi.

* “Bir Gençlik Hikayesi” UNFPA’nın projesi.

* “Haydi Bilim Adamı Olalım” Türkiye Bilim Merkezleri Vakfı’nın projesi.

* Çevreye destek olmak isteyenler için, “El Koyun” TEMA’nın projesi.

* “Sınırsız Mavi” TURMEPA’nın projesi. Amaç denizlerin korunması.

* Sağlık konusunda destek vermek isteyenler için de “Kanserli Çocuklarımızı Yaşatalım” LÖSEV’in projesi var.

* “Zihinsel Engelliler için Korumalı İşyeri Projesi” İZEV’in.

Biz 4 kadın gazeteci, ‘Neden kadınlarla ilgili bir proje yok?’ diye sorduk. Nazan Somer, ‘Bu projeler artabilir, kadın örgütleriyle de görüşüyoruz’ dedi.

Yazının devamı...

Çocuklar kirlenmek istiyor anneler izin vermiyor

Karar veririken ne kadar aklımızla, ne kadar hislerimizle hareket ederiz? Kalbin sesini dinlerken düşünebilmek mümkün mü? Aklımız hislerimize kulak kabartabilir mi?
Bu cümleler Yankı Yazgan’ın son kitabından. Kitabın adı Kalbinle Düşün Aklınla Hisset.
Nedense bu cümleleri okurken sanki bunları anneler daha çok düşünürmüş gibi geldi. Anne olmayı bir cümleyle özetleyin deseler, ‘insanın kalbinin başka bir yerde atması’ demek derim. Bu yüzden de belki de insan en yoğun biçimde bir anne olduğunda bir de aşık olduğunda kalbinin sesini çok farklı dinliyor. Ve sanırım bu yüzden de annelerin kafası karışık olabiliyor.
‘Çocuğumun sokakta oynamasını istiyorum’ derken bir yandan da çocuğunun sokakta oynamasına izin vermeyebiliyor. Annenin içi çocuğunun daha özgür büyümesini, sokakta arkadaşlarıyla dayanışmasını, paylaşmasını istiyor ama bir yandan da ‘sokaklar güvenli değil, tehlikelerle dolu’ diyor.

Bunu öylesine söylemiyorum. Sanırım hemen aklınıza gelir. Uzun süre OMO’nun televizyon ekranlarında ‘Kirlenmek Güzeldir’ kampanyasını izlemiştik, şimdilerde de bu kampanyanın devamı geldi. “Her çocuğun çocuk olmaya hakkı vardır” kampanyası bu. Unilever’den Zeynep Yalım Uzun, Çiğdem Yıldız ve Kasia Özgen bu kampanya kapsamında yapılan araştırmayı anlattılar. OMO bu kampanyayı hazırlarken 12 ülkede geniş kapsamlı araştırmalar yaptırmış. Yale Üniversitesi profesörlerinden Psikoloji Departmanı öğretim üyelerinden Prof. Jerome Singer ve araştırma görevlisi Dr. Dorothy Singer’ın öncülüğünde yapılan araştırmadan çıkan sonuca göre, Türkiye’de anneler ikilem içinde.
12 ülkede yapılan araştırmanın Türkiye boyutundan veriler aktaralım. Araştırmaya göre Türkiye’de nüfusun yüzde 50’sinin yaşadığı şehirlerde her 10 anneden 6’sı ev dışında oyun oynamanın çocuğun zihinsel ve bedensel gelişimine olumlu katkı yapacağına inanıyor. Her 10 anneden 8’i buna güvenlik, mikrop kapma, kirlenme riski, vb. endişelerden dolayı izin vermiyor. Her çocuğun en az bir kere kaçırıldığı Brezilya’da bile annelerin endişeleri Türkiye’deki anneler kadar yoğun değil bu araştırmaya göre. Araştırmada, “Seçme hakkı verilirse, çocuğum içeride oynamak yerine dışarıda oynamayı tercih eder” önermesini en yüksek oranda benimseyen anneler, yüzde 87 oran ile Türk anneler.

