Beşeri gelişme endeksi
.
(DEVAM)
Uzun bir bayram tatili daha bitti. Bu fırsatı oturdukları yerin dışında değerlendirenler için dönüş çilesi başladı.
İstanbul’da trafik dünden sıkışmıştı. Anayollar bugün iyice kilitlenir. Havaalanları da ana baba günüdür.
Mali piyasalar yarın açılıyor. Geçen hafta dünyada hareketli geçti. İrlanda’nın beklenen borç sorunları küçük çapta bir mali çalkantıyı tetikledi. Euro-dolar paritesi 1.35’e kadar indi. Borsalar sert dalgalar yaşadı.
Tatil olmasa Türkiye mali piyasaları da mutlaka etkilenirdi. Ne kadar? Sınırlı kalacağını düşünüyorum.
Yarın durum ortaya çıkar. Özellikle döviz kurunun tepkisini merakla bekliyorum.
O arada iki günlüğüne Varşova’ya gittim. Konferans, televizyon, radyo, gazete, vs. yoğun bir program yüzünden kenti bile gezemedim. Zaten gri, yağmurlu ve soğuktu.
Türkiye’ye büyük ilgi var. Doğrusu hoşuma gitti.
26 ülke fark var
Geçen yazıda Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı tarafından hesaplanan 2010 yılı Beşeri Gelişme Endeksi’ne (BGE) göz attık. Endeks 169 ülke için iktisadi ve sosyal gelişmişlik düzeylerini karşılaştırıyor.
İktisadi gelişmişliği satın alma gücü paritesi ile kişi başına gelir ölçüyor. Türkiye 57’nci sırada çıkıyor. Beşeri gelişmişlik için üç sosyal gösterge kullanılıyor: Doğumda yaşam beklentisi, ortalama eğitim yılı ve doğumda beklenen eğitim yılı. Türkiye 83’üncülüğe iniyor.
Ekonomik ve beşeri gelişmişlik sırası birbirine yakın olsa fazla ilgimizi çekmezdi. Toplumsal bilimlerde kesinkes ölçü olanağı yoktur. Olağan ölçme hataları içinde kabul eder, üstünde durmazdık.
Ama 26 ülke fark var. Yani Türkiye’den fakir 26 ülkede beşeri gelişmişlik göstergeleri Türkiye’den iyi çıkıyor. Bu garip durum haklı olarak kamuoyunun da ilgisi çekti. Başka yazarlar da olayın ayrıntılarına girdiler.
Olayı kavramak için ters yönde sapmaya bakalım. Yeni Zelanda beşeri gelişmişlikte 3’üncü, iktisadi gelişmişlikte ise 33’üncü sırada yer alıyor. Yani Yeni Zelanda’dan ekonomik açıdan daha zengin 30 ülkenin sosyal göstergeleri daha kötü çıkıyor.
Refahın dağılımı
Nasıl tefsir edeceğiz? Kişi başına milli gelir ülkenin ortalama üretkenliğini yansıtıyor. Daha yüksek gelir daha fazla üretim, dolayısı ile daha fazla tüketim anlamına geliyor. Tüketim düzeyi ile birlikte refah göstergelerinin de iyileşmesini bekliyoruz.
Ancak, üretim düzeyinden refah göstergelerine giden ilişki mekanik değildir. Araya başka mekanizmalar girer. Fiili durumu toplumsal tercihler ve siyasi kararlar belirler.
Aynı gelir ve üretim düzeyinde farklı refah dağılımları oluşabilir.
Hangi tercihler? BGE iki alana bakıyor: Sağlık ve eğitim.
Dolayısı ile ülkelerin bu alanlardaki çabalarını karşılaştırıyor. Yeni Zelanda vatandaşının sağlığına ve eğitimine daha çok önem veriyor. Üst sıraya tırmanıyor.
Türkiye daha az önem veriyor. Alt sırada kalıyor.
Demek ki, önemli olan mutlak sıra değil, aradaki farktır.
İktisatçı dili ile söylersek, toplumun özel tüketimle sosyal refah harcamaları arasındaki tercihini yansıtır.
Türkiye’nin nisbi yerini çok iyi özetleyen bir örnekle bitirelim. BGE sıralamasında Ürdün bir üstümüzde (82’nci) yer alıyor. Halbuki kişi başına geliri Türkiye’nin yarısına ulaşmıyor (6 bin dolar). Olay bundan ibarettir.