Bayram sohbeti
.
Bayram arifesinde İstanbul çok sakindi. Evde kaldım. Arşivde bayram yazılarımı okudum. İlk Şeker Bayramı sohbetini 5 Mart 1995’te yazmışım. On altı buçuk yıl ediyor. Ustalara özendim, yeniden yayınlıyorum. Üslupta değişime dikkat çekerim. Yenisi daha iyi gibi geldi ama...
“Ramazan ayı ve ardından gelen Şeker Bayramı, bizi en çok biz yapan kurumlara atıfta bulunuyor. Uzun bir tarih kesitinde, toplumsal yaşantıyı belirleyen ritüeli, dünya-ahiret ilişkisini, ahlaki değerleri simgeliyor. Bütün geleneklerimizi ve geçmişimizi taşıyor.
Bayram, değişimle gelenek arasındaki zor ilişkiyi en yoğun yaşadığımız anlardan biri oluyor. Cevaplandıramadığımız sorular havada uçuşuyor. Gençlik günlerine yapılan göndermeler, bir başka yaşam tarzının özlemi ile yaşlanmanın mutsuzluğu arasına sıkışıp kalıyor.
Duygusallığın bu keskin anında, gelenek öne çıkıyor. Değişime ve gelişmeye baktığımız kadar ona sıcak bakma eğilimi beliriyor. Hatta, bir an için de olsa, değişimin hiç olmadığı, her şeyin eskisi gibi korunduğu bir dünyayı hayal ediyoruz. Eskide bir bayram günü...
İç içe geçmiş sorular var. Sanayileşme, ekonomik gelişme ve kentleşme, geleneklerde mutlaka hasar yapacaktır. Bunun tersini düşünmek mümkün durmuyor. Ama, ne kadar hasar? Ekonomik gelişmeyi geleneklerde en az hasarla atlatmaya çalışmak mı daha iyi? Yoksa sanayileşmeyi ve kentleşmeyi geleneklerden kurtulmak için bir fırsat addetmek mi daha akıllıca?
Daha da zor bir soru. Sanayi medeniyeti ile temas anında kendi geleneklerini tahrip eden bir toplumun sanayi medeniyetine ulaşma ihtimali artar mı yoksa azalır mı?
Somutlaştırabiliriz. Türkiye, Şeker Bayramlarını eskisi gibi kutlamaktan vazgeçtiği için mi bir türlü Batıyı yakalayamadı? Yoksa, hâlâ Şeker Bayramını kutlamaya sürdürdüğü için mi?
Bu karmaşık tarihi mekanizmaların analizi çok zor. Ekonomiyi ahlakın, ritüelin ve dolayısı ile geleneklerin dışında bir süreç şeklinde algıladığımız ölçüde, bu sorulara cevap bulmak kolaylaşıyor. Ancak, insanoğlunun son iki yüzyıllık sanayileşme ve gelişme deneyimine bakınca, kolay cevapların sonuçları hiç de tatmin edici durmuyor.
Türkiye insanı kendi kimliğini ararken, mutlaka gelenekleri ile modern teknoloji arasında yeni bir sentezi de üretmek zorunda. Sentezin kurucu unsuru demokrasi olacak. Bir özgürlükler rejimi ancak ve ancak güçlü ahlaki değerlerle donatılmış bireyler üstüne inşa edilebiliyor.
Değişimle gelenek arasındaki çelişki, değişimin içselleşmesi ile bitiyor. Taklidin bittiği yerde modernlik ve çağdaşlık başlıyor. Bilimde, sanatta, kültürde, ekonomide dünya standartlarını tutturunca, Şeker Bayramı’nı da eskisi gibi kutlayabileceğiz.
Okuyucularımın mübarek bayramını kutluyorum.”