Türkiye’deki annelerin yüzde 83’ü, çocuğu ile oynamak ve ilgilenmek için daha fazla zamanı olmasını istiyor. Türkiye’de annelerin yüzde 70’i çocuklarının TV ve video başında çok zaman harcadığını ifade ederken, bu oran Çin’de yüzde 64, Fransa’da yüzde 55, Amerika’da ise yüzde 46’ya kadar düşüyor. TV izleme konusunda en sıkıntılı anneler ise çocukları da yüzde 88 TV izleme oranı olan Hintli anneler.
Televizyon ve video oyunlarının çocuklarının çok fazla zamanını almasından en fazla kaygılanan anneler ise yüzde 79 oranla yine Türk anneler. Burada en az kaygıyı sırasıyla yüzde 48 ve yüzde 46 oranla Amerikalı ve İngiliz anneler taşıyor.



Nickelodeon çocuk kanalı her gün bir saat kapanıyor

OMO bu verilerden hareketle yürüttüğü kampanya kapsamında ‘Şimdi oyun zamanı’ diyerek çocuk kanalı Nickelodeon’un yayınına bir saat ara vermesini sağladı. Kanal yetkilileri ve Unilever arasındaki anlaşmayla çocuk kanalı Nickelodeon 23 Nisan’dan beri günde bir saat ’şimdi oyun zamanı’ diyerek kapanıyor. Unilever, ’benim deterjanı daha iyi kir çıkarır’ temalı reklamların ötesinde bir kampanya yapıyor. Anneleri, babaları, çocukları topluyor etkinlikler düzenliyor. Ama onlar da etkinlik düzenlerken yer bulmakta zorlanıyorlar. Çocukların oyun oynayacağı alanlar yok denecek kadar az büyük şehirlerde. Çocuklar nerede kirlenecek?

dip Not

“Her Çocuğun Çocuk Olmaya Hakkı Vardır: Annelerin Bakış Açısı ” araştırması, ABD, Arjantin, Brezilya, İngiltere, Fransa, Türkiye, Hindistan, Tayland, Çin ve Güney Afrika’da yapıldı. Araştırmaya yeni dönemde İrlanda , Fas, Portekiz, Pakistan ve Endonezya da dahil edildi.

Yazının devamı...

‘Çevreci Bonus’ su damlasıyla büyüyor!

Dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 20’sine karşılık gelen 1.4 milyar insan yeterli içme suyundan yoksun. 2.3 milyar insan sağlıklı suya erişememiyor.

Dünya Meteoroloji Örgütü’nün öngörüsüne göre, 2025 yılından itibaren 3 milyardan fazla insan su kıtlığıyla karşı karşıya kalacak. Garanti Bankası’nın “aynalı Bonus Card”ı gibi bir de “çevreci Bonus Card”ı var. Hatırlarsınız, Al Gore’un “Uygunsuz Gerçek” adlı filmi de Garanti Bankası sponsorluğunda Türkiye’ye gelmişti. O dönemde “çevreci Bonus Card” da çıkarılmıştı.
WWF’in (Doğal Hayatı Destekleme Derneği) çevre projelerine destek olan Garanti Bankası, geçtiğimiz yıl çıkardığı “Çevreye duyarlı Bonus Card” ile çevreyi korumaya yönelik projelere doğrudan kaynak aktarmaya başlamıştı. Su ile ilgili yukarıdaki bilgileri de Garanti Ödeme Sistemleri Kart Pazarlama Genel Müdür Yardımcısı Elvan Bilge’nin odasında okuduğum rapordan aktardım. Elvan Bilge bana “çevreci Bonus Card”ın desteklediği projeleri anlattı. Bilge’nin önünde “çevreci Bonus” için yaratılan karakter eskizleri de duruyordu. Yeşil kafalı Bonus ile kocaman gözleri olan bir su damlası üzerinde çalışılıyor. Özellikle su damlasının seçilmesinin nedeni “çevreci Bonus Card”ın kuraklığa odaklanması.

