‘TMF - Turkish Monetary Fund’
Uluslararası Para Fonu ile bir gün “Türk Para Fonu” diye dalga geçileceği hiç aklınıza gelir miydi? Kim tarafından? Akla önce sevgili Ferhan Şensoy geliyor ama o değil. Küresel sermayenin belki de en etkili yayın organı olan ünlü The Economist
Uluslararası Para Fonu ile bir gün “Türk Para Fonu” diye dalga geçileceği hiç aklınıza gelir miydi? Kim tarafından? Akla önce sevgili Ferhan Şensoy geliyor ama o değil. Küresel sermayenin belki de en etkili yayın organı olan ünlü The Economist.
İlk kelime oyunu 3 Şubat 2007 tarihli derginin 71’inci sayfasındaki yazının başlığında yer alıyor: “Uluslararası Para Fonu: Fonun Fonlanması”. Ama zirveye benim başlığa çektiğim ifade ile tırmanıyor. Yazı IMF’nin giderek borç verecek ülke bulmakta zorlanmasının getirdiği iç mali sıkıntılara değiniyor. Kullanılan üsluptan, IMF’nin yaşadığı mali sorunların The Economist’i sevindirdiğini hemen kavrıyoruz.
Borç isteyen kalmayınca
İkinci Dünya Savaşı biterken Amerikalı ve İngiliz hazine yetkilileri ABD’nin New Hampshire eyaletinin Bretton Woods kasabasında toplandı.
Amaçları savaş sonrası dünya mali sisteminin kurumsal yapısını oluşturmaktı.
Dünya ekonomisinin savaş öncesinde yaşadığı ağır buhranda uluslararası likiditenin yetersizliği önemli bir rol oynamıştı. Toplantıya katılan Keynes’in farklı önerisi Amerikalılar tarafından kabul edilmedi. Yerine IMF kuruldu.Mantık basitti. IMF, üyelerin sağladığı garantilerle mali piyasalardan ucuza borçlanacak ve bu kaynakları dövize sıkışan ülkelere kullandıracaktı. Borç alma ve verme faizi arasındaki fark ise kendi işletme masraflarını karşılayacaktı.Başlangıçta IMF’ye başvuranlar sanayi ülkeleri idi. Ama hızla kendi ayakları üstünde durma noktasına geldiler. Onların yerini gelişen ülkeler aldı. Özellikle 1990’larda çok sayıda gelişen ülke IMF kaynaklarına muhtaç kaldı.
2000’lerin dünya konjonktürü onların da kendilerini toparlamasına izin verdi. Örneğin IMF abonelerinde Brezilya, Arjantin, Endonezya vs. erken borç ödeme yoluna gitti. IMF’nin verdiği borç miktarı ile beraber gelirleri de hızlı düşüşe geçti.
Maaşlar Türkiye’den
The Economist bugün Türkiye’nin IMF’ye borcunun IMF’nin toplam alacağının üçte ikisini oluşturduğunu hatırlatıyor. Artık uluslararası sözcüğünü hak etmediğini, “Türk Para Fonu” demenin daha doğru olduğunu söylüyor. IMF yerine TMF (Turkish Monetary Fund) öneriyor.
Bekleneceği gibi, mevcut alacak stoğu üzerinden alınan komisyon IMF’nin cari giderlerini karşılamaya yetmiyor. Şirket gibi düşünürsek, IMF’nin kâr-zarar hesabında zarar gözüküyor. Ana sermayesinden yemek zorunda kalıyor.
Yazıyı komplo sevenlere malzeme vererek bağlayalım. Türkiye’nin uyguladığı yüksek reel faiz politikasının altında IMF’nin de imzası vardır. Acaba yüksek reel faizin bir nedeni de IMF’nin elindeki serbest fonların bir bölümünü TL’de değerlendirmesi olabilir mi?