2011’de tahmin yok
.
Gazetede köşe yazısı yazmaya Şubat 1994’de başladım. 1995’in ilk yazısında giren yılla ilgili beklenti ve tahminlerimi verdim. Sonra gelenek deyip her yıl devam ettim. Demek ki bu 17’nci yılbaşı yazım oluyor.
Arşive döndüm. Bütün yılbaşı yazılarını okudum. Bazı yıllarda ekonomik konjonktürün belirsizliklerini vurgulamışım. Birden fazla senaryodan söz etmişim. Gene de temel ekonomik göstergeler için nokta tahminler vermekte bir mahzur görmemişim.
Gidişatı hiç kestiremediğim yıllar da var. Bunlardan ikisi hemen öne çıkıyor. Zaten biliyordum ama yeniden okuyunca gene canım acıdı. 2001’de krizi, 2006’da hızlanan büyümeyi tümü ile ıskalamışım. Ters köşede kalmışım.
Neden bu girişe ihtiyaç duydum? Çünkü 2011’le ilgili tahmin yapmakta çok zorlanıyorum. Aslında iki haftadır uğraşıyorum. Çok sayıda senaryo yazdım. Ama belirsizlik duvarını bir türlü aşamadım. Boşa koydum, doluya koydum, olmadı.
Dış açık ve kur açmazı
2011’in bazı göstergelerini genel ifadelerle tanımlayabiliyoruz. En kolayından başlayalım. Büyüme yavaşlar. Bunu söylemek için iktisatçı olmak gerekmiyor.
Sadece baz etkisi bile büyümeyi yüzde 8’in altına çekecektir. Tersini önerene raslamıyoruz.
Nisbeten kolay bir gösterge ile devam edelim. Enflasyon yatay seyreder. Maliyet şokları olabilir. Olursa manşet enflasyon dalgalanır. Ancak talep kökenli enflasyonist baskı ihtimali gözükmüyor. İktisat politikası gündemini çok meşgul etmesini beklemiyorum.
Sonrasında işler karışıyor. Çünkü 2011’in fevkalade kritik iki göstergesine geliyoruz. Aslında aynı olayın iki farklı görünümüdür. Sanırım tahmin ettiniz. Dış açık büyür mü yoksa küçülür mü? TL değer kaybeder mi yoksa kazanır mı? Belirsizliği iki nedene bağlıyorum.
Biri dış açığın 2010’da 50 milyar dolara tırmanmasıdır. Üstelik kısa vadeli kaynaklarla karşılanmıştır. Sorun açıktır. 2011’de daha büyük (65 milyar dolar?) dış açığa fınansman bulunur mu? Kararı mali piyasalar verecektir.
Diğeri yeni iktisat politikasıdır. Ana hedefi TL’nin değer kazanmasına karşı mücadele etmektir. Başarılı olur mu? Bilinmiyor. Olursa TL değer kaybeder. İthalat artışı yavaşlarken ihracat artmaya başlar. Dış açık küçülür. En azından sabit kalır. Ya başarısız olursa?
Kırılma noktası mı?
Neyse, lafı fazla uzatmayalım. Sanırım derdimi anladınız. Türkiye ekonomisi 2009 krizinden çabuk ve kolay çıktı. Ancak bunu iç talep kökenli eski konjonktürü yeniden tedavüle sokarak gerçekleştirdi.
2011’in temel belirsizliği buradadır. Eski model 2011’de de sürdürülebilir mi? İki soru öne çıkıyor. Bir: mali piyasalar izin verir mi? İki: iktisat politikaları daha dengeli bir modele intizamlı geçişi sağlayabilir mi?
Açıkcası, bu soruların cevaplarını bilmiyorum. İçimden bir ses 2011’in eskiye benzemeyeceğini, son on yıla damgasını vuran konjonktürün kırılacağını söylüyor. Ama sezgilere dayanarak nokta tahmin yapmaktan korkuyorum.
İşin özü budur. Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yermiş. Ben de dersimi aldım. 2011’e tahmin yapmadan giriyorum.