Şampiy10
Magazin
Gündem

Celine Dion küllerinden doğdu

Yıl 1997'ydi... Titanic filmi kadar "My Heart Will Go On" şarkısıyla da hafızalara kazındı. O günden sonra da şarkıcı Celine Dion deyim yerindeyse aldı yürüdü... Ancak 1999'da tam da başarının zirvesindeyken kariyerine ara verdi. İlk şarkısını kaydedebilsin diye evini ipoteğe veren ve para bulan eski menajeri, sonraki eşi René Angélil gırtlak kanserine yakalandı.

Oğlu doğduktan sonra hayatı değişti

"Bundan sonra spot ışığından uzak durup hayatın tadını çıkaracağım" dedi. Uzun bir tedavi sürecinin ardından 2001 yılında 33 yaşındayken ilk oğlu oldu. Ve kendi deyimiyle hayatı değişti. 2002'de anne olduktan sonra yaşadıklarını anlatan, 2003'teyse hayattan zevk almanın önemini vurgulayan albümler çıkarttı. 2010'da bir kez daha tedavi görüp bu kez ikizlerini kucağına aldı.

2 gün arayla 2 büyük acı yaşadı

Hayat rayına girmişti. Ama olmadı... 2014'te bir kez daha kariyerine ara verdiğini açıkladı. Tüm konserlerini, şovlarını iptal etti. Eşinin durumu tekrar ağırlaşmıştı. Ocak 2016'da acı haber geldi. Henüz o şoku atlatamadan 2 gün sonra ise 59 yaşındaki ağabeyi yaşamını yitirdi. O da beyin, gırtlak ve dil kanseriydi...

6 ayda küllerinden yeniden doğdu

Aradan 6 ay geçti... Sonunda Celine Dion bir döndü pir döndü. 48 yaşındaki sanatçı adeta kendi rönesansını yaşadı. Sesiyle hep kendinden söz ettirse de hiç tarzıyla gündeme gelmemişti. Ay başındaki Paris Haute Couture Moda Haftası'na geldiği anda herkesin ağzı açık kaldı. Resmen bambaşka biri olmuştu. Modayla ve tarzıyla yeniden doğdu.

Eşine layık olmak için ayağa kalktı

Aradan bir ay geçti. Ama tarzından hiç ödün vermedi Dion. Öyle ki geçen hafta sonu 24 saatte 7 farklı kıyafetle takıldı kameralara. Hepsi de Gucci ve Versace gibi birbirinden ünlü moda evlerine aitti. Daha sonra verdiği bir röportajda açıkladı hislerini. "En kolayı 'Havamda değilim' diyerek kenara çekilmek," diyor. "Bu bahaneye sığınarak ne giyinirim, ne hayranlarımı görürüm, ne de şarkı söylerim." Ama eşinin bu sektörü ne kadar çok sevdiğini bildiği için tersini yapması gerektiğini dile getiriyor. 12 yaşındayken tanıştıkları günden bu yana iyi bir sanatçı olması için her şeyi yaptığını anlatıyor eşinin. Ona layık olması gerektiğini savunuyor.

Tasarımcısının felsefesi; Ne hissediyorsan osun

Tabii bunların nedeni sonradan çıktı ortaya. Dion ünlü tasarımcı Law Roach'la çalışmaya başlamıştı. Roach Dion'dan çok güzel sözlerle bahsediyor. "Eğer kendini güzel ve iyi hissediyorsan, üzgün ve zavallı görünemezsin" diyecek kadar net. Dion da ondan bahsederken "Beni kabuğumdan çıkardı" diyor. Çocukları bile giydiği kıyafetlere özenip benzerlerinden istiyormuş. Güçlü ve büyük desenler, neon renkler ve stilettolar tarzının ana unsurları oldu. Onu bir diva gibi tekrar yükseltti.

Yazının devamı...

Haydi tek taşlar serçe parmağa, önce kendimizi seveceğiz!

Serçe parmağa takılan yüzük, artık bağımsızlığın, kendine değer vermenin sembolü olarak görülüyor. Bu akımı ünlüler de sahiplendi...

Altın fiyatlarının tavan yaptığı, evlenmeyenin kalmadığı şu yaz mevsiminde bekarlara güzel bir haberim var. Artık moda tek taşları serçe parmağa takıp başkasını değil, en çok ‘kendimizi sevmek’.

