2008 mali krizi
.
Yılın bitmesine gün sayıyoruz. Yaşanan küresel mali krizin 2008’i tarihe kötü bir yıl olarak geçireceği artık kesinleşti. “Tüm krizlerin ağababası” demiştik (30/10/08). Kalan dört yazının özetlemeye yeteceği şüphelidir. Ayrıca Türkiye’yi de değerlendireceğiz.
Genel kabul gören bir gözlemle başlayalım. Dünya ekonomisi geçtiğimiz ekim ayında kelimenin tam anlamı ile bir mali felaketin sınırına geldi. Bir süre için gelişmiş ülkeler mali sistemlerinin tümü ile çökmesi riski ile karşı karşıya kaldılar.
Başta ABD ve AB olmak üzere, tüm gelişmiş ülkelerde merkez bankaları ve hükümetler acil önlem aldı. Mali kesimdeki kanamanın durdurulması için çok büyük miktarlarda kamu kaynağı aktarıldı. Şirketler kurtarıldı. Faizler indirildi.
Yapılanlar mali kesimde hasarın denetim altında tutulmasını şimdilik sağlamış duruyor. Ancak sorunların reel ekonomiye yansımasını engelleyemedikleri biliniyor. 2008’in ikinci yarısında küresel ekonominin resesyona girdiği konusunda tereddüt yok.
Küresel “saadet zinciri”
Bütün bunlar neden oldu? Krizin ilk işaretlerinin belirmesinden bir yıl önce, 2006 ortasından itibaren dünya ekonomisinde biriken ciddi reel dengesizliklere dikkat çekmeye başladım. İntizamlı ya da intizamsız, bir düzeltmenin kaçınılmaz olduğunu vurguladım. Düzeltme ancak dengesizlikleri doğru teşhisle anlaşılabilir. Kendimi tekrarlama pahasına analizin kısa bir özetini vermek istiyorum. Basitleştirmek için iki büyük küresel oyuncu, ABD ve Çin üzerinden anlatacağım. Dış açık veren ve dış fazla veren şeklinde genelleyebilirsiniz.
Çin zengin ülkelerle arasındaki farkı çabuk kapatmak, yüksek verimli istihdam olanaklarını en kısa sürede yükseltmek istiyor. Çözümü ihracatla büyümede görüyor. Bu ise daha çok üretirken iç tüketimini artırmamak anlamına geliyor.
Bir sorunu var. Hızla artan üretimine alıcı bulması gerekiyor. Artan üretimini kime satacak? Çin ancak bir başka ülkenin ürettiğinden fazla tüketmesi halinde ihracatla hızlı büyüyebilir. Yani Çin’in üretim fazlası kadar ABD’nin tüketim fazlası olmalı.
Devreye ABD’nin giderek daha fazla risk alan mali sistemi ve onu destekleyen gevşek para politikaları giriyor. Bol likidite ve ucuz kredi, ABD’de başta konut tüm varlık fiyatlarını uçuruyor. Böylece eninde sonunda patlayacak bir “saadet zinciri” oluşuyor.
Çin ihracat için üretiyor, dış fazla veriyor, dolarları ABD Hazine bonosuna yatırıyor. ABD mali sistemi bu dolarları özel kredilere dönüştürüyor, servetler ve harcamalar artıyor, dış açık büyüyor. Bu güzel rüya ilelebet sürecek gibi duruyor.
Panik ve çöküş
Mekanizmanın mali bilançolara yansımasına bakalım. Çin Merkez Bankası’nda ABD Hazine bonoları birikiyor. Ya ABD mali kuruluşları? Onların bilançolarını başta konut, özel kesimin değeri şişmiş varlıkları dolduruyor.
Gerçekle yüzleşme anı geldiğinde, şişen varlık değerleri inişe geçiyor. Mali kuruluşların yazdıkları zararlar özkaynaklarını eritiyor. Ekim ayında panik başlıyor. Gerisi biliniyor. Bilançolar küçülüyor, kredi hacmi daralıyor, talep ve üretim düşüyor vs. vs.
Mali kriz aslında reel dengesizliği üreten sistemin çöküşüdür. Bir anlamda sistemin içinden yeşeren çözümdür. Şu ya da bu şekilde ABD ve Çin’in üretim-tüketim dengesini yeniden ve bu kez doğru kurmaya zorlanmasıdır.
Reel dengesizlik nasıl düzelir? Çin daha az üretir ya da daha çok tüketir ABD daha az tüketir ya da daha çok üretir. Krizin bundan sonraki seyri yeni dengeye nasıl gidileceğine bağlıdır. Yerim bitti. Devam edeceğim.