Hedef 50 bin kart

“Çevreci Bonus Card”ı olanlar harcama tutarına ve kart çeşidine göre kazandıkları bonusun yüzde 10-30 arasında değişen kısmıyla, WWF-Türkiye’nin doğa koruma çalışmalarına katkıda bulunuyor.
Kaç kişide ‘çevreci Bonus Card” oldu diye merak ettim. 20 bini geçmiş. Elvan Bilge, hedeflerinin bu yıl içinde sayıyı 50 bine çıkarmak olduğunu söyledi. “Çevreci Bonus” sayesinde hangi projelere destek sağlandığına gelince... “Çevreci Bonus”un ana projesi, yaşamın özü olan “su”.
Bugüne kadar çevreci bonus sayesinde ayrılan kaynakla desteklenen WWF’nin “Kuraklık: Yeryüzünün Sessiz Felaketi” başlıklı raporundan bilgi aktaracağım.

Türkiye su fakiri!

Ülkeler su varlıklarına göre sınıflandırıldıklarında, yılda kişi başına düşen ortalama kullanılabilir su miktarı 1.000 m3’ten az olan ülkeler “su fakiri”, 2.000 m3’ten az olanlar “su azlığı yaşayan”, 8.000-10.000 m3’ten fazla olan ülkeler ise “su zengini” olarak nitelendiriliyor. Peki Türkiye’de durum ne?
Türkiye dünyanın en hızlı nehirlerinden birkaçına sahip olsa da su rezervleri bakımında alt sıralarda yer alıyor ve kişi başına düşen yıllık 1.430 m3’lük kullanılabilir su miktarıyla Türkiye, sanıldığı gibi su zengini bir ülke değil.

İğneada artık korunuyor

WWF ile birlikte yürütülen çalışmalardan biri de İğneada’da Çevre ve Orman Bakanlığı’nın “Biyolojik Çeşitlilik ve Doğal Kaynak Yönetimi Projesi”.
İğneada özelinde bilgi verelim: İğneada Kırklareli sınırları içinde, Bulgaristan sınırı yakınında, Karadeniz sahil şeridinde. Alüvyal topraklar üzerinde gelişmiş subasar ormanları, sulak alanları ve kıyı kumullarıyla dengeli bir ekosistemler topluluğu olarak tanımlanıyor ve Avrupa’nın elde kalan birkaç iyi örneğinden... Biyolojik çeşitlilik açısından çok zengin. Kum zambağı, deniz lahanası gibi çok sayıda nadir ve endemik kıyı kumul bitkisi ile su kestanesi yörede varlığını sürdürüyor. Kara leylek, akkuyruklu kartal gibi kuş türleri de alanda ürüyor. Bu özellikleri ile İğneada, Türkiye’nin 122 Önemli Bitki Alanı ve 184 Önemli Kuş Alanı arasında yer alıyor.
Çevreye Duyarlı Bonus Card sahiplerinin katkısıyla İğneada, milli park oldu ve koruma altına alındı. Müşterilerin elini cebine atarken “çevreye duyarlı” projelere destek olması insanın içini biraz olsun rahatlatıyor.
Yakında çevreci bonusun su damlasını daha fazla göreceğiz.



Geri dönüşümlü kağıt kullanılıyor

n Çevreye duyarlı Bonus’un iletişiminde kullanılan zarf, mektup ve broşürler gibi tüm basılı malzemeler için geri dönüşümlü kağıt kullanılıyor. PVC’si de özel bir malzemeden yapılıyor. Her ay müşterilere gönderilen hesap ekstreleri ise sadece e-posta yoluyla iletiliyor.