10 yılda Nil’in başlattığı akım aldı yürüdü

Yıl 2006’ydı. Nil Karaibrahimgil “Tek taşımı kendim aldım” diyerek bir nevi devrim yarattı bizim nesil arasında. Ekonomik özgürlüğünü ele geçirmiş, erkeğe muhtaç olmayan, hatta kalıpları kabul edip evlenmek zorunda olmayan kadının simgesi ve de idolü oldu adeta. Birinin yüzük alıp da size ‘takmasını‘ beklemeye ne gerek vardı ki... Canımız istediği zaman kendi kendimize alabilirdik... Aradan 10 yıl geçti. Bu kez kadınların o güçlü duruşundaki sembol şarkı değil, bir yüzük. Ama ‘nişan karşıtı‘ olanlar...

Yüzük parmağına değil serçe parmağa

Peki, nedir bu ‘nişan karşıtı‘ yüzük? Aslında normal tek taşların aynısı... Sadece daha küçük. Böylece serçe parmağa takılabiliyor. Bir şeyler hatırlatmak için serçe parmağa ip bağlama yöntemine atıfta bulunuyorlar. Ya da iddiaya girmek için serçe parmakların kenetlenmesine... Amaç kendimizi ne kadar çok sevdiğimizi her baktığımızda hatırlamak. Bir şeyleri hatırlamak ve kanıtlamak istediğimizde diğer parmaklardan daha önemli serçe parmak... Bu yüzden de yüzük parmağı değil, serçe parmağı kullanılıyor bu akımda...

Racon yüzüğü kendi kendine almak

Tabii, bir de kural var. Birinin size almasını beklemeksizin, bu yüzüğü kendi kendinize almanız lazım. Bağımsızlığınızın ve kendinize yetebildiğinizin göstergesi olarak... Slogan net: “Kendinizi geri kazanın.” Yani eğer ille de aidiyet yüzüğü takacaksanız, ait olduğunuz kişi bir başkası değil, kendiniz olsun... “Kadınlar kendilerini ve aşklarını bir başkasına vermeden önce kendilerine olan aşkın ne denli önemli ve güçlü olduğu fark etmeli” diyorlar.

Nişan karşıtı yüzük normal tek taşların aynısı sadece daha küçük.

Bu trend nereden ortaya çıktı?

Bu akımı başlatan iki kadın: Samira Far ve Melody Godfred. İkiz çocuk büyüten Godfred bir gün kendine artık hiç değer vermediğini, zaman ayırmadığını fark etmiş. Serçe parmağına bir yüzük takıp, bunu kendine hatırlatma fikri gelmiş aklına. Daha sonrasında hayatı değişmiş. Hatta kendi anlatımına göre evliliği bile kurtulmuş... Etrafına anlattıkça aldığı olumlu tepkilerden işi büyütmeye karar vermiş. Yakın arkadaşı Far ile birlikte bu amaçla yüzük tasarlayıp satmaya başlamışlar.

Ünlüler fikri çok sevdi

Akım ünlüler tarafından çoktan benimsendi. Geçen ay boşanan ABD’li oyuncu ve model Amber Rose’un yanı sıra Kanadalı şarkıcı Vita Chambers ile ABD’li oyuncu ve şarkıcı Lucy Hale de sosyal medya hesabından bu yüzüklerle çekilmiş fotoğraflarını paylaştı. Siz de fotoğraf paylaşacak olursanız #SelfLovePinkyRing yani “Kendini sevme yüzüğü“ etiketini koymayı unutmayın.

Yazının devamı...

İmdat, alemi Pokemon Go çılgınlığı sardı!

Metro raylarından, camilere, Meclis bahçesine her yanımız ‘Pokemon’larla çevrildi. Herkesin elleri telefonlarında… Peki, nedir bize böyle kafayı yedirten? Oyunu kimler oynamalı, kimler oynamamalı? Uzmanlara sorduk. İşte sizler için Pokemon Go rehberi!

Aslında her şey sadece 11 gün önce başladı. 6 Temmuz’da Avustralya ve ABD’de yayınlandı oyun. Sonra aldı yürüdü… Aslında sadece o ülkelerde oynanması planlanmıştı. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Herkes telefonlarının konum ayarlarını değiştirdi. Sosyal medya araştırma şirketi Somera’ya göre Türkiye’de Pokemon Go ile ilgili konuşulanlar neredeyse bir milyar erişime ulaştı.

