Uluslararası yatırım pozisyonu
.
Merkez bankalarının küresel likiditeye eşgüdümlü müdahalesi mali piyasaları sevindirdi. Borsalar uçuverdi. Sepet kur 2.14 TL’nin altına indi. Mali kesimde primlerin yıl sonu bilançosuna göre verildiğini hatırlatalım.
Bankaların para politikasından şikayetleri bitmiyor. Koç Üniversitesi öğretim üyesi Cevdet Akçay nedenini çok güzel anlatmış. Aynen alıyorum.
TCMB bankalardan bilançolarını genel çerçeve ve hedeflerle uyumlu hale getirmesini istedi. Bankalar ise para politikasının kendi bilanço hedeflerine tabi olmasına alışıktı. Sonunda kimin baskın çıkacağını öngörmek kolaydı. Bazıları dersini zor öğreniyor. ”
TÜİK Ekim dış ticaretini, TİM Kasım ihracatını yayınladı. Sınırlı bilgi taşıyor. Yıllık dış ticaret açığı 107 milyar dolara ulaştı. Ama ithalat artışında yavaşlama işaretleri geliyor. Yeni eğilimler 2012 başında belirginleşir.
Akım ve stok ayırımı
Türkiye’nin dış dünya ile ekonomik ilişkilerinde ortaya çıkan tehlikeli dengesizliği inceliyoruz. Önceliği cari işlemler açığına verdik. Dış açıkta yaşanan patlamaya farklı açılardan bakmaya çalıştık. Muhasebenin “akım-stok” ayırımını hatırlayalım. Kâr-zarar hesabı ve bilanço ilişkisi özetler. Örneğin bütçe akım, kamu borcu stok göstergedir. Dış dengenin stok muadiline Uluslararası Yatırım Pozisyonu -UYP- deniyor. Merkez Bankası yayınlıyor.
Kamuoyu dış açığı genelde dış borç artışına eşitliyor. Eksiktir. Doğrudan yabancı sermaye ve IMKB’de alınan hisseler de yabancılara karşı yükümlülük oluşturur. UYP bunları da kapsar.Dış açığı yakından izliyoruz. Maalesef UYP ihmal ediliyor. Arşivi taradım. Son 2008 baharında 2007’yi ele almışım. Halbuki bu yılın üçüncü çeyrek verileri yayınlandı.
Eylül sonu itibariyle sayıları özetleyelim. Türkiye’nin 514 milyar dolar dış yükümlülüğü, 178 milyar dolar dış varlığı var. Toplayınca yabancılara net 336 milyar dolar yükümlülük bulunuyor. Milli gelire oranı yüzde 42’dir.
Sevimsiz bir aritmetik
Kamu borç dinamiğine benzer bir aritmetik kullanabiliriz. Dış yükümlülük oranını sabitleyen dış açık oranını arayalım. Türkiye’nin ortalama büyüme hızını yüzde 5.5, ABD enflasyonunu yüzde 2 alıyorum. Reel kurun oynamadığını varsayıyorum.
Doğrudan sonuçlara geçiyorum. On yıl boyunca net dış yükümlülükleri milli gelirin yüzde 42’sinde tutan dış açık oranı yüzde 2 çıkıyor. Dış açığın daha büyük olması halinde net yükümlülük oranı da yükseliyor. Ya dış açık bugünkü yüzde 10 düzeyinde kalırsa? On yıl sonra net yükümlülük oranı yüzde 85’e fırlıyor. Yönetimin sürdürülebilir dış açık kabul ettiği yüzde 6 bile on yılda yüzde 60’a taşıyor. Görüldüğü gibi, aritmetiğin sonuçları tek kelime ile sevimsizdir.
Sürdürülebilir net yükümlülük tanımlanabilir mi? Araştırmalar yüzde 40’ın üzerine ciddi kırılganlık nedeni diyor. Türkiye o eşiği dört yıl önce aşmıştı. TL’nin değeri açısından kritik önemdedir. Yokmuş gibi yapamayız.