Yazının devamı...

Ariel, Aynur Bektaş gibi kadın girişimci arıyor!

Amerika’da kadın girişimcilerin oranı yüzde 38. Avrupa ülkelerinde yüzde 25’ler civarında. Türkiye’de ise yüzde 6.

Rakamlar ortada.

Türkiye’de sanayide kadın etkisi artmalı.

Babası zengin olmayan kadınların işgücünde etkisi de artmalı.

Kadınların işgücüne katılımı da artmalı.

Son yıllarda bu konularda çalışan derneklerin çok olumlu çalışmaları oldu. Bu çalışmaları şirketler izlemeye başladı ve kadın girişimcileri heveslendirmeye, onlara destek olmaya yönelik projeler ortaya çıktı.

Bugün bunlardan birini anlatacağım.

Ariel, TOBB Kadın Girişimciler Kurulu ile birlikte ‘Ariel ile bir adım önde’ adlı bir yarışma düzenliyor.

Katılımlar 1 Nisan’da başladı. Aldığım bilgiye göre 2 binin üzerinde kadın girişimci başvuruda bulunmuş bile.

Yarışmada ilk üçe giren katılımcılara proje ve hayallerini gerçekleştirmek için Ariel destek verecek. (30 bin YTL’lik bir maddi destek)

Yarışma, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Kadın Girişimciler Kurulu’nun işbirliğiyle yapılıyor.

TOBB Kadın Girişimciler Kurulu Başkanı Aynur Bektaş P&G’nin Ariel markasıyla yürüteceği bu proje için TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu’na danıştığında Hisarcıklıoğlu’nun, “Senin gibi üç girişimci daha bulmak bile başlı başına bir kazanımdır” dediğini duydum.

Gerçekten de haklı.

Aynur Bektaş bu anlamda çok iyi bir örnek. Kendisi de sıfırdan işini kurarak hayalini gerçekleştirmiş bir iş kadını.

Yarışmanın bir güzel yanı da şu:

Yalnızca yarışmada derece alanlar değil, yarışmaya katılanların da vizyonlarını geliştirecekleri bir ortam hazırlanıyor.

Herhangi bir beceri kazanmak isteyen kadınlar yine Ariel ve TOBB Kadın Girişimciler Kurulu’nun sağladığı destek ve organizasyonla kampanyanın ilerleyen aşamalarında yetenek ve eğitim kurslarına katılacaklar.

TOBB Kadın Girişimciler Kurulu’nun 81 ildeki “öncü kadın temsilcileri” de bu konuda kadınlara yol gösterecek. Ezcümle, iş yaşamına atılmak isteyen girişimci kadın adaylara duyrulur. P&G ve TOBB Kadın Girişimciler Kurulu fikirlerinizi desteklemeye hazır. 1 Haziran’a kadar yarışmaya başvurabilirsiniz.


Yarışmaya başvurmak için...

YarIŞmaya katılmak isteyen kadınlar hayal, fikir ya da projelerini başvuru formuna ya da herhangi bir dosya kağıdına yazmak suretiyle ad, soyadı, telefon, adres, doğum tarihi bilgileri ile beraber www.arielkadini.com sitesinden online olarak yollayabilecek veya Ariel ile Bir Adım Öne Yarışması PK 61 34739 Erenköy/İstanbul adresine mektup yoluyla gönderebilecekler. Katılım koşulları ile ilgili detaylı bilgiye www.arielkadini.com adresinden veya 0 800 261 63 65 no’lu ücretsiz danışma hattından ulaşılabilir.

Yazının devamı...