Oyunun tutma nedeni nostalji

Peki, ne oldu da böyle ansızın bir oyunun esiri olduk? Aslında işin psikolojik gerekçeleri fazlasıyla ilginç! Freudyen bakmak lazım olaya. Yani bilinçaltına inmek… Uzmanlar en önemli etki “nostalji” diyor. Uzman Klinik Psikolog Canan Altındaş’a göre oyun “Hedeflediği kesim için; yani 90’lı yıllarda çocukluğunu veya ergenliğini yaşamış herkes için hayli tanıdık”. İşte bu yüzden de nostaljik bir etki yaratıyor. Altındaş’a göre oyunun bu denli tutma nedeni "Çizgi film karakterlerinin tanıdıklığı ve onları gerçek dünyamızla birleştirdiğimiz bir artırılmış gerçeklikte yakalama şansı."

Pokemon yarım kalmış bir tutku

Kendini Pokemon sanıp da camdan atlayan bir çocuk nedeniyle bir anda yayından kaldırılmıştı çizgi film hatırlayacaksınız. İşte bizim için Pokemon’a duyduğumuz tutku, bir anda yarım kaldı. O dönem çocukluk ve ergenlik yaşayan, yani şu anda 20-30’lu yaşlardaki bizim kuşağın benliğine de büyük zarar verdi bu hamle. Vedalaşamadığımız için kopamadık. Yeniden bulunca kendimizi kaybedercesine bağlandık.

Ergenlik çağındakiler arayışta

Ergenler için ise durum biraz daha farklı. Altındaş’a göre “Onlar zaten hep bir arayış içinde.” Bu yüzden de yenilikleri hayatlarında çabuk kabul ediyorlar. “Yeni çıkan ürünlerin başarısı aslında onlara ne kadar satabildiğinizle doğrudan orantılı”. Uzman Psikolog Hande Kızılöz’e göre ise, “Pokemon Go ile ergenlik çağındakilerin hissetmek istediği güç ve kahramanlık duygusu günlük hayat içinde karşılanabilir bir olanak oldu.” İşte bu da onları oyuna bağladı.

11 yaşından küçükler oynamasın!

Kızılöz’e göre “Bir çocuğun gözleriyle gördüğü nesnelerden daha fazlasının var olduğunu hissedebilmesi soyut düşünmeyi gerektirir.” Bu düşünce sistemi de gelişimsel olarak bir çocuğun hayatına 11 yaşından sonra giriyor. Yani bu yaştan önce oyunu oynamak aslında çocukların gelişimi için olumsuz etkilere sahip.

Daha ilk haftasında oyunu sadece ABD’de her gün aktif olarak oynayanların sayısı 21 milyon. Bu, tarihte bir ilk.

Oyun firmaya günde 1.6 milyon dolar para kazandırıyor.

Oyun piyasaya çıktıktan 9 gün sonra insanların attıkları adım sayısı günde 8 bin 375 arttı. İnsanlar Pokemon avlayayım derken normalden yüzde 62.5 daha fazla hareket etti...

Rakam rakam Pokemon Go

43.2 dakika: Günlük Pokemon Go kullanımı

30.3 dakika: Günlük WhatsApp kullanımı

25.2 dakika: Günlük Instagram kullanımı

Yazının devamı...

Belarus'un yeni çılgınlığı: Çıplak işe gitmek

Belarus halkı bir haftadır işe çıplak gidiyor. Liderleri dili sürçüp bu emri verdi. O, bu tarz talihsizlik yaşayan tek lider de değil.

Avrupa'nın son diktatörü olarak anılıyor o. Belarus'un lideri Alexander Lukaşenko... Anlaşılan tek sözüyle gerçekten de tüm halkını harekete geçirebilecek güce sahip. Geçen hafta tarihi bir gafa imza attı. Yaklaşık 9.5 milyon nüfuslu ülkesini 'soydu'.

Soyunmak ve geliştirmek kelimelerini karıştırdı

Her şey Lukaşenko'nun Minsk'te yaptığı bir konuşmayla başladı. Artık Freud mu dersiniz, bilinçaltı mı dersiniz size kalmış... Teknoloji ve inovasyondan bahsederken, "Her çalışan kendini geliştirmeli" diyeceğine, "Her çalışan kendini soymalı" dedi. Rusça'da telaffuzu birbirine çok benzeyen soymak kelimesi (razdensya) ve geliştirmek kelimesini (razvivatsebya) birbirine karıştırarak.

