IMF’ye gerek yoktur
.
IMF ile 2005 yılında imzalanan üç yıllık “Stand-by anlaşmasının” sonuna gelindi. Kaçınılmaz olarak IMF ile ilişkilerin bundan sonra nasıl sürdürülmesi gerektiği kamuoyunda tartışmaya açıldı.
Yakın geçmişi kısaca görelim. 1999 sonunda başlayan ilk anlaşma üç yıllıktı ama araya 2001 krizi girdi. Mayıs 2001’de Derviş’in hazırladığı ikinci anlaşma 2004 sonuna kadar sürecekti ama uzadı. Böylece Mayıs 2005’te üç yıllık üçüncü anlaşma imzalandı.
Kendi tavrımı da hatırlatmak istiyorum. İlk ve ikinci IMF anlaşmalarına kararlılıkla destek verdim. Gelen eleştirilere karşı korudum. IMF ile yakın ilişkinin Türkiye ekonomisine olumlu katkısı olduğunu savundum.
Ancak üçüncü anlaşmaya karşı çıktım. 2004 yazında uzun bir yazı dizisi ile Türkiye’nin çıkarlarının 2005 sonrasında IMF desteği olmadan yola devam etmekte yattığını gösterdim. Anlaşmayı savunan iktisatçıların yanılgılarını anlattım.
Koşullar uymuyor
Bugün IMF ile anlaşma isteyenlerin sayısı daha az. Bu arada IMF yönetiminin tavrı da değişti. Türkiye’nin IMF desteğine ihtiyaç duymadığı açıkça söylendi. Yani IMF de bizim kraldan fazla kralcı “kökten IMF’cilere” ihanet etti!
Akıl var, mantık var. IMF’nin bir ülke ile stand-by anlaşması imzalaması için gerekli koşulları alt alta yazın. Bunların hiçbirinin Türkiye için geçerli olmadığını derhal göreceksiniz.
Türkiye’nin döviz rezervleri rekor düzeydedir. Ufukta en küçük bir döviz likiditesi sorunu yoktur. Tam tersine, döviz fazlası ve aşırı değerli TL’nin sanayi, büyüme ve istihdam üstündeki olumsuz etkileri tartışılmaktadır.
Bütçe dengesi ve kamu borç oranı Maastricht Kriterleri ile uyumlu düzeydedir. Kamunun net dış borcu adeta sıfırlanmıştır. Yıllık tüketici enflasyonu dört yıldır tek hanelidir. Son dönemde gelişen ülke ortalamasına yakın seyretmektedir.
IMF yönetimi de bunu söylüyor. IMF’nin kendi iç kuralları yukarıdaki makroekonomik göstergelere sahip bir ülke ile stand-by ya da eşdeğeri bir anlaşmaya gitmeye izin vermemektedir. Nokta.
Demokrasi korkusu
4 Temmuz 2004 tarihli yazımda IMF’ye ihtiyaç duyulmasını genelde siyasete ve özelde hükümete güvensizlikle ilgilendirmiştim. O yazıdan uzun bir alıntı ile bitirmek istiyorum.
“IMF, dışarıdan zorlama ile maliye ve para politikasına disiplin getirmesi umudu ile göreve çağırılır (...) Açıkça ifade edilmese de ne söylendiğini aslında herkes biliyor. Seçkinlere göre, seçimle gelen meclis ve hükümet Türkiye’yi iyi yönetecek vasıflara sahip olamaz. Dolayısı ile iktidar mutlaka seçilmemiş güç odakları tarafından denetlenmelidir.
Siyasi denetimin nihai ve muktedir kurumu askerdir. Birileri bir yerlerde sürekli hükümeti askere şikâyet eder. Her fırsatta askeri göreve çağırır. Toplumsal gelişmenin olgunlaştırdığı reform ve değişimi engellemeye çabalarlar.
Anlaşılan IMF de ekonomik denetim odağı olarak benimsenmiş. Meclis ve hükümet her an suç işlemeye hazır kötü çocuklardır. IMF ise onları suçtan kurtaran iyi polistir. Sopasını göstererek kötü yola düşmelerine mani olur.”