Banka dolandıranları emekli polisler araştırıyor

Serdal Kodal ve Cem Özbalcı’yı ağzım açık dinledim. Serdar Kodal ve Cem Özbalcı’nın şirketlerinin adı SORS. Bankalara ve avukatlık bürolarına hizmet veriyorlar. Kredi kartı ve bireysel kredi yolsuzluklarını araştırıyorlar. Müşterileri Türkiye’nin en büyük bankaları ve tanınmış avukatları. Onların işi bankalara sahte başvuru yapanları, bankaları dolandıranları, internet üzerinden sahtecilik, dolandırıcılık yapanları ortaya çıkarmak.
Emekli polisle çalışıyor
‘Dedekliflik hizmeti mi?’ diye soracaksınız, hayır değil, onlar araştırma ve raporlama yapıyor. Örneğin banka yapılan kredi kartı başvurusundan kuşkulanıyor, SORS’a haber veriyor, başvurunun gerçek mi sahte mi olduğunu SORS araştırıyor.
Bunu nasıl mı yapıyorlar? Onların de meslek sırları var, burada her noktasını anlatamayız ama öncelikle teknolojiden yararlanıyorlar, sonra onlarla birlikte çalışan bir emekli polis grubu var. Bu emekli polisler yerinde inceleme yapıyor. SORS’un İstanbul, Ankara ve İzmir’de büroları var, hizmet ağı sayesinde de Türkiye’nin her yerine ulaşıyorlar.
‘Ağzım açık kaldı’ dedim yazının girişinde, nedenini yazayım. Yapılan dolandırıcılıklar ve sahtecilikler inanılır gibi değil. Kendi fotoğrafına bakıp, ‘Ben değilim’ diyenler, ölüler üzerine kimlik düzenleyip kredi kullananlar...
Serdar Kodal ve Cem Özbalcı isim vermeden benimle ortaya çıkardıkları birkaç olayı paylaştı, aşağıda onları sıralayacağım.



Fotoğrafına bakıp ‘Ben değilim’ diyebildi
SORS Bilgi Denetim firmasının müfettişi, sahte kimlik ile kredi kartı talebinde bulunan şahsın istihbaratı için İstanbul’da kayıtlarda sözde işyeri olarak belirtilen adrese gitmiş. Film şirketi olarak faaliyetini sürdürdüğünü beyan eden bu yerin kontrolü sırasında (tahmin edersiniz ki film şirketi olabilecek hiçbir özelliği olmayan ve ev olarak kullanılan bir mekan), çevrece de bir süreden beri bu yerde yaşadıkları bilinen 2 kişiye şahsı tanıyıp tanımadıkları sorulmuş. Bu kişiler müfettişin elindeki resme uzun uzun baktıktan sonra şahsı tanımadıklarını ifade etmişler. Halbuki sahte kimlikle yapılan başvuru esnasında verilen nüfus cüzdanındaki resmin aynısı büyütülmüş olarak salona açılan bir odanın duvarında asılı olup, üstelik bu fotoğrafın şahsı tanımadığını söyleyen kişinin bizzat kendisine ait olduğu belliymiş. Kendi resmine bakarak ‘Bu kişiyi tanımıyorum’ diyebilmek herkesin yapabileceği bir şey olmasa gerek..



Aynı fotoğraflı 2 nüfus cüzdanı...

AvcIlar’da beyan ettiği bir adreste sözde mevcut bir işyeri üzerinden kart talebinde bulunan kişinin yalan beyanda bulunduğunun saptanması sonrası sözde iş telefonu aranmış, aynı sahte adreste ısrar ettiğinin görülmesi sonrası ev adresi de kontrol edilmiş, yaptığı iş nedeni ile aynı kişi olduğu düşünülen şahsın ev adresi çevresinde bir başka isim ile tanındığı anlaşılmış. Ev sahibinden kontrat yapılırken verdiği nüfus cüzdan fotokopisi incelenmiş, sahte olduğu anlaşılmış. Ev sahibine verdiği nüfus cüzdan fotokopisinde farklı kimlik bilgileri, bankaya yaptığı kart başvurusunda da farklı kimlik bilgileri bulunan her iki nufüs cüzdanında da aynı fotoğrafın yer aldığı anlaşılmış.