Çılgınlık bir haftada Baltık’taki ülkelere yayıldı

Uzun süredir Devlet Başkanı'na karşı büyük tepkinin olduğu ülkede halk bunu fırsat bildi. Rusça "Soyun ve işe git" etiketi bir anda en çok konuşulanlardan biri oldu. Herkes arka arkaya iş yerinde çekilmiş çıplak fotoğraflarını yükledi internete. Çılgınlık sadece Belarus'la da sınırlı kalmadı. Bir anda büyüdü ve tüm Baltık ülkelerine yayıldı.

George W. Bush'un meşhur dil sürçmeleri...

Lukaşenko ülkesinde yeni bir "trend" başlatmış olsa da aslında tek değil. Bu tarz hatalarıyla en ünlü olan kişi ABD'nin eski başkanı George W. Bush. Dil sürçmeleri listelense kitap olur. Hatta onun bu hatalarına atfen üretilen bir kelime bile var: Bushism. İşte size seçmece Bush'un en iyileri...

"Tennessee’de eski bir söz vardır. Yani daha doğrusu Teksas'ta vardır da herhalde Tennessee'de de vardır. Şöyle denir: "Beni bir kere kandırırsan bu ayıp senin ayıbındır. Beni bir daha kandırırsan - iki kere kandırılamazsın." ("Beni bir kere kandırırsan bu senin ayıbındır. Beni iki kere kandırırsan bu benim ayıbımdır" demeye çalışırken... 2002)

"Birçok iyi doktor işini bırakıyor. Birçok kadın doğum uzmanı ve jinekolog ülke çapındaki kadınlara olan aşklarını gösterme şansına sahip değil." (2004)

"Tam da burada, Oval Ofis'te Kuzey Koreliler tarafından kaçırılan bir çocuğun annesiyle bir araya gelmiştim." (Oval Ofis'te anneyle buluştuğunu anlatmaya çalışırken. 2008)

Düşmanlarımız yenilikçi ve becerikli, biz de öyleyiz. Ülkemize ve insanımıza zarar verecek yeni yöntemler düşünüp duruyorlar. Biz de... (2004)

Yazının devamı...

Başarılı olmanın sırrı az uyumak mı?

Son dönemde birçok başarılı isimden üst üste "Az uyuyorum" açıklaması geldi. Peki, gerçekten durum böyle mi?

Twitter’ın CEO’su ve kurucularından Jack Dorsey, Yahoo CEO’su Marissa Mayer, Pepsi’nin patronu Indra Nooyi hatta ABD’de Cumhuriyetçi Parti’nin başkan adayı Donald Trump… Bu kadar ismin ortak noktası az uyuduklarını açıklamış olmaları. Hepsi gece yaklaşık 4 saat uyuduklarını söylüyor. Az uyuyan tarihte de birçok bildiğimiz isim var. Mesela İngiltere’nin Demir Leydi’si Margaret Thatcher, elektriğin mucitleri Nikola Tesla ve Thomas Edison… Onlar neredeyse hiç uyumadan yaşayanlardan. Kâğıt üzerinde mantık çok net. Daha fazla uyanık olursan çalışacak daha fazla vaktin olur. Trump’ın sözleriyle; "Günde 12-14 saat uyuyan biri günde 3-4 saat uyuyanla nasıl kapışabilir ki?" Peki, gerçekten de başarının sırrı acaba bu mu?

Vücuda istediği uykuyu vermemek hastalık nedeni

Benim gibi uykuya düşkün insanlar için kâbus senaryosu gerçekten de… Şükürler olsun ki doğru değilmiş. Uyku uzmanı Doktor Neil Stanley 34 yıldır uykuyla ilgili araştırmalar yapıyor. Buldukları net. Az uyumak lazım diyenlerin "reklam" yaptığını savunuyor. Koskoca uzman neticede, dinlemek lazım. "Az uyku zararlı" diyor. Araştırmalarına göre ihtiyacımız olandan az uyumak sadece fiziksel değil ruhsal sağlığımızı da bozuyor. Duygusal olarak daha dengesiz oluyoruz mesela. Mantıklı düşünme yetimiz azalıyor. İletişim kurma ve iyi karar verme becerilerimiz zedeleniyor. Ruhsal hastalıklar, diyabet ve kalp hastalığı riski artıyor, doğurganlık azalıyor.

