Değer kaybı Euro’yu rahatlatır
.
Moody’s Yunanistan’ın kredi notunu dört basamak birden indirdi. Ama Türkiye hâlâ bir alt basamakta yer alıyor. Mahfi Eğilmez’in Radikal’de Salı günü çıkan yazısını okumanızı öneririm. Rating sistemini eleştiriyor ve reform istiyor. Mahfi’ye katılıyorum.
Mayıs bütçe sonuçları açıklandı. 2010 hedefi 50 milyar TL açık, 6.5 milyar TL faiz-dışı fazla idi. Beş aylık açık 10 milyar TL, faiz dışı fazla 14 milyar TL geldi. Buna sıkı maliye politikası denir. “IMF giderse popülizm gelir” tezi ne oldu? Lobi sustu.
Mart istihdam ve işsizlik verileri yayınlandı. Geçen yıla göre istihdam arttı: Toplam 1.6 milyon; tarım 600 bin, tarım dışı 1 milyon. İşsiz sayısı 330 bin düşüşle 3.5 milyona, işsizlik oranı yüzde 13.7’ye geriledi. Hiç parlak değildir. Belki ayrıntısına gireriz.
Para Politikası Kurulu bugün toplanıyor. Mali piyasalarda faiz artırımı öngören kalmadı. Son enflasyon ve bütçe verileri “yüksek faiz lobisini” fena vurdu. Haziran’da banko faiz arttırımı diyenlerin şimdi umudu sonbahar. Göreceğiz.
Kuru ihmal etmeyin
Mali piyasalarda “sürü davranışı” çok yaygındır. Bir gün bakarsınız herkes iyimser; biraz eleştirel tavırlar bile aforoz ediliyor. Aradan kısa bir süre geçer; karamsarlık açık artırmaya çıkar. İtirazlara gene kulak asılmaz.
Şu günlerin modası “Euro-karamsarlık”. Her gün AB’nin ve Euro Bölgesi’nin nasıl bir felakete gittiğini anlatan yeni senaryolar dolaşıma giriyor. Neler neler oluyor; ülkeler iflas bayrağını çekiyor, Euro Bölgesi dağılıyor vs.
Olayın siyaset boyutunu geçen hafta inceledim. Ekonomi politik de diyebiliriz. Analizleri neden abartılı bulduğumu anlattım. Tarafların akılcı çözümlere yanaşması ihtimalinin hâlâ güçlü olduğunu belirttim.
Olayın teknik-iktisadi boyutu döviz kurudur. Karamsar analizlerde bölge içinde kurun sabit olmasının yol açtığı sorunlar vurgulanıyor. Ama Euro’nun değer kaybının bölge ekonomisine etkilerinden hiç söz edilmiyor.
Euro’daki değer kaybının bölgeye hiç mi yararı yok? Sayılara bakmak gerekti. Eurostat’ın son derece kullanışlı bir veri bankası var. Bulgularımı sizlerle paylaşıyorum. Tüm veriler kriz öncesini yansıtan 2008 içindir.
Sayıların dili
Euro bölgesi (16 ülke) ile başlayalım. Milli gelir 9.3 trilyon euro, bölge dışına ihracat 1.6 trilyon euro, ihracat oranı yüzde 17 (Türkiye: Yüzde 18). Yani euro’da değer kaybının bölgeye talep etkisi TL’nin değer kaybı ile eşdeğerdir. Küçümsenemez.
İnsanları AB’nin dış dünyaya ihracat oranının düşük olması (yüzde 10,5) yanıltıyor. Halbuki euro bölgesi diğer AB ülkelerine (başta İngiltere, 11 ülke) ihracat yapıyor. Euro’daki değer kaybı esas onları vuruyor.
Ya Yunanistan? Milli gelir 238 milyar euro; bölge dışına ihracat 10 milyar euro, ihracat oranı yüzde 4 (!). Ama Yunanistan’ın bölge dışına hizmet ihracatı yüksektir: 21 milyar euro. Toplayınca oran yüzde 13’e çıkıyor. Düşük euro Yunanistan’ı da olumlu etkiler.
Mantık açıktır. Euro düştükçe bölge dışına ihracat artar. Büyüme güçlenir. Yunanistan da bundan yararlanır. Neticede döviz kuru işlevini yerine getirir. Kamu maliyesi sorunlarını çözmez ama düzeltme sürecini kolaylaştırır.
2009’da ortalama euro-dolar paritesi 1.40 olmuştu. Euro için parite 1.20’de yüzde 17, 1.10’da yüzde 22, 1.00’de yüzde 28 değer kaybı demektir. Az mı? TL’nin sepet bazında yüzde 17 değer kaybı bile doları bugün 1.84 TL’ye taşırdı. Ah, nerede o günler!