IMF’le anlaşma (3)
.
IMF’le anlaşma üstüne bu üçüncü yazım. İlk iki yazıda anlaşmaya karşı çıkmamın temel gerekçelerini anlattım. Zaten sonucu etkileyeceğimi sanmıyordum. Daha çok tavrımı kayda geçirmeyi amaçlıyordum.
Nitekim “IMF lobisinin” saha presi sonuç verdi. Hükümet IMF ile bir anlaşmayı yakın gelecekte imzalayacağını açıkladı. Nasıl bir anlaşma? Ne kadar mali kaynak var? Koşulları neler? Ayrıntılar bilinmiyor.
Dün sabah NTV-radyoda Taner Berksoy’un Servet Yıldırım’la sohbetini dinledim. IMF konuşulurken benim de adım geçti. Anlaşmanın koşullarına göre alınacak tavrın değişebileceğini vurguladı. İnce bir analiz yaptı. Ege Cansen dün Hürriyet’te son yazımda ona attığım topa girmiş. “Ekonomide birinci öncelik IMF’le anlaşmak değildir... Birinci öncelik ülke ekonomisini IMF’ye muhtaç olmayacak hale getirmeyi stratejik hedef yapmaktır” diyor.
Bana da, bana da...
Ufukta IMF’le anlaşma görününce ortalığı müthiş bir heyecan sardı. Her sektör, her kesim, neredeyse tek tek tüm iş adamları gelecek paradan pay istemeye başladı. “Ona değil bize verin” aşaması daha başlamadı ama eli kulağındadır. Halinden şikâyet etmek, ağlaşmak, devletten bir şeyler koparmaya çalışmak milli kimliğimizin belirgin bir özelliğidir. Mantık şöyle çalışır: “Madem ortada bir para var, birileri onu yiyecektir neden biz yemeyelim?”
Hiç şaşırmıyorum. Bence suçlu “IMF lobisidir.” Anlaşma için tam saha pres yaparken toplumda gerçekten çok kopuk beklentiler yaratıldı. Paralar gelecek, her şey çözülecek, herkes desteklenecek balonu şişirildi.
Anlaşmanın koşulları açıklanınca kazın ayağının hiç de öyle olmadığı ortaya çıkacaktır. Boş hayaller yıkılacaktır. Bugünkü coşku kaybolacak, yerini tam tersine tepki ve kızgınlık alacaktır.
Ham hayaller
Ege Cansen’in yukarıdaki cümlesinin devam şöyledir: “Kısaca cari açığı küçültüp, dış borca bağımlılığa son vermek şarttır. IMF ile anlaşma yapılırsa bu hedefe mi yürünecek yoksa ”cari açık-dış borç-IMF kapısına düşme” döngüsüne geri mi dönülecektir?”
Ben bir adım daha atayım. IMF dış açığın büyütülmesi için para vermez. Dış açık sorununun çözülmesi sürecinde oluşacak maliyetin zaman yayılması için para verir. Koşullarının özü budur. Aksi takdirde zaten verdiği parayı yarın geri alamaz. Gerçekçi olalım. 2003 sonrasında IMF denetiminde uygulanan yanlış para politikalarının Türkiye’yi sıkıştırdığı “sanayisiz, ihracatsız, istihdamsız ama enflasyonist büyüme” modeli iflas etmiştir. Bir daha eski güzel günlere dönüş yoktur. Nokta.
Olayın özü budur. Gerisi ham hayallerdir.