Küresel talep senaryoları
.
IMF-Dünya Bankası genel kurulu geçen yıl İstanbul’da gerçekleşmişti. Bu yıl kasım başında Kore’de yapılıyor. Öncesinde G-20 toplantısı var. Küresel ekonomik sorunların tartışılacağı önemli forumlardır.
Geri planda dünya ekonomisinde toplam talebin toplam arzın gerisinde kalması yatıyor. Buraya nasıl gelindiği de biliniyor. Geçtiğimiz çeyrek yüzyılda pek çok gelişen ülkede yatırımlar patladı. Üretim ve verimlilik hızla arttı. Bugün de sürüyor.
Uzun dönemli bakarsak, insanlık tarihinin en büyük dönüşümlerinden biridir. Ancak kısa dönemde ciddi uyum sorunları yarattı. Üretimin coğrafi dağılımı ile talebin dağılımı arasında dengesizlikler oluştu. Talebi ayakta tutan ABD de sonunda yükü taşıyamadı.
Altını çiziyorum. Küresel konjonktürün kritik sorunu efektif talep yetersizliğidir. Tüm tartışma ve çatışmaların nedenidir. Fed’in “nicel gevşeme” politikasından kur savaşlarına ve TL’nin hızla değer kazanmasına, küresel konjonktürü doğru okumanın anahtarıdır.
Euro, Japonya ve Hindistan
Uyum sürecinin sancılı (intizamsız) geçeceği baştan belli idi. Bu bağlamda iki yazı önce ABD’nin saldırgan para politikaları ile geri kalan dünya ile bilek güreşine girdiğini anlattım. “ABD rest mi çekti, yoksa blöf mü yapıyor?” diye sordum. Sıra diğer ülkelerin tavrına geldi. Önce Çin dışındaki büyük ekonomilere kısaca bakalım.
Hindistan en kolayıdır. Kriz boyunca hızlı büyümeye devam etti. Ama dış açığı küçüktür (40 milyar dolar). Küresel konjonktürden çok az etkilenir. İktisat politikasını değiştirmez. Efektif talep yetersizliğine artı ya da eksi katkısı olmaz.
Japonya da nispeten kolaydır. Dış fazlası yüzünden kur savaşında kurbanlar arasındadır. Büyüme umudu yoktur ama buna alışıktır. Siyaseti felç durumdadır. Kritik kararlar alamaz. Efektif talep yetersizliğine artı ya da eksi katkısı olmaz.
Euro bölgesi biraz daha zordur. Dış açığı küçüktür. Bölge için dengesizliklerden dertlidir. Almanya parayı verir ve politika düdüğünü çalar. Tavrı bellidir. Euro’nun yükselişine aldırmaz. Bütçe disiplini ister. Küresel efektif talep yetersizliğine olumsuz katkısı olur.
Çin ne yapacak?
Geriye Çin kalıyor. Mevcut konjonktürün kritik ülkesidir. Parası en düşük değerli olan, en büyük dış fazla veren, en yüksek döviz rezervi tutan odur. En önemlisi, ABD’nin bütün baskılarına şu ana kadar direndi.
İlginç bir politika bileşimi uyguladı. Bir yandan içeride altyapı yatırımlarına büyük teşvikler getirdi. Bu yolla iç talep canlı tutuldu. Dolayısı ile küresel kriz döneminde de hızlı büyümeye devam etti. Artan ithalatı ile küresel efektif talebe olumlu katkısı oldu.
Öte yandan düşük değerli yuan konusunda hiç taviz vermedi. Yani ihracata yönelik büyüme modelinden vazgeçmedi. Yeni pazarlara odaklandı. Türkiye bunlar arasındadır. Neticede yüksek dış fazla vermeyi sürdürdü. Önümüzdeki dönemde küresel efektif talep yetersizliğine olumsuz katkısı olacaktır.
Özetlersek, bilek güreşi özünde ABD ile Çin arasındadır. Çin politikasını değiştirir mi? Kısa dönemde gerçekçi durmuyor. Çünkü küresel konjonktür hâlâ Çin’i zorlamıyor. Böyle götürmeye deneyecektir. Bence bu film daha yeni başladı...