Para politikası ve finansal istikrar
.
Son iki gün olağan haber akışının dışında kaldım. Kur, faiz, borsa, kur, euro krizi, yayınlanan veriler, vs. hiç birine bakma fırsatım olmadı. Gazetelere bile ancak şöyle bir göz atabildim. Ekonomi köşelerini okumakla yetindim.
Merkez Bankası İstanbul’da çok ilginç bir uluslararası konferans düzenledi. Genel teması: “Enflasyon hedeflemesine finansal istikrarın dahil edilmesi”. Böylece iktisat politikasının en sıcak konusunu işi bilenlerden dinleme olanağı bulduk.
Banka yönetimini hem kutluyor hem teşekkür ediyorum. Çok iyi hazırlanmış.
Çok yararlandım. Çalışmaları okumak da mümkün ama hiçbir zaman yazarı ve tartışmaları dinlemek gibi olmuyor. İnsan nüansları daha iyi görüyor.
Enflasyon hedeflemesi
Enflasyon hedeflemesi 20.inci yüzyılın son çeyreğinin keşfidir. Dalgalı kur rejimleri için uygun para politikası tarzı olduğu düşünüldü. Giderek hakim para politikası paradigmasına dönüştü.
Küresel kriz ve ardından gelen maliyetin ağırlığı enflasyon hedeflemesinin sorgulanmasına yol açtı. Eski eleştiriler hatırlandı. Yeni arayışlar güçlendi. Paradigma kaymasının işaretleri belirdi.
Enflasyon hedeflemesi ile para politikası aslında sadeleşmişti. Tek hedefe (enflasyon) ve tek araca (faiz) indirgenmişti. Para otoritesinin faizi kontrol ederek fiyat istikrarını tam istihdama yakın bir yerde sağlamasını öngörüyordu.
Ancak, bu yaklaşım fevkalade kritik bir varsayım üzerine inşa edilmişti. Literatürde mali piyasaların “etkin işleyişi” deniyor. Türkçe “işbilir” yakışıyor. Mali piyasaların riski daima doğru fiyatladıkları anlamına geliyor.
Bu durumda para politikasının ayrıca mali istikrarla ilgilenmesine gerek kalmıyor, Çünkü risk sorununu zaten “işbilir piyasalar” hallediyor. İşte, küresel krizde bankalarla birlikte çöken bu varsayımdır.
Bir gözlem
Konferansta çok önemli konular tartışıldı. İlginç araştırmaların sonuçları gösterildi. Yeni modeller anlatıldı. Sadece ana başlıklar bile birkaç gazete yazısı gerektirir. Arada sırada bazılarına gireceğimi sanıyorum. Genel bir gözlem yapmak istiyorum. Geçmişte parasal iktisadın teori ve pratiği gelişmiş ülkelerin adeta tekelinde idi. Hatta, ABD’nin tekeli bile diyebiliriz. Neticede teori orada üretilir, gelişen dünyaya uygulaması kalırdı.
Küresel kriz bu ilişkiyi de değiştirmiş. Yeni politika arayışlarında gelişen ülkeler inisiyatif almaya başlamış. Eskisi gibi merkezin fetvası beklenmiyor. Türkiye de bunlar arasında yer alıyor.
Bir dizi neden sayılabilir. Batı üniversitelerinde yetişmiş birinci sınıf iktisatçıları var. Sorunlarının farklı olduğunu anlıyorlar. Daha önemlisi özgüvenleri artmış. Yani gelişmiş dünya karşısında eziklik duymuyorlar. Bir anlama krizin olumlu dolaylı etkisidir.
Bence olağanüstü önemli bir gelişmedir. Çok sevindiricidir. Son olarak, konferansın Türkiye’de uygulanan para politikasına güvenimi pekiştirdiğini söylemeliyim.