Az uykuya ihtiyaç duyanlar doğuştan torpilli

Peki, uykunun ne kadarı makbul? Uzmanlar aslında bunun kişiden kişiye değiştiğini söylüyor. Ama çoğu insan 7-8 saat arası uykuya ihtiyaç duyuyor. Uzmanlara göre eğer vücudun ihtiyacı varsa, bir saat uyumak, bir saat spor yapmaktan daha yararlı! Fakat haklarını yemeyelim. Gerçekten de 4 saat uykuyla yaşayabilenler var. Ama onlar her 1000 kişiden 1’i sadece… Tabii aynı oranda da 12 saat uykuya ihtiyaç duyanlar var. Şimdi akıllardaki soru başarılı pozisyonlara gelen insanların söyledikleri gibi az uyuyup uyumadıkları... Uzmanlar sadece %0.01 ihtimal diyor.

Hava çok sıcaksa çarşafınızı poşetle buzdolabında bekletin

Biraz spor önemli

Bu sıcakta terlemek ve spor yapmak zor... Ama uyku için önemli. En ideal zamanı da araştırmış uzmanlar. Sabah yapılacak 30 dakikalık spor, akşam daha kolay uykuya dalmamızı sağlıyormuş. Üstelik bu sayede derin uykuda geçirdiğimiz zaman da yüzde 75 artıyormuş. Sabah kalkmak zor geliyorsa gün içinde yoga da yapabilirsiniz.

Odayı serin tutun

Uyumak için en ideal sıcaklık 18 dereceymiş. Serin bir oda, uyurken vücudumuzun daha rahat etmesini sağlıyormuş. Hava çok sıcaksa çarşafınızı bir poşetle buzdolabında biraz bekletebilirsiniz diyor uzmanlar. Duşa girip saçınız ıslak yatmak da serinlemek için bir çözüm.

Liste yapın

Şükran duymanın uyku üzerinde büyük etkisi varmış. Bu yüzden uzmanlar uyuyamadığınızda şükrettiğiniz şeyleri aklınızdan geçirerek liste yapın diyor.

Fişleri çıkarın

Televizyon, bilgisayar ne varsa fişlerini prizden çıkarın. Çünkü elektronik aletler uykumuzun bölünmesine neden olacak ısı ve ışık yayıyor.

Yazının devamı...

Mutluluğu yakalamanın formülü çok açık...

Hayatta hepimizin ortak gayesi: Daha mutlu olabilmek... Denemediğimiz yöntem kalmadı mutluluğu bulabilmek için. Peki, bunun formülü var desem? İşte araştırmalardan 10 altın öğüt...

Daha fazla gülümseyin

Para parayı çeker derler ya. Meğer gülümsemek de daha fazla mutluluğu çekiyormuş. Ama tabii olumlu düşüncelerle süslenirse... Araştırma Michigan Eyalet Üniversitesi’nden. Buna göre güzel bir tatili ya da eski güzel anılarını düşünenler ruh hallerini de iyileştiriyor. Tabii önemli bir püf nokta var. Gözleriniz kısılarak yani gerçekten gülümsemelisiniz. Satış elemanlarının çoğu zaman yüzlerine takındıkları sahte bir gülümseme işe yaramıyor.

Her gün 7 dakika egzersiz

Spor yapmanın başta serotonin olmak üzere birçok hormon, dolayısıyla da mutluluk üzerindeki etkisi aşikâr... Ancak “O kadar vaktim yok” diyenler için de çözüm var. Günde sadece 7 dakikalık egzersizler bile bu hormonları harekete geçirmek için yeterli. Üstelik spor yapanların, kilo vermeseler bile vücutlarıyla daha barışık hale geldikleri de yine bir başka araştırmanın sonucu...

Uyku her şeyin ilacı

Daha fazla uyku gerçekten her derdin devası... Çünkü uyku sırasında vücut iyileşiyor, kendini tamir ediyor. Bu da ertesi gün daha iyi odaklanmamızı, daha üretken olmamızı sağlıyor. ABD’li Po Bronson ve Ashley Merryman’ın kitaplarında uykunun çocuklar için önemine uzunca yer ayırmıştı. Buna göre az uyuyanlar güzel anıları hatırlamakta zorluk çekiyor. Kötü anıları hatırlamakta ise sorun yok. Yine benzer bir araştırmada uykusuz üniversite öğrencileri verilen listedeki kanser gibi ‘kötü‘ kelimelerin yüzde 81’ini hatırlıyor. Güneş ışığı ya da sepet gibi olumlu veya nötr kelimelerin ise yüzde 31’ini hatırlayabiliyorlar.