Dul bayanın ölen eşi üzerinden Iraklı biri kredi kartı almayı başarmış....

Uzun zamandır Türkiye’de yaşayan Irak uyruklu havutçuluk ile geçinen kişi birkaç yıldır beraber yaşadığı dul bir bayanın 15-20 yıl önce vefat eden eşinin sürücü belgesindeki fotoğrafı değiştirip birkaç bankadan birden kredi kartı almayı başarmış. Bankanın kredi kartı başvurusunda şüphelendiği bu durum, ev adresinin yerinde kontrolü sırasında ortaya çıkarılmış.



İş adresi olarak gecekondunun adresini verdi....

YapIlan başvurulardan birinde gecekonduya sahte tüzel kişilik kazandıran bir şahıs, bu şirketin referansı ile başvuruda bulunmuş ve gecekonduda çalan telefonu, şirket hattı olarak kayıtlara geçirmiş. Bu şekilde 6-7 değişik bankaya müracaat ettiği ve hatta bazılarından kabul gördüğü anlaşılmış.



İmamın kimliğini alarak dolandıranlar da var

Antalya’da imamlık yapan bir kişinin kayıp nüfus cüzdanını bulup, bu cüzdandaki fotoğrafı değiştirerek, sahte kimlik belgesi üzerinden şirket kurup, vergi levhası da alan bir şahıs aynı zamanda çek karneleri de almış ve piyasada 6 ay içinde yaydığı yüksek güven sayesinde oldukça yüklü miktarda çek ve senetle mal alımında bulunmuş. İşyerinin bulunduğu binanın tamamının mülk sahibi olan kişiyi bile gördüğünde ayağa kaldıracak şekilde itibar yaratan bu kişi boş kolileri cama dayayıp “CENAZE NEDENİYLE KAPALIYIZ” şeklindeki bir ilan sonrası bir daha hiç gelmemiş. Şahsın ev adresi de kontrol edilmiş, 2002 yılında bir muhtarlıkta çalışan görevlinin nakil belgesindeki el yazısı farkını kavrayamaması nedeni ile nakilli gibi kayıt yapıldığından, sahte kimlikli şahsa gerekli olan ikametgah belgelerinin çıkarılabilmiş olması da kişinin başka bir yeteneği. Tabii ki çekirge fazla sıçrayamamış ve yerinde kontrol sonrası kişinin durumu tespit edilerek, çıktığı bu maceraya son verilmiş.

Yazının devamı...

Lise kitaplarında kadının adı yok!

