Risk nerede?
.
Bir süredir ABD ekonomisinin yeniden resesyona girmesi ihtimali konuşuluyor. Toparlanmanın ilk günlerinde W harfi (iki dip) sık seslendirilmiş, sonra unutulmuştu. Son veriler ciddi bir yavaşlamaya işaret ediyor. Resesyona dönüşür mü? Göreceğiz.
Ancak bu durum borsaları fazla etkilemişe benzemiyor. Dow Jones 10.000’in üstünde tutunmayı başardı. Şirket kârlarının yüksekliğine ve faizlerin düşüklüğüne atfediliyor. Beklenen düzeltme bir türlü gelmiyor. Daha ne kadar böyle gider?
Türkiye’de iki önemli öncü gösterge Merkez Bankası tarafından açıklandı. Ağustosta kapasite kullanımı geçen yıla göre yüzde 5,2 arttı, temmuza göre yüzde 1,2 düştü. Reel kesim güven endeksi de ağustosta 1,7 puan geriledi. Durgunluk işaretleridir.
Dr. Zümrüt İmamoğlu tarafından hazırlanan “Türkiye’de Kur Bilmecesi” raporu BETAM tarafından yayınlandı (www.betam.bahcesehir.edu.tr). Vakit bulursanız okuyun. Yararlı olacaktır.
Ezberler ve çıkarlar
Yaz sonunun sakin günlerinden yararlanıp genel bir değerlendirme yapıyorum. Bu üçüncü yazı. İlk yazıda krizin bozduğu ezberlere değindim. Küresel krize rağmen mali istikrarın sürdüğünü hatırlattım. IMF anlaşmasını ve Mali Kural’ı işledim.
İkinci yazı döviz kuru tartışmalarına bir tür giriş oldu. Yaşanan ağır resesyonun daha rekabetçi bir kur düzeyine geçmek için iyi bir fırsat oluşturduğunu, ama maalesef bu fırsatın kullanılmadığını anlattım. Gene döviz kuru ile devam ediyorum.
İktisat politikası bir amaca yöneliktir. Çeşitli vadelerde hedefler ve riskler arasında bir ödünleşmeyi gerektirir. Tarafların farklı öncelikleri vardır. Örneğin ABD’de tartışmayı işsizlik ve enflasyon riski karşısında tutumlar belirler.
Önceliklerin oluşmasında geçmiş deneyimlerin payı büyüktür. Her toplumun şu ya da bu biçimde “ezberleri” vardır. Diğer etken farklı kesimlerin ekonomik çıkarlarıdır. Bankaların ve işçi sendikalarının işsizliğe ve enflasyona bakışları aynı olamaz.
Teoride, hükümetin görevi ezberleri ve dar çıkarları aşmak, ekonominin uzun vadeli ihtiyaçlarının gerektirdiklerini yapmaktır. Fiili durum daha karmaşıktır. İktisat politikası sorumluları bu kaygan zemin üzerinde düşmeden durmaya çabalar.
Hangi açık?
Hemen kritik soruyu soralım. Türkiye ekonomisinin orta vadede en büyük riski nedir? Görebildiğim kadarıyla hem iktisatçı ve iktisat politikası sorumluları camiasında hem kamuoyunda iki farklı risk algılaması var.
Bir kesim “bütçe açığı” diyor. Nedenleri açıktır. Türkiye 20’nci yüzyılın son çeyreğinde popülist maliye politikalarından çok çekti. Yüksek enflasyon, borç sarmalı, düşük büyüme, mali krizler vs. ağır bedel ödendi. Herkesin gözü korktu.
Diğer kesim “dış açık” diyor. Onları da anlıyorum. Dış açıklar eninde sonunda bir bumerang gibi dönüp ekonomiyi vuruyor. Türkiye’den ve dünyadan bol örnek var. El parası ile zenginlik hüsranla bitiyor. Borç yiyenin kesesinden yediği ortaya çıkıyor.
Döviz kuru tartışması iktisat politikasında yaşanan ayrışmanın bir alt bölümüdür. Suyun üstündeki kısmıdır. Yoksa olay daha geneldir. Az önce değindiğim çıkar boyutu da vardır. Ama yerim bitti. Bu önemli konuya devam edeceğim.