Nisan’da enflasyon
.
Yunanistan sorununda sağduyu nihayet galip geldi. Ayrıntılar yavaş yavaş çıkıyor. Üç yılda diğer euro bölgesi ortaklarından 80 milyar euro, IMF’den 30 milyar euro, toplam 110 milyar euro veriliyor. Euro Bölgesi için kritik bir karardır.
Yunanistan’da hükümetin ağır bir kemer sıkma politikasını kabul ettiği anlaşılıyor. “Ölümü göster, sıtmaya razı olsun” denir. Yunanlıların tepkisini merak ediyorum. Güçlü siyasi direnç işleri karıştıracaktır.
Destek milli gelirin (2009’da 235 milyar euro) yarısına ulaşıyor. Etkileyici bir sayı. 2001 krizinde Türkiye’nin 100 milyar dolar alması anlamına geliyor. Üstelik bizde faiz dışı fazla vardı. Borç oranı yarıdan daha düşüktü. Bilmem anlatabiliyor muyum?
Artıyor ama...
Nisan enflasyon verileri dün TÜİK tarafından açıklandı. Tüketici fiyatları -TÜFE- artışı piyasanın beklediği yüzde 0,7’nin biraz altında, yüzde 0.6 çıktı. Yıllık tüketici enflasyonu yüzde 10.2 ile tekrar çift haneye yükseldi.
Üretici fiyatları -ÜFE- eski önemini kaybetti. Arada sırada değiniyoruz. Bir: Enflasyon hedefi tüketici fiyatları üzerinden saptanıyor. İki: ÜFE-döviz kuru ilişkisi artık yok. Üç: Yapısı gereği çok dalgalanıyor.
Nisanda ÜFE artışı yüzde 2.4 çıktı. Yılık artış Kasım 2008’den bu yana ilk kez yüzde 10.4 ile çift haneyi gördü. Geçen nisanda yıllık artış eksiye dönmüştü. Ekonomide maliyet baskılarının varlığına işaret ediyor.
TÜİK mevsim etkisini temizleme işlemine enflasyonu bir türlü katamadı. Bir an önce yapmalıdır. Herkesin hesabı farklı çıkıyor. Benimkinde ekim-şubat arasında mevsim etkisi hariç aylık TÜFE yüzde 1.2’ye yükselmişti. Mart ve nisanda yüzde 0.5’e geriledi.
“Çekirdek enflasyona” dönelim. Merkez Bankası’nın yakından izlediği ÖKTG-I endeksi iki aydır yükseliyor. Ama mevsim etkisi temizlenip yıllandırılınca yüzde 6 civarında istikrarlı seyrini koruduğu görülüyor.
Fiyatlama davranışlarında değişim ve talep baskısını anlamak için kira kalemine öncelik veriyoruz. Yıllık kira artışı hâlâ yavaşlıyor. Geçen Nisan’da yüzde 10, Aralık’ta yüzde 5.3; Mart’ta yüzde 4.7 olmuştu. Bu ay yüzde 4.6’ya indi.
Hayat pahalılığı, faiz ve işsizler
Enflasyonun iki farklı muhatabı var. Biri vatandaş: Hayat pahalılığına yani fiyat artışlarının reel gelirini nasıl erittiğine bakar. Orada haberler kötü; enflasyon yükseliyor. Gıda, enerji ve vergi kökenli enflasyon en çok düşük gelirli kesimleri vuruyor.
Diğeri mali piyasalar: Para politikasına yani faizlere odaklanırlar. Talep kökenli enflasyon baskısı faiz artışı getiriyor. Zaten düşük faize bir türlü alışamadılar. Talep enflasyonu sayesinde faizin tekrar tırmanacağı günleri iple çekiyorlar.
Enflasyondaki artış üstüne her ay aynı soruları soruyoruz. Kalıcı mı yoksa geçici mi? Talep kökenli mi yoksa maliyet kökenli mi? Para politikası sıkılmalı mı yoksa böyle bırakılmalı mı? Altı çizilen sözcükler bilinen cevaplarımdır.
Son olarak enflasyon-faiz denkleminin bir de görülmeyen ve konuşulmayanları olduğunu hatırlatalım. Kim onlar? İşsizler. Faiz artışına mali piyasa oyuncularından çok farklı baktıklarını garanti ederim.