Lise kitaplarındaki gerçek: 3 kadın yazara karşı 440 erkek yazar. İnanılır gibi değil!
Bir varmış bir yokmuş...Geçmiş zamanda bir ülkede bir prense aşık iki genç kız varmış. Kızlardan biri iyi biri kötüymüş. Bu genç kızlar arasında büyük bir rekabet yaşanmış.
Genç kızlardan ‘kötü’ olan yalan söyleyerek diğer rakibini eleyip prensle evlenmiş.
Prensi tüm kalbiyle seven kız bu yalancılık karşısında sesini çıkaramamış.
Aradan yıllar geçmiş prensi aldatan kadının yalanı ortaya çıkmış.
Ve prens kendisini gerçekten seven kıza geri dönmüş.
Bu arada yalan söyleyen kadın, yeni evlendiği kadının da onayıyla katırların arkasına bağlanarak büyük bir işkenceyle 40 parçaya ayrılarak öldürülmüş.
Mazlum Prens, birbirini yiyen iki kadın ve şiddeti onaylayan bir masal.
Bu masal nereden mi çıktı?
Lise kitaplarından.
Sabancı Üniversitesi öğretim üyelerinden Hülya Adak anlattı bu masalı. Masalın adı: “Muradına Eren Kız.”
Masalla başladım yazıma, çünkü bugün de eğitim konusunda yazmaya devam edeceğim. Son olarak Eğitim Reformu Girişimi’nin Türkiye’de her 3 çocuktan birinin yoksul bir ailede büyüdüğünü ortaya koyan araştırmasını yazmıştım, o araştırmada aynı zamanda kız-erkek çocuk ayrımının da yapıldığı belirtiliyordu.
Bir süre önce Sabancı Müzesi’nde düzenlenen bir toplantıya katıldım. Yukarıdaki masalı da orada dinledim.
Birleşmiş Milletler ‘Kadınların ve Kız Çocuklarının İnsan Haklarının Korunması ve Geliştirilmesi’ Ortak Programı kapsamında Türkiye’deki tüm Birleşmiş Milletler kuruluşları, İçişleri Bakanlığı, Hacı Ömer Sabancı Vakfı ve Sabancı Üniversitesi’nin desteklediği bir toplumsal kalkınma ve insani gelişim projesi yürütüyor.
Lise öğretmenlerine toplumsal cinsiyet eğitimi veriliyor, bir yandan da lise kitapları inceleniyor. Lise öğretmenlerine ‘Mor Sertifika’nın verildiği projeyi yürüten öğretim üyesi kadınlar sunum yaptı toplantıda.
Yukarıdaki masal yalnızca bir örnek. Bunun gibi şiddet ve kadın-erkek ayrımı yapılan öykülere ve masallara lise kitaplarında sıkça rastlanıyor.
Üstelik bu kitapları hazırlayanlar arasında kadınlar da var.
Ezcümle kadınlar da yaptıklarının farkında değiller.


9 kadın yazar, 440 erkek yazar

PROJE kapsamında 6 ilde lise öğretmenlerine ‘Toplumsal cinsiyete giriş’ seminerleri verilmiş.
Şu sorulara yanıtlar aranmış:
* Lise eğitiminde toplumsal cinsiyet kavramı nerede?
* Nasıl algılanıyor?
* Toplumsal cinsiyet lise ders kitaplarına nasıl yansıyor?
* Lise ve üniversite seviyesinde cinsel tacize karşı ne yapılıyor?
* Cinsel taciz neden eğitim eşitsizliği demektir?
Öğretim üyelerinin yaptıkları taramada Lise Edebiyat kitaplarında 9 kadın yazar tespit edilmiş.
Aynı ders kitaplarında söz edilen ve adı geçen erkek yazarların sayısı ise 440’mış. Adı geçen 9 kadından, içlerinde çevirmen olanları da çıkarınca 3 kadın yazara inmiş sayı.
Bunlar kimmiş diye merak edenler için yazalım:
Leyla Saz, Şuküfe Nihal ve Halide Edip Adıvar...
Yıllar öncesinde kalmış kadın yazarlar.



Kadınlar kan göremez!

Toplumsal kalkınma ve insani gelişim projesi kapsamında anketler yapılmış. ‘Kadınlar kan göremez’, ‘kadınların kamuda çalışmasına gerek yok’, ‘kızlar bisiklete binmese de olur’ gibi önyargılarla dolu anket sonuçları. Öğretmenlere verilen anketlerde de benzer düşünceler var. Örneğin erkek öğretmenler kadınların trafik polisi olamayacağını düşünüyor. Aynı şekilde, ‘kadından branş öğretmeni olmaz’ diyenler var. Güler misiniz ağlar mısınız, bilemiyorum ama toplumsal cinsiyet denildiğinde eşitliği aynılık sanan erkek öğretmenlerin şu sözleri de kayıtlara geçmiş: ‘Nasıl yani erkekler de çocuk mu doğursun?’ Tablo bu. Türkiye’nin geleceği korkutuyor. Farkındalık yaratmak için yürütülen bu projeler çok az kişiye ulaşabiliyor. Milyonlarca genç bu kitapları okuyarak mezun oluyor.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.