Sevdiklerinizle zaman geçirin

Ölüm döşeğindeki en büyük pişmanlıktır insanın ailesi ve sevdikleriyle yeterince zaman geçirememiş olması... Sadece bu pişmanlığı yaşamayalım diye değil. Araştırmalar bunun faydasını da ortaya koyuyor. ABD’de yapılan araştırmaya göre iyi bir sosyal hayata sahip olmak 2012 rakamlarına göre yılda 131 bin dolar daha fazla kazanıyormuşuz gibi mutlu ediyor bizi.

Daha fazla dışarı çıkın

Temiz havanın iyi gelmeyeceği şey yok. Araştırmalara göre güzel bir havada dışarıda geçirilecek 20 dakika, sadece modumuzu düzeltmekle kalmıyor. Kısa süreli hafızamızı güçlendiriyor, düşünmemizi kolaylaştırıyor. Amerikan Meteoroloji Topluluğu’nun araştırmasına göreyse en mutlu olduğumuz ideal sıcaklık 13.9 derece.

Başkalarına yardım edin

Kendi hayatımızı güzelleştirmek için başkalarınınkine de dokunmak şart. İdeal zamanı da hesaplamış bilim insanları. Yılda 100 saat. Yani yaklaşık haftada iki saat başkaları için ‘bir şeyler’ yapmamız lazım. Bir başka araştırmaya göre ise yıllar sonra konuşulduğunda, kendimize aldığımız şeylerden ziyade başkalarına aldıklarımız bizi mutlu ediyor.

Seyahat planları yapın

Gitmek şart değil... Hayalini kurmak bile yeterli aslında. Tatillerin en keyifli kısmı planlamak. Bu yüzden de uzmanlar “Gidemeyecek olsanız bile sık sık seyahat planı yapın” diyor. Tek bir plan 8 hafta boyunca sizi mutlu etmeye yetiyor. Üstelik sadece tatil için geçerli değil. Örneğin akşam eve gidince en sevdiği filmi izleme hayali kuranlar bile, oturdukları yerden endorfin seviyesini yüzde 27 artırabiliyor.

İşe yakın bir yere taşının

Özellikle de İstanbul’da yaşayanlar için çok önemli bir madde... Trafikte geçirilen uzun vakit mutluluğumuzu doğrudan etkiliyor. İsviçre’de yapılan araştırmaya göre daha büyük bir evimizin olması ya da daha iyi bir işe sahip olmak fark etmiyor. Hiçbiri trafikte uzun zaman geçirenlerin yaşadığı mutsuzluğu gidermiyor.

Şükretmeyi öğrenin

Minnettarlığı ve şükretmeyi öğrenmek aslında hepimizin hayatında büyük değişiklikler yapabilecek güce sahip. Mesela bir liste yapıp şükrettiğiniz şeyleri yazın diyor uzmanlar. Araştırmalarla sabit. Bu listeyi yapanlar kendilerini daha iyi hissediyor. Bir yöntem daha var. Her gün sizi mutlu eden 3 şeyi sevgilinize ya da bir arkadaşınıza anlatın. Bu da depresif duyguların azalmasını sağlıyor.

En basit yöntem: Yaş alın

Bazen hayatı akışına bırakmak gerek. Orta yaşı geçtikten sonra mutluluk otomatik olarak artıyor. Nedeni kesin olarak belli değil. Tartışmalar sürüyor. Kimi uzmanlar “Yaşlandıkça kötü anıları unutuyoruz, sadece güzelleri hatırlıyoruz” diyor. Bazıları ise yaş aldıkça modumuzu yükseltecek, kendimizi daha iyi hissetmemizi sağlayacak şeyleri bulduğumuza dikkat çekiyor.

Yazının devamı...

Her ülkenin estetiği kendine Kimi popo kaldırtıyor kimi baklava kası yapıyor

Her ülkenin kendi ‘estetik’ trendleri almış yürümüş. Üstelik bilen biliyor. Sırf bu yüzden seyahat rotasını planlayanlar bile var.

Biz kadınların ‘güzel’ olacağım diye yapmadığı kalmadı. Kremler, makyaj malzemeleri, son moda kıyafetler bir yana, bu işe ‘temelli’ çözüm arayanların sayısı da hiç az değil. Plastik cerrahi son yıllarda hiç olmadığı kadar hızlı büyüyor. Meme silikonu, karın sıkılaştırma, yüz germe artık out. İran’dan Güney Kore’ye, gelişen birçok ülkede yepyeni estetik trendleri var. Hangi ülkenin nesi mi meşhur? Buyurun anlatayım.

Güney Kore yüzünden şikâyetçi

Plastik cerrahi denince akla gelen ilk ülke Güney Kore. Her 5 kadından 1’i bıçak altına yatmış durumda ülkede. Öyle ki ‘plastik cerrahinin başkenti’ olarak anılıyor artık. Ülkede en popüleri yüze yapılan estetikler. Özellikle de gözlere... Çekik gözler büyütülüyor, çene ‘V’ şekline getiriliyor, burun küçültülüyor. Yani Güney Kore kadını kendini baştan yaratıyor.

Popo kaldırtmak Amerikalıların işi

ABD’de estetik cerrahi pazarın büyüklüğü tam 13.3 milyar dolar. Dünyanın en büyüğü... Ama yine de gelişmeye devam ediyor. Estetik cerrahi pazarı geçen yıla göre yüzde 4 büyümüş. Amerikan Plastik Cerrahi Derneği’nin rakamlarına göre ülkede en çok artan estetik trendi popo implantları. Geçen yıla göre kadınlarda yüzde 37, erkeklerde yüzde 35 artmış. Bir diğer rakama göre yaklaşık her 30 dakikada bir kişi poposuna işlem yaptırtmış. İkinci sırada ise ortalama yüzde 19’luk artışla dudak büyütme var. Yaşadığımız selfie çağının etkisi herhalde...

Hindistan boyunu uzatmak istiyor

Hintliler ise boylarını uzatma derdinde. Farklı yöntemlerin uygulandığı bu operasyon sonucu 6 aylık süreçte boy 7-8 santimetreye kadar uzatılabiliyor. Fakat ameliyat riskli. Çünkü kemik herhangi bir rahatsızlık sebebiyle kaynamazsa, sakat bırakabiliyor. Hindistan’da bir diğer yaygın estetik trendi ise deri rengini açmak. Yılda sırf bu amaçla 500 milyon dolarlık krem satılıyor.

İran eski alışkanlıklarını sildiriyor

İran kapısını Batı‘ya bir açtı, pir açtı. Uzmanlara göre estetik cerrahideki artışın en büyük nedeni Türk ve Güney Amerika dizileri. Kaştaki kalıcı dövmeleri silmek için yapılan işlemler ve liposuction popüler. Yapılan tüm estetik işlemlerin yüzde 60’a yakını ise burun estetikleri. İşlem sonrası burnun üzerine yapıştırılan beyaz bantlara isim bile takılmış: Onur bandajı. Çünkü artık bu işlem bir statü simgesi. İran’da ortalama maaş 350 dolar, burun estetiği 3 bin ila 15 bin dolar arasında.

Ultrasonik dalgalarla karın kası

Tüm dünyada giderek popülerleşen 3 trend daha var. Vajinalara ‘tasarımcı’ dokunuşu giderek artıyor. Estetik cerrahlar özellikle de doğum sonrası sarkan vajinaları baştan tasarlıyor. ABD’de geçen yıl yüzde 80 artmış yaptıranların sayısı. Bir diğer trend ise ultrasonik dalgalarla karın kası yani six packs yapmak. ABD’de giderek yaygınlaşan yöntem ise “mommy makeover” denen doğum sonrası estetik. Karın germe, meme toparlatma ve liposuction beraber uygulanıyor.

Yazının devamı...

Haberi artık Facebook’tan alıyoruz

Evet içim kan ağlıyor bu satırları yazarken. Yazılı basın eriyip gidiyor her geçen gün. ABD’de yapılan araştırmaya göre artık yüzde 62 haberleri gazeteden değil, sosyal medyadan takip ediyor.

Sanırım ailem beni bu konuda hiçbir zaman anlamayacak. Sabah kahvaltı, saatler süren yol derken elimde telefon en az 10 gazetenin birinci sayfasına bakmış, hatta birkaç gazetenin de iç sayfalarını okumuş oluyorum. Zaten bütün haber kanallarının ve gazetelerinin uygulamaları telefonda yüklü. Hepsi son dakikaları daha hızlı ‘bildirim’ atabilmek için birbirleriyle yarışıyor. Günün öne çıkan köşe yazılarını derleyip yollayan uygulamalar bile var. Yani, mesai başlamadan, elime gazete kağıdı değmeden gündeme hâkim olma şansım var artık...

10 kişiden 6’sı sosyal medyadan okuyor

Bizden bir önceki kuşak tuhaf buluyor bunu. İlle de o kâğıda değmek istiyorlar ‘okumuş’ olmak için. Ama kötü haber. Maalesef sayıları artık giderek azalıyor. Yazılı basın kan ağlıyor uzun süredir. Tirajlar yerle bir... Türkiye’de ne çınarlar yenik düştü de önce dijital olarak var olmaya çalıştılar, sonra yok olup gittiler. Yurtdışında da durum benzer. Daha iki ay önce 30 yıllık İngiliz The Independent yazılı basına veda etti. Gazetenin artık sadece internet üzerinden yayınlanacağını duyurdu. Ama işte suçlu tam da biziz...

ABD’nin ünlü araştırma şirketi Pew yapmış araştırmayı. Buna göre ABD’de halkın yüzde 62’si haberlere artık sosyal medya üzerinden ulaşıyor. Üstelik yüzde 18’i bunu ‘çok sık’ yaptıklarını söylüyor. Rakamdaki artış gerçekten dikkat çekici. 2013’te aynı ankette oran yüzde 42’ydi. Yani sadece 3 yılda sosyal medyadan haber takip edenlerin oranı yüzde 20 arttı. Facebook’tan haber takibi yüzde 47’den 66’ya; Twitter’dan haber takibi ise yüzde 52’den 59’ya yükseldi. Akıllı telefonlar, tabletler, saatler derken 3 yıl sonrası gelin siz düşünün...

En çok Facebook’tan haber takip ediliyor

Peki, en çok hangi sosyal mecra mı kullanılıyor? Hayır, Twitter değil. En çok haber okunan platform yüzde 44 gibi açık ara farkla Facebook. Çünkü ankete katılanlara göre birçoğunun “önüne çıkıyor” bu haberler. Onlar da tıklamak zorunda hissediyor. Ankette Twitter ise açıkçası beni şaşırttı. Araştırmaya katılanların yüzde 10’u YouTube’dan haber takip ederken, Twitter’dan haber okuyanların oranı yüzde 9. Bunda tabii Twitter kullanıcılarının sayısı ile Facebook ve YouTube kullananların sayısı arasındaki büyük fark da etkili. Araştırmaya katılanların yüzde 68’inin Facebook hesabı varken, sadece yüzde 16’sının Twitter’ı var.

Gündemi takip edenlerin çoğu 49 yaş altı ve kadın

Kim bunlar peki, onu da merak ettiniz değil mi? Çoğu açık ara farkla beyaz, ABD Başkanı Obama’nın partisi Demokrat Parti seçmeni ve en az lise mezunu. Facebook, Twitter ve Instagram’dan haber takip edenlerin çoğu kadın. YouTube ve LinkedIn’cilerde erkekler ağırlıklı. Facebook’tan haber okuyanların yüzde 31’i 18-29, yüzde 38’i 30-49 yaş arasında. Twitter’da ise oranlar yüzde 38 ve yüzde 39. Yani anlayacağınız kaba hesapla Facebook ve Twitter’dan haber okuyanların yüzde 34.5’i 29 yaşın altında. 30-49 yaş arasındakilerin oranıysa yaklaşık yüzde 38.5.

Yüzde 22 gece bülteni izliyor

Gazetelerin hali fena dedik. Televizyoncular ise durumu biraz kurtarıyor. Sosyal medyadan haber takip edenlerin çoğu televizyondan da haber izlediklerini söylüyor. Yerel kanallar diğerlerine oranla daha ağır basıyor. Haber izleyeceklerin yaklaşık yüzde 22’si ise gece haberlerini izlemeyi seçiyor. Twitter kullanıcıları neredeyse hiç gazete kağıdına elini sürmüyor. Onun yerine bol bol haber sitelerine giriyorlar. Gazete okuyan Twitter kullanıcılarının oranı sadece yüzde 8.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.