Piyasanın sınırları
.
Piyasa ekonomisinde kaynak dağılımını fiyat hareketleri belirler. Geri planda arz ve talep mekanizması yer alır. Örneğin bir mal ya da hizmette talebin arttığını yada arzın daraldığını düşünelim. O mal ya da hizmetin fiyatı yükselecektir.
Sonra ne olur? Tüketici fiyatı artan malı daha az kullanma yollarını arar. Üretici ise arz ettiği miktarı artırmaya çalışır. Yani fiyat artışı tüketim ve üretim kararlarını etkiler. Kaynak dağılımı bu şekilde değişen koşullara uyum sağlar.
Teori böyle diyor. Ancak fiiliyatta piyasa mekanizmasının kitaptaki gibi işleyişinin önünde çok sayıda engel vardır. İktisatçının bir işlevi bu gibi durumları saptayarak düzeltilmesi için gerekli kamu müdahalesi biçimlerini tasarlamaktır.
Müdahale nedenleri
En belirgini üreticilerin rekabetten kurtulma çabalarıdır. Tekel, oligopol, kartel, marka, patent, yayın hakkı vs. arzı kısıtlama yollarıdır. Üreticiler kaynak israfı pahasına rant sağlar. Rekabetin kamu tarafından korunması zorunluluğu ortaya çıkar.
İkincisi “dışsallık” sorunlarıdır. Çevre kirlenmesi, eğitim, bilimsel araştırma, sağlık vs. bazı mal ve hizmetlerde bireysel fayda-maliyet ile toplumsal fayda-maliyet arasında farklılık oluşur. Kaynak israfına karşı gene kamu müdahalesi gerekir.
Üçüncüsü “hakkaniyet” sorunlarıdır. Piyasada oluşan kaynak dağılımı ahlaki değerleri yansıtmaz. Gelir ve servet dağılımında toplumun arzulamadığı sonuçlar verir. Etkinliği azaltma pahasına kamu müdahale eder.
Dördüncüsü “siyasi” sorunlardır. Kamu yönetiminde etkili toplumsal kesimler piyasaya kendi çıkarları doğrultusunda müdahale eder. Hem etkinliği hem hakkaniyeti bozma ihtimali yüksektir. Tipik örneği popülizmdir.
Bu dört genel kategori ile özetlediğimiz piyasa kısıtlamalarına tüm ekonomilerde raslanır. İstisnası yoktur. Safkan piyasa teorik düşüncenin bir ürünüdür. Varolan ekonomik yaşam daima kamu müdahaleleri ile kirlenmiştir.
Kredi kartı faizi
Şu sıralarda kamuoyunda kredi kartı faizlerine kanunla üst sınır getirilmesi tartışılıyor. İktisada giriş derslerinde “fiyat tavanı” diye anlatılır. Türkiye’nin devletçi geçmişinden gelen köklü “narh” geleneği ile uyumludur.
Yukarıdaki çerçevenin okuyucularıma kendi görüşlerini oluşturmak ya da test etmek için yararlı olacağını umut ediyorum. Tavrımı da açıklamalıyım. Bence gereksiz ve yanlıştır. Popülizmin bile ikinci hatta üçüncü kalitesidir. Meclis’te reddedilmesi gerekir.