Maliye politikasında revizyon
.
2000’den bu yana maliye politikasının ana varsayımları tartışma dışında kaldı. Nedeni 1990’ların sorumsuz iktisat politikalarının kamu borcunu patlatması idi. Ekonomiyi istikrara kavuşturmanın tek yolu, maliye politikasını borç dinamiğine kilitlemekti.
Yüzde 6.5 faiz-dışı fazla hedefi böyle saptandı. Yedi buçuk yıl boyunca kararlılıkla uygulandı. Anlamını hatırlatalım. Yüksek faiz dışı fazla, istikrarın bedelinin vatandaşa ödetilmesinin bir başka adıdır.
Boyutu da biliniyor. Bu dönemde (Ocak 2000-Mayıs 2007) döneminde bütçenin birikimli faiz-dışı fazla toplamı, Mayıs 2007 fiyatları ile, 263 milyar YTL’dir. Vatandaşın ekonomik istikrar uğruna katlandığı gerçek fedakârlık budur.
Politikanın başarısını kabul etmeliyiz. Brüt borç oranı 2006 sonunda Maastrich kriterine yaklaştı. Bugün altına bile inmiş olabilir. Yani borç sorunu gündemden düştü. Yabancı yatırımcıların TL tahvillerine ilgisi bunun bir başka kanıtıdır.
Çerçeve değişmelidir
Sorunu görmek için iktisatçı olmak gerekmiyor. Bugün ulaşılan borç oranı yüzde 6.5 faiz-dışı fazla hedefini geçersiz kılmaktadır. Hatta, hedefin konjonktürden bağımsız şekilde saptanması ekonomi için önemli bir olumsuzluk kaynağı haline gelmiştir.
Geçen yazımda hesap sonuçlarını verdim. Yüzde 5 büyüme hızı ve yüzde 7.4 reel faiz varsayımları altında yüzde 3 düzeyinde faiz-dışı fazla beş yılda brüt borç oranını yüzde 50’ye çekmek için yeterlidir.
Faiz-dışı fazla hedefinin yüzde 6.5’tan yüzde 3’e çekilmesi pek çok açıdan ekonomiyi de rahatlatacaktır. Aradaki 3.5 puanı küçümsememek gerekiyor. Bugünkü fiyatlarla 22 milyar YTL ediyor. Buna “istikrar temettüsü” diyebiliriz.
Bu noktada çok önemli bir ilke öne çıkıyor. Hükümetlerin eğilimi bu ek kaynağı harcama yönündedir. Buna karşı çıkılmalıdır. Doğrusu, faiz-dışı fazladaki düşüşün tümü ile vergi indirimleri aracılığı ile vatandaşa yansıtılmasıdır.
Bir süredir gündemi çok meşgul eden “mazot 1 YTL” sloganını bu açıdan değerlendirebiliriz. “İstikrar temettüsünün” mazot gibi önemli üretim girdileri üzerindeki dolaylı vergilerin hafifletilmesinde kullanılması kaynak dağılımını da olumlu etkileyecektir.
Bilinen bilmece
Uygulanan sıkı maliye politikası ekonomiye istikrar getirdi, borç oranını düşürdü. Hiç tereddüt yok. O sayede bugün faiz-dışı fazla hedefini yüzde 3’e indirmeyi tartışıyoruz. O da tamam. Hepsi bu mu? Ortada başka çelişkiler yok mu?
Vardır; yüzde 10’un altına inmeyen reel faizler ve yüzde 10 civarında direnen enflasyon. İnsanlar kendi kendilerine bunları açıklamakta zorlanıyor. Haklı olarak soruyorlar. Bu çelişkilerin kaynağı nedir?
Yüksek faizin ve direnen enflasyonun sorumlusu maliye politikasının yeterince sıkı olmaması mıdır? Daha açık soralım. 263 milyar YTL faiz-dışı fazla yetersiz mi kaldı? Daha da fazlası mı gerekiyordu?
Bilinen cevabımı tekrarlamak istiyorum. Her iki sorunun kaynağında 2003 sonrasında uygulanan yanlış para politikaları yatmaktadır. Devam edeceğim.