‘Hollanda hastalığı’
.
Salı günü Moody’s Türkiye’nin kredi notunda küçük bir artışa gitti. Sadece görünümü durağandan olumluya çevirdi. Ama hâlâ “yatırım yapılabilir” düzeyinin iki kademe altında tutuyor. Olsa olsa bunun bire inmesi ihtimali belirdi.
Türkiye’ye haksızlık yapıldığını, kredi notunun ekonominin gerçeklerini temsil etmediğini düşünen çok sayıda iktisatçı var. Türkiye’nin borcunu geri ödememesi riskinin Yunanistan’dan yüksek (!) görüldüğünü hatırlatalım.
Ama bu bile mali piyasaları uçurmaya yetti. IMKB-100 endeksi 67.000’i devirdi. Dolar 1.42’ye geriledi. Döviz sepeti (0.5 … + 0.5 $) iki yıl sonra tekrar 1.70 TL’nin altına indi. Velhasıl gene kuru tutturamadık; buraları görmeyeceğini yeni söylemiştik.
Çok ilginç buluyorum. IMF yok; Mali Kural yok; faiz arttırımı yok; Merkez Bankası daha fazla döviz alıyor; dış açık patladı; yapısal reformlar durdu; üstelik dokuz ay sonra seçim var... Ama hiç biri TL’nin değer kazanmasını engelleyemiyor.
Bilmece severim
Kamuoyunun bu olayı açıklamakta zorlandığını izliyorum. Olay iktisatçıların kafa karışıklığını da ortaya çıkartıyor. IMF’yi, mali kuralı, faiz arttırımını, yapısal reformaları onlar savunuyor. Neyse ki hükümet direndi. Yoksa dolar herhalde 1 TL’ yi görmüştü.
Bilmeceleri severim. Bilimsel düşünceyi geliştiren mevcut hipotezlerle çelişen olayları açıklama arayışıdır. Çözülen her bilmece bir ezberi bozar. Sonra kendisi ezbere dönüşür. Derken yeni bir bilmece belirir. Böyle devam eder.
Yaz sonunda ekonominin genel bir değerlendirmesini yaparken döviz kuru için “Hollanda sendromuna” atıf yaptım. Sadece değindim, ayrıntısını başka bir yazıya bıraktım. Zamanı geldi. Kavramı açmak istiyorum.
Wikipedia’dan “Hollanda hastalığı” (Dutch disease) ifadesinin ilk kez 1977’de The Economist tarafından kullanıldığını öğrendim. Ekonomi için yararlı bir gelişmenin zararlı sonuçlar vermesi durumunu anlatıyor.
1959’da Hollanda’da büyük doğal gaz rezervleri bulunuyor. İktisat politikası hemen uyum sağlayamıyor. Hollanda Florini değer kazanıyor. Sanayi rekabet gücünü kaybediyor. Kaçınılmaz olarak küçülüyor. Yani ucuz yerli enerji sanayi için bir lanete dönüşüyor.
Başarının bedeli
2000 sonrasında Türkiye’de zengin doğal kaynak yatakları keşfedilmediğini biliyoruz. Demek olumlu başka şeyler oldu. Ama ezberler yeni durumun kavranmasına izin vermedi. Dolayısı ile iktisat politikası gerekli uyumu sağlayamadı.
Zengin doğal kaynak yataklarına eşdeğer olumlu gelişme nedir? Hiç tereddütsüz, geçmiş dönemin mali savurganlığına yerini mali disiplinin tesisidir. Yapısal reformlar da eklenebilir. Ama işin özü rekor faiz-dışı fazla ve kamu borcunda sağladığı düşüştür.
Fakat yeni gerçekle uyumlu para politik asına bir türlü geçilemiyor. Faizler maliye politikasına kıyasla yüksek tutuluyor. Halbuki küresel piyasalar mali disiplindeki değişimi yakalıyor. Gerisi çorap söküğü gibi geliyor. Sermaye akıyor, TL düşüyor.
Olay bundan ibarettir. Mali disiplini sağlamaktaki başarının bedeli sanayi kesimine çıkmıştır. Sorumlusu da bellidir. Yıllardır yazıyorum. 2003 sonrasında uygulanan yanlış para politikalarıdır. Dün öyle idi, bugün de öyledir. Gerisi hikayedir.