Kriz sonrası siyaset
.
Avrupa ve Amerika borsaları haftayı güçlü bir artışla kapadı. New York son iki ayın en yüksek değerine ulaştı. Frankfurt bir günde yüzde 3.5 yükseldi. Anlaşılan mali piyasalar euro krizinin çözüleceğini düşünüyor.
Yunanistan’ın borcu ne kadar silinecek? Sızan haberlere göre yüzde 50, hatta yüzde 60 olabilir. Ancak zararı alacaklılar arasında paylaştırma pazarlığı zorlu geçiyor. Bu hafta bir karar çıkabilir. Görmeden inanma derler.
Perşembe günü toplanan Para Politikası Kurulu, ilginç kararlar aldı. Borçlanma ve haftalık fonlama faizi değişmedi. Diğer fonlama faizleri ise 3.5-5 puan yükseldi. Para politikası sıkıldı mı? Rivayetler muhtelif. Yarın çıkacak Enflasyon Raporunu bekliyorum.
Cuma günü TL değer kazandı. Sepet 2.19 TL’ye geriledi. Yani Merkez Bankası bu raundu da aldı. Faturası da biliniyor. Ekim’de 4.5 milyar dolar, Ağustos’dan bu yana 7.5 milyar dolar döviz sattı.
İki temel çelişki
Büyüyen ekonomi siyaseti rahatlatır. Çünkü vatandaşın gelir ve refahı artar. Kolay iş bulur. İşini kaybetmekten korkmaz. Dolayısı ile kurulu düzeni sorgulama gereği duymaz. Siyasi seçkinlerin yönlendirmesini kabullenir.
Ekonomik kriz bu denklemi bozar. İşsizlik yükselir. Geleceğe güven kaybolur. Toplum yaşadığı kabusun faturasını kurulu düzenin seçkinlerine keser. Mevcut siyasi yapıların dışına çıkma arayışları başlar.
ABD’de ortaya çıkan “Wall Street’i İşgal Et” ve “Çay Partisi” hareketleri iyi örneklerdir. İkisi de statükoya tepkidir. Fakat çıkış noktası ve siyasi-ekonomik sonuçları birbirinin zıttıdır. O açıdan derinlemesi analizi gerekiyor.
İlki kapitalizmin temel çelişkisini yansıtıyor. Siyasi rejim meşruiyetini eşit vatandaşlar ilkesinden alıyor. Herkesin tek oyu var. Halbuki piyasa ekonomisi gelir ve servet dağılımını sürekli bozuyor. Ekonomide eşitsizlik kural oluyor.
İkincisi modern toplumun bu çelişkiye getirdiği çözümden kaynaklanıyor. “Refah devleti” diyoruz. Gelir dağılımı piyasaya bırakılmıyor. Kamu aktif müdahale ediyor. Siyaset ekonomiye hakim oluyor. Devlet piyasa aleyhine hızla büyüyor.
Yüzyılın kritik sorunu
Başarıya ulaşır mı? “Çay Partisi” ile başlayalım. Sağ muhalefetin çıkış noktası sağduyuludur. Ama özlem duyduğu “altın çağ” gerçeklerden kopuktur. Bireyin piyasa güçleri karşısında tek başına bırakıldığı dönem bitmiştir. Geri dönüşü yoktur.
Sol muhalefetin çıkış noktası meşrudur. Ama “Wall Street’i İşgal Et” içi boş, duygusal slogandır. Piyasa-özel mülkiyet ikilisi yerine makul alternatif örgütlenme biçimi önerileri getirmiyor. Bu yönde bir çaba da görülmüyor.
Hepsi bu kadar mı? Ateş olmayan yerden duman çıkmazmış. İki uç (uçuk?) hareket refah devletinin girdiği çıkmaz sokağa ışık tutuyor.
Bir: gelir dağılımı düzelmedi. İki: piyasanın etkin işleyişi engellendi. Üç: özgürlükle bireysel sorumluluk bağı koptu.
Böylece kritik soruna geldik. Modern toplumun üç temel talebi, özgürlük, etkinlik, ve ekonomik eşitlik birbiri ile çelişebiliyor. Nitekim geçen yüzyıl aradaki ödünleşmeyi beceremedi. 21.inci yüzyıl daha başarılı olur mu? Bence zor ama mümkün, iyimserim.