İki tarz-ı iktisat
.
Yusuf Akçura’nın 1904’de yayınlanan “Üç Tarz-ı Siyaset” risalesi çok ünlüdür. Sadece 34 sayfadır. Buna karşılık siyaseti çok etkiledi. Üç muhtemel devlet politikasını karşılaştırır: Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülük. Üçüncüsünü savunur.
Türkiye’nin iktisat politikasında benzer bir tercih anına ulaştığı biliniyor. Son on yılda Türkiye ekonomisi ciddi bir dönüşüm geçirdi. Kamu maliyesi toparlandı. Yapısal reformlar gerçekleştirildi. Ekonominin kırılganlığı azaldı. Ortalama büyüme hızlandı.
Ancak, ilginç şekilde, bu dönüşüm dış açıkta somutlaşan yeni bir makro dengesizliği engelleyemedi. Hatta, tersine, dengesizliği besledi. Dış açığın düzeyi ve riskleri büyüdükçe çözüm arayışları da yoğunlaştı.
Akçura, bu bağlamda aklıma geldi. İktisat politikası tartışmalarına temel oluşturan iki farklı anlayışı özetlemek istedim. Bir sayfaya sığdırınca biraz karikatür gibi oldu. Taraflardan özür dilerim. Ana fikri doğru yansıttığımı düşünüyorum.
“Sıcak paracılar”
Bir yanda Türkiye’nin büyümesi için gerekli iç kaynaklara sahip olmadığını savunanlar yer alıyor. Argümanları ezberinizdedir. Türkiye insanı tutumlu değildir. İç tasarruflar yetersizdir. Ayrıca teknoloji üretmez. Petrolü yoktur. Vs. vs.
Bu kabulün mantıki sonuçları açıktır. Dış açık büyümenin kaçınılmaz bedelidir. Dolayısı ile iktisat politikasının amacı dış kaynağın düzgün şekilde gelmesini sağlamaktır. Bu da mali piyasalarla iyi geçinmeyi ve onlara yüksek getiri sağlamayı gerektirir.
Önerilen politikalar bu çerçeve ile tutarlıdır. Maliye politikası sıkılarak yabancılara güven verilir. Aynı anda faiz arttırımı TL’nin getirisini cazip kılar. Böylece ekonomi yavaşlar. Daha önemlisi TL değerini korur.
“Sık bütçeyi, arttır faizi, yeter ki sıcak para korkmasın, kur oynamasın” şeklinde özetleyebiliriz. Doğrusu bu “tarz-ı iktisada” isim bulmakta zorlanmadım. “Sıcak paracılar” bence işin özünü çok iyi özetliyor.
“Kurcular”
Diğer yanda tüm sorunların gerisinde aşırı değerli TL’nin yattığını savunanlar yer alır. Argümanlara aşinasınız. Dış dengesizlik özünde bir kur sorunudur. İç tasarruf oranı, ihracatın yapısı, vs. görünen semptomları ancak rekabetçi kur tedavi edebilir.
Mantıki sonuçları aynı derecede açıktır. İktisat politikasının öncelikli hedefi döviz kurunu rekabetçi düzeye çekmektir. Dolayısı ile TL’ye değer kazandıracak tüm politikalar tanım gereği yanlıştır. Asla uygulanmamalıdır.
Önerilen politikalar da bu çerçeve ile tutarlıdır. En büyük düşman yüksek faizdir. Nominal ve reel faiz düşük tutulur. Nokta. Dolayısı ile yumuşak karnı enflasyondur. Yükselirse maliye politikası sıkılabilir. Ama kuru etkilememelidir.
“Düşür faizi, boşver sıcak parayı, yeter ki kur oynasın” şeklinde özetleyebiliriz. Bu “tarz-ı iktisada” daha zor isim buldum. Sonunda rekabetçi kur takıntısını öne çıkartan “kurcular” makul geldi.
Esas soru ile bitirelim. Ekonomi yönetimi bu iki akımdan hangisine daha yakın? Cevabı bir başka yazıda...