Para politikasında neler oluyor?
.
Dün para politikası açısından yoğun bir gün oldu. Yılın son Enflasyon Raporu ve Ekim Para Politikası Kurulu toplantı özeti yayınlandı. Aynı anda Başkan Başçı TL’yi güçlendirecek beş maddelik “eylem planını” tanıttı. Bir gözlemle başlamak istiyorum. “Eylem planı” ifadesini abartılı buluyorum. Sunulan, bir tedbirler kümesi değildir. Merkez Bankası’nın döviz kurunda oluşan sert hareket karşısındaki tavrı ve müdahale gerekçeleri özetleniyor. Kararlılığı vurgulanıyor.
Enflasyon Raporu 110 sayfa. Grafik ve tablolara ek olarak güncel sorulara ek “kutular” açılmış. Başçı’nın konuşması 15 sayfa. Raporu özetliyor artı eylem planı var. Toplantı tutanağı ise kısa ama öz; 4 sayfa.
Malzeme böyle bol olunca, iktisatçılara tartışacak çok konu çıkıyor. Tek yazıda hepsine giremem. Doğrusu raporun kutularını daha okuyamadım. Bugün genel bir değerlendirme yapıyorum.
Para politikası sıkıldı
2003 sonrasında uygulanan para politikasına kamuoyu alışmıştı. Politika enstrümanı Merkez Bankası’nın gecelik borçlanma faizi idi. Faiz artınca para politikası sıkıldı, inince gevşedi deniyordu. 2010 sonuna kadar böyle devam etti. Sonra para politikası köklü bir değişim geçirdi. Politika enstrümanı haftalık fonlama faizi oldu. Gecelik borçlanma ve fonlama faizleri arasındaki aralık (faiz koridoru) genişledi. Zorunlu karşılıkların aktif kullanımı başladı.
Para politikası bu şekilde “ezber dışına” taşınınca tefsiri de zorlaştı. Birden fazla araç işleri karıştırıyor. “Sıkma” ve “gevşeme” kavramlarının eski basitliği kalmıyor. Ayrıntılara gizlenen şeytanı bulup çıkartmak gerekiyor.
Aslında iç içe üç soru vardır. Ne yaptı? Neden yaptı? Doğru mu yaptı? Sağlıklı analizin önkoşulu ilkinde hata yapmamaktır. Ben de oradan başlıyorum. Dünkü resme göre para politikası sıkıldı mı? Evet sıkıldı diyorum.
Mali piyasanın algılayışı da böyledir. Zaten belli olmuştu. Kur aşağı ve faiz yukarı dönmüştü. Dün eğilim sürdü. Sepet kur 2.10 TL’ye geriledi. Gösterge tahvil faizi yüzde 10’a tırmandı.
Zor tercihler
Denizciler iyi bilir. Sert havada dümen tutmak zordur. Ekonomi yönetimi de zor işe soyundu. Olumsuz küresel konjonktürde dış açıktan kaynaklanan kırılganlığı asgari hasarla düzeltmeye çalışıyor. Kim demiş “yumuşak iniş” kolay diye? Karşısına bir dizi tatsız ödünleşme (trade-off) çıkıyor.
Kurla başlıyalım. TL’nin değer kaybetmesi gerekiyor. Ama çok değer kaybederse zarar veriyor. Enflasyon tırmanıyor. Döviz borçlu özel kesimin bilançoları bozuluyor. Kısa dönemde büyüme ve mali istikrar etkileniyor.
Faizin açmazlarına gelelim. Kısa dönemde iç talebi kısarak enflasyonu ve dış açığı olumlu etkiliyor. Buna karşılık büyüme düşüyor ve TL’nin değer kazanması dış dengede kalıcı düzeltmeyi öteliyor.
Bence yapılan bir orta yol arayışıdır. Fonlama faizinde artış hem dövizde spekülasyonu, hem kredi kanalını hedefliyor. Aynı anda borçlanma faizinin düşük tutulması sıcak paranın keyfini kaçırıyor. Bilmem anlatabildim mi?
Bugünlük bu kadar; tartışacak çok şey kaldı. Devam ederim.