Petrol fiyatı üstüne
.
Bir süredir dünya ekonomisine bakmadık. Nedeni malum. Türkiye hem ekonomide hem siyasette gergin bir dönemden geçiyor. Bizim gündemimizi de onlar belirliyor. Neticede bir türlü laf dışarıya gelmiyor. Son günlerin flaş konusu petrol fiyatları oldu. Geçen hafta içinde bir varil petrolün fiyatı 140 doları gördü. Uzman kuruluşların raporlarında bu yaz 150 doları, 2009’da 200 doları geçebileceği yazıldı.
Yüksek petrol fiyatı Türkiye’nin dış ticaret açığını büyütüyor. Bu fiyat düzeyinde 2008’de cari işlemler açığının 70 milyar doları aşabileceği söyleniyor. Dolayısı ile döviz kurunun olumsuz etkilenmesi ihtimali artıyor.
İçeride enerji fiyatlarının yükselmesi ise vatandaşın bütçesini vuruyor. Kısa dönemde enerji tüketimini pek kısamıyor. Diğer mal ve hizmetlere talebini azaltıyor. Yani iç talebi ve büyümeyi olumsuz etkiliyor.
Yapısal etkenler
Bizim mesleğin en zor yanlarından biri kısa vadeli dalgalanmaları uzun dönemli eğilimlerden ayırt etmektir. Aynı soru sürekli karşımıza gelir. Bu değişim geçici mi yoksa kalıcı mı? Geçici ise ne kadar sürer? Kalıcı ise yeni eğilim ne zaman başladı?
Analitik yöntem konjonktürel etkenleri temizleyerek yapısal unsurları saptamayı gerektirir. Ne var ki, söylemesi kolay ama yapması zordur. Sık sık ciddi kopuşlar ıskalanır. Ya da olmayan eğilimler öngörülür.
Şu sıralarda da petrol fiyatlarındaki artışı yapısal nedenlere bağlayan analizler öne çıkıyor. Bütün bakışlar derhal Çin ve Hindistan’a çevriliyor. Hızlı büyüme ve artan refahın petrol talebinde yarattığı artış vurgulanıyor.
Bu gözlemi doğrulayan veriler kolayca bulunabiliyor. Petrol arz ve talebinin ayrıntılarında son dönemde dengeyi esas itibariyle hızlı büyüyen gelişen ülkelerdeki tüketim artışının bozduğu görülüyor.
Sürdürülemez tüketim modeli
Bu noktada genel-tarihi bir perspektif önermek istiyorum. Soru: Modern tüketim toplumunun kuralları ve davranış biçimleri nerede ve ne zaman belirlendi? Cevap: İnsan-doğal kaynak oranının çok müsait olduğu 20’inci yüzyıl ABD ekonomisinde.
Daha ilk günden, bu tüketim modelinin dünyaya yaygınlaşmasının olanaksız olduğu biliniyordu. Dünya nüfusunun büyük bölümü dışarıda tutulabildiği ölçüde sistem zorlanmadan çalıştı.
Ama son 20 yılda geri kalan dünya hızla bu kervana katıldı. Milyarlarca insan Amerikan tüketim modelini taklit etmeye başladı. Sürdürülebilirlik konusunun gündeme gelmesi kaçınılmaz oldu.
Hayati soruya geldik. Gün o gün mü? Doğrusu bilmiyorum. Küresel krizin boyutlarının bu soruya verilen cevaba göre çok değişeceğini vurgulamak isterim.