Toronto’da küresel zirve
.
Küresel mali piyasaların tadı iyice kaçtı. Gelişmiş ekonomilerde ikinci dip beklentileri borsalarda yeni bir çöküş senaryolarını besliyor. 2009 yazında başlayan hızlı yükselişi ekonomik temellerden kopuk bulduğumu epeydir söylüyorum.
İl düzeyinde temel işgücü göstergeleri 2009 sonuçları TÜİK tarafından yayınlandı. 2008 yılbaşında çıkmıştı. Yeni seri başka istihdam bilmecelerini gündeme getiriyor. Örneğin en düşük işsizlik en az gelişmiş illerde görülüyor. İlginç ayrıntılar var.
Haziran’da imalat sanayi kapasite kullanımı oranı yüzde 73.6 çıktı. Üç aydır bu düzeyde seyrediyor. Geçen yılın yüzde 7 üzerinde ama 2007 ve 2008’de oran yüzde 80’e yakın hareket ediyordu. Yani imalat sanayinde kapasite fazlası erimiyor.
Reel kesim güven endeksi Haziran’da 3.4 puan düşüşle 112’ye geriledi. 100’den büyük olması iyimserlerin çoğunlukta olduğunu gösteriyor. Kasım’dan bu yana endeks yükseliyordu. Yaz aylarında büyümede duraklama riskine işaret ediyor.
20’ler grubu
Geçenlerde meraklı bir dostum sordu: “G-20 ’nin G’si neyin kısaltması?” “Grup olmalı” dedim. Internete baktım, öyle çıktı. Türkçesi “20’ler Grubu” oluyor. Kriter toplam milli gelir (Kişi başına değil. Yani en büyük 20 ekonominin yöneticilerini biraraya getiriyor. 2008 krizi sonrasında ihtiyaç duyulan yeni bir oluşumdur. Daha önce büyük gelişmiş ekonomiler toplanırdı. Kriz onlarda patlayınca gelişen ekonomileri dışarıda bırakmak anlamsızlaştı. Çin, Hindistan derken Türkiye de büyüklere katıldı.
Genelde yararlı bir gelişmedir. Yaşanan ekonomik sorunların küresel çözüm gerektirdiğinin özellikle ABD ve AB tarafından kabulüdür. Daha önce çok yazdık. Küresel düzeltme sürecinin düzgün çalışması mutlaka iktisat politikalarında eşgüdüm gerektiriyor.
Bu hafta sonu dördüncü toplantı yapılıyor. Kurumların oluşması zaman alır. İlk üçünde az da olsa mesafe kaydedilmişti. Çünkü mali kriz gelişmiş ülkeler arasında eşgüdümü kolaylaştırmıştı. Buna karşılık Çin bildiğini okumuştu.
Sıkmak ya da sıkmamak...
Bu kez durum daha karmaşık. Zengin ülkeler arasında maliye politikasında anlaşmazlık var. ABD gevşek maliye politikası istiyor. İngiltere maliye politikasını sıktı. Almanya’nın baskısı ile euro ülkeleri de sıkıyor. Çin ise daha esnek davranıyor.
Hangi koşullar maliye politikasının gevşetilmesini, hangi koşullar sıkılmasını gerektirir? Büyük Buhran’dan bu yana iktisat politikasının en tartışmalı konusu budur. Sol siyasetler ve Keynesciler bütçe açığına sıcak bakar. Mali piyasalar ve Keynes-öncesi ekoller bütçe disiplinini sever. Bazen bir taraf bazen diğeri hakim olur. Kritik bir konudur. Konjonktür dalgalarını yumuşatmakta maliye politikasına verilen rol makroiktisadın varlık sebebidir. Üstelik her koşulda geçerli kolaycı çözümler yoktur. İki tarafın da haklı olduğu yönler vardır.
Toplantının sonuç bildirisini yarın öğreneceğiz. Maliye politikasında ortak payda bulunabileceğini sanmıyorum. Birtakım genel iyi niyet ifadeleri ile durum geçiştirilir. Sonra herkes kendi yoluna gider.
Ya Türkiye? Maliye politikasını ilk sıkan ülkelerden biridir. 2009’un son çeyreğinde başladı. Bu koşullarda Almanya bloğunda saf tutacağını zannediyorum. Uygulanan politika ile tutarlı olan odur.