Ve bir zamanlar sevdiğim çocukların hepsi eski fotoğraflarda güzel...
.
"Biz seninle birbirimize öylesine iliştirilmedik çünkü. Bir sebeple bir yerde kesişti yollarımız." -Vurgun Yiyenler
Anaokulu günlerimi hiç unutamam.
Annem anaokulu öğretmeni olduğu için resmen boşu boşuna üç sene takıldım anaokulunda.
Maksimum bir tane arkadaş edindim.
Üç tane çocukla flört ettim.
Bir tanesine aşık oldum.
Tahminim, aşk çocuğu olmamdan kaynaklı dünyayı bebeyken bile hoşlandığım, aşık olduğum çocuklar üzerinden izleyişim.
Hatırladığım çocuklardan biri Selim.
Neredeyse hiç konuşmayan içine kapanık bir tipti.
İlişkimiz aşktan ziyade asosyal iki çocuğun sınırlı kısıtlı iletişimiydi.
Güzel çocuktu ama...
Selim'e ne oldu bilmiyorum.
İyidir inşallah.
Ertesi sene Ertürk geldi.
Ufak tefek sevimli bir çocuktu.
Ama çok net hatırlıyorum onda ilