Yılbaşı gecesi nasıl ölümden döndük?
.
“Ve hayat devam eder,
Tamamlanmamış bir şiir gibi.”
Yeni yılın ilk yazısında sizlere umuttan, mutluluktan ve gelecek güzel günlerden bahsedecektim.
Öyle planlamıştım.
Harika geçen yılbaşı gecesini anlatacaktım.
Öyle düşünmüştüm.
Hayatta planların beş para etmediğini çoktan öğrenmiş biriyim oysaki.
İyi düşününce iyi olur sanmıştım yine de...
Ne kadar kötü olabilirdi ki?
Bu kadar kötü oldu.
Manyağın teki, aldı eline makinalı tüfeği, bastı Reina’yı.
Yeni yıla eğlenerek girmek isteyenleri gözünün gördüğü elinin yettiği yerde canlı bırakmayacak şekilde taradı.
39 ölü çıktı o gece Reina’dan.
Güvenlik görevlileri, garsonlar, turistler...
Öldü insanlar.
Günahsız insanlar öldü.
O fotoğrafları gördünüz mü?
İyi bakın.
O gece Reina’da insanların hayata karşı kalan son umudu öldü.
Ben bu satırları yazarken, katil hala bulunamamıştı.
Katliamı gerçekleştirdikten sonra, mağdur müşterilerden biri gibi çıkıp gitmişti çünkü mekandan.
Umarım bu yazı yayınlanana kadar bulunur.
Umuyorum, bulunur.
Öte yandan...
Sosyal medyanın, özellikle Twitter’ın artık bildiğiniz boş laf çöplüğüne döndüğünü belirtmek istiyorum.
Millet aklına geleni yazıyor, eline geçeni paylaşıyor.
Kafasına göre ahkam kesiyor, anlamadan görüş bildiriyor, küfrediyor, hedef gösteriyor.
Ölenlere üzülmeyenler bir yanda, iyi ki öldüler diyen manyaklar diğer yanda duruyor.
Büyük bir şuur kaybı yaşanıyor sosyal medyada.
Herkes Twitter aktivisti, siyasetçisi olmuş.
Bunu kendine bir görev belleyen, oradan muhalefet yapmayı seven, boş zamanı çok arkadaşlar da var...
Üç tweetlerini arka arkaya okuyun, inanın dedikleri birbirini tutmuyor.
Demiyorum ki biri gelip bunu sansürlesin, insanların ifade özgürlüğü engellensin...
Herkes düşüncesini paylaşsın elbette...
Varsa gerçek bir düşüncesi...
Provokasyona mahal vermeden, aklın ve vicdanın süzgecinden geçirerek...
Özgürce.
Tek mesele, düşünüyormuş gibi görünmek için paylaşımda bulunanlar.
Aslında kafasının hiç basmadığı konularda bir şeyler söylemeye çalışırken ortalığı bulandıranlar, zırvalayanlar.
Kahve emmisi gibi, oradan buradan duyduğu cehaleti, sosyal medyada satmaya çalışanlar.
Gereksiz duyarlılık çabasına girip artistik patinaj çekenler...
Samimiyetsiz üzüntü paylaşımlarında bulunup ertesi gün selfie paylaşanlar.
Bir frenleyin kendinizi.
Bir düşünün o paylaştığınız, o kaos ortamında, o acının içinde kimin işine yarayacak.
Bir kafa yorun faydalı mı söylediğiniz söz.
Hele ki Twitter gibi herkese açık bir mecrada, durduk yere infial yaratmak, birilerini birilerinin üzerine saldırtmak hoşunuza mı gidecek?
Bu durumun size ve dünyanın kalanına ne faydası dokunacak?
Bir düşünün.
Sonra yazın, sonra paylaşın.
Yeni yıla saatler kala şunu yazdım Twitter’a:
“2017'de gereksiz konuşmayın. Çok konuşmayın. Gerektiği kadar konuşun. Gerektiği yerde susmayın. İnsanlığın en büyük sorunu bu bence.”
İnsanlığın boş konuşanlardan, gerektiği yerde susanlardan başka bir derdi yok.
Bütün problemler boş konuşanlardan ve gerekli yerlerde susanlardan çıkıyor.
Başka da bir şey değil.
YILBAŞI GECESİ ÖLÜMDEN DÖNDÜK
Tüm bunları bir kenara koyalım, şimdi size kendi yılbaşı gecemi anlatayım.
Her yıl olduğu gibi, bu yıl da annemlere, plaja, aile yemeğine gittim yılbaşı için.
Öğle saatlerinde babam aldı beni.
Ailece keyifli bir yemek yedik.
Tombala oynadık.
Yeni yıla birlikte girdik.
Ancak bu sene, 12’den sonra arkadaşlarımla olmak istedim.
Babamdan rica ettim, yarım gibi çıktık evden.
Kızkardeşimle birlikte beni karşıya bıraktılar.
Tam 01.00’da köprüden geçtik.
Kardeşim aşağı bakıp “Baksana bir tek Ortaköy kalabalık herhalde” dedi.
Yollar o kadar boştu ki, 25 dakikada Teşvikiye’ye vardık.
Yollar o kadar boştu ki, babamlar 20 dakikada plaja geri döndü.
Üzerimi giyindim ve 01.15’te evden çıktım.
Nişantaşı’nda her zaman gittiğim mekana gidip arkadaşlarımla buluştum.
Ve 10 dakika sonra haberi aldık.
Reina’nın kapısı taranmış...
Twitter’a girdik.
Her kafadan bir ses çıkıyor.
Biri mafya hesaplaşması yazmış.
Öbürü bomba atılmış diyor...
Biri üç kişi basmış, öbürü beş kişi diyor...
Biri 400 ölü var diyor, öbüyü 60...
Kim ne diyor belli değil.
O kadar belli değil ki, yarım saat sonra, o an içinde bulunduğumuz kulübe de saldırı olduğuna dair haberler gelmeye başladı.
Ulan içerideyiz, bir sıkıntı yok...
Kapıya çıktık baktık...
Yok öyle bir şey.
Sadece güvenlik önlemleri arttırılmış.
Kapıya akrep getirilmiş, olay çıkmasın diye polis yığılmış.
Cadde her ihtimale karşı trafiğe kapatılmış ki bir şey olmasın.
Buna rağmen güvenlik önlemleri gereği müzik erken saatte susturuldu.
Zaten kimsenin eğlenecek hali kalmamıştı.
Kulüpten çıktık.
Dört kişi, bir üst caddeden taksiye bindik.
Ve Işık Lisesi’nin köşesinden dönerken, içinde bulunduğumuz taksi savruldu.
Aşırı derecede alkollü bir sürücü Mercedes’iyle içinde bulunduğumuz taksinin önünü aldı götürdü.
Ardından bastı gitti yanımızdan.
Allahtan bindiğimiz taksi son derece yavaş gidiyordu da hala hayattayız.
Yoksa tam ortadan biçecekti herifçioğlu bizi.
Arka koltukta üç kişi oturmamız da hayatımızı kurtardı diyebilirim.
Yoksa o hızlı çarpmanın etkisiyle birimiz camdan fırlamıştık.
Nitekim önde oturan arkadaşımız kafasını sağa sola çarptı.
Kaçan sürücü aracı Citys’in önüne bıraktı ve toz oldu.
Taksiden indiğimizde hala hayatta olduğumuz için şaşkındık.
Titriyorduk.
Şoktaydık.
Hayattımda iki kez trafik kazası gördüm.
İlkinde 20 sene evvel amcam Antalya’da bizi havalimanından babamın yeni arabasıyla almıştı.
Önümüzden giden kamyon, yerdeki rögar kapağını fırlattı.
Önde oturuyordum.
Kapak hızla bana doğru geliyordu.
Sonra ne olduysa oldu, arabanın ön tarafındaki ızgaraya saplandı dev kapak.
Ölmedim.
İkincisi de buydu.
Hem de böyle bir gecede...
Ne gece ama?
Allah beterinden saklasın ne diyeyim.
Görecek günümüz varmış demek ki.
Hala hayattayız.
Buna da şükür.
O değil de ben kelle koltukta yaşamaktan çok yoruldum ya...
Siz yorulmadınız mı?
Ve yine de, her şeye rağmen, satırlarıma burada son verirken,
Dışınızdaki kötülüğün içinizdeki ışığı karartmasına izin vermeyin demek istiyorum sizlere.
Yaşıyorsak, bir nedeni var...
Yaşıyorsak, daha yapacak işlerimiz, görecek güzel günlerimiz var.
Hayata inanmaya devam.
Mutlu, umutlu, kazasız belasız yıllar olsun.
İyi şeyler olsun.
İyi-şeyler-olsun.
Maillerinizi bekliyorum.