Hedefi doğru seçelim
.
Ekonomik paket tartışmasını analitik bir zemine oturtmaya çalışıyoruz. Geçen yazıda genel çerçeveyi çizdik. Resesyonla mücadelede kullanılacak iktisat politikası bileşiminin tasarlanmasında dikkat edilecek temel unsurları irdeledik.
Konjonktür politikaları iç içe tercihler içerir. Önce ekonomik hedeflerin ve sosyal-siyasi tahditlerin belirlenmesi gerekir. Bunlar siyasi kararlardır. Hedef ve tahditlerle tutarlı iktisat politikası araçlarının seçimi ondan sonra gelir. Teknik boyutu ağır basar.
Tartışma süreci genellikle puslu bir ortamda yürütülür. Örneğin yukarıdaki sıra izlenmez. Tartışma politika araçlarında yoğunlaşır. Üstelik ortada ciddi çıkar çelişkileri vardır. Taraflar kendi çıkarlarını ekonomiye hedef olarak zorlamak için kavga verir.
Dış kaynakla büyüme
Türkiye’de nispeten uzun süredir iki farklı iktisat politikası yaklaşımı arasında bazen açık ama genelde örtük bir çekişme yaşanıyor. Biri 2001 krizi ile iktidara gelmiş yani fiilen uygulanmıştır. Diğeri ise dönem boyunca muhalefette kalmıştır. Ben yıllardır ikinci kanatta yer alıyorum. “Sanayisiz, ihracatsız, istihdamsız ama enflasyonist” büyüme modelini eleştiriyorum. Saadet zincirinin sorumlusu olarak 2003 sonrasında uygulanan yanlış para politikalarını gösteriyorum. O nedenle politika ayrıntılarına girmeye gerek duymuyorum. Sonucu hepimiz biliyoruz. Ekonomik büyümeyi iç tüketimdeki artış ve onu destekleyen yatırımlar sağlıyor. Hızla artan dış açık ise yüksek faizin çektiği dış kaynaklarla finanse ediliyor.
Yüksek faiz politikasını tasarlayanların hedefi bu muydu? Olmayabilir ama sonuç budur. Büyüme için iç talebe ve dış kaynağa bağımlı bir ekonomidir. Hem uzun dönemde sürdürülmesi olanaksızdır. Hem istihdam yaratmakta yetersizdir. Bence “ekonomik paket” tartışmasında bir taraf hâlâ bu modelin sürdürülebileceği umudunu taşıyor. IMF’le anlaşmaya verdikleri önem bunu yansıtıyor. Saadet zincirinin koptuğunu, eski güzel günlere geri dönüşün olmayacağını kabullenmekte zorlanıyorlar.
Dış taleple büyüme
Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yoktur. Türkiye ekonomisinin uzun dönemde yüksek büyüme hızları tutturabilmesinin yolu, ihracatı teşvik eden ve iç talebi bastıran iktisat politikalarından geçiyor.
Bence işin özünde bu olay yatıyor. Resesyon karşıtı konjonktür politikaları ancak ve ancak aynı zamanda büyüme modelini de dönüştürdükleri takdirde başarılı olacaktır. Eskiye dönüş çabaları kısa dönemde bile geri tepecektir. Lafı uzatmaya gerek yok. Ekonomik hedefi sanayinin ve ihracatçının desteklenmesi olarak saptayınca politika aracı kendiliğinden ortaya çıkıyor: TL’de değer kaybının kolaylaştırılması. Çözümün gecelik faizde radikal indirimler gerektirdiği çok açıktır.
Konu çok önemlidir, devam edeceğim.