Bir “felaket senaryosu”
.
Temmuz iş gücü anketi sonuçları bu sabah yayınlanıyor. Ağustosu da kapsıyor. İşsizlik oranı önemli ama esas dikkat edilmesi gereken iki sayı tarım-dışı ve ücretli istihdamıdır. İkisi de geçen yılın altında gelecektir.
Saat 19.00’da Para Politikası Kurulu faiz kararını açıklıyor. Düşük eylül enflasyonu ve TL’de değer artışı bugünkü toplantıyı ilginç kılıyor. Merkez Bankası’nın son verilere tepkisini merak ediyorum.
Ağustos ödemeler dengesi çıktı. Dış dengeyi eylül (üçüncü çeyrek) sonuçları ile değerlendireceğim. Bir ayrıntı: Ekim 2008 sonrasında fazla veren altın ticareti temmuzda eksiye geçmişti. Ağustos da eksi çıktı.
Nüfus artışı Türkiye’nin hassas konusudur. Başbakan Erdoğan’ın “üç çocuk yapın” talebi ile tekrar canlandı. TÜİK dün 2001-2008 doğum istatistiklerini yayınladı. İlgilenenler bakmalı. Bir veri: Doğumlar 2001’de 1.32 milyondan 2008’de 1.26 milyona gerilemiş.
Krugman’a soruldu
Yaz başında Paul Krugman London School of Economics’te üç konuşmadan oluşan bir konferans verdi. Konu elbette küresel krizdi. Modern teknoloji sayesinde, ben de internetten izledim.
Son seansta bir izleyici Krugman’dan gelecek için yazabileceği en kötü senaryoyu anlatmasını istedi. Yanılmıyorsam “felaket” anlamına gelen bir sözcük de kullandı. Krugman da lafı fazla ağzında dolaştırmadan cevapladı. Bu krizi geçmiştekilerden ayıran temel özelliğe dikkat çekti.
Daha önce bu sütunda birkaç kez yazdım. Küresel konjonktürün en zayıf halkası ABD bütçe açıklarının diğer ülkeler tarafından finanse edilmesidir. Çünkü ABD’de genişleyici politikalar, başta Çin, dış fazla veren ülkelerin ABD tahvilleri almayı sürdürmesini gerektiriyor.
Ya vazgeçerlerse? Acaba doların düşüşü bu yönde bir işaret mi? Altın o nedenle mi yükseliyor? Petrol ve diğer ham madde fiyatlarına da yansır mı? Sonun başlangıcına geldik mi? Bu sorular her geçen gün biraz daha sık soruluyor.
Anahtar tahvil faizleri
ABD tahvillerine talebin düşmesi iki mekanizmayı devreye sokar. Bir yandan dolar dalgalı kur paraları karşısında değer kaybeder. Aynı anda tahvil faizleri yükselir. İlki dış talebi artırır ama yavaştır. İkincisi iç talebi düşürür ve hızlıdır. Toplam talep geriler.
Kırk satır mı, kırk katır mı? Sıkı maliye ve para politikalarına geçiş döviz ve tahvil piyasalarını rahatlatır ama resesyonu derinleştirir. Gevşek politika ise enflasyon paniğine dönüşerek yeni bir krizi tetikleyebilir. Her ikisi de dünya ekonomisini çok hırpalar.
Bu sürecin neresindeyiz? Anahtar tahvil piyasasıdır. Şimdilik orada bir hareket görülmüyor. Dün itibariyle 30 yıl vadeli ABD Hazine tahvilinin faizi yüzde 4,2, 10 yıl vadelinin yüzde 3,4 idi.
Dikkat: Ekonomik temellerdeki bir zafiyetin dün ya da bugün sorun çıkarmaması yarın da çıkartmayacağı anlamına gelmez. Krugman’ın “felaket senaryosu” küresel ekonominin önündeki riskler açısından ciddi bir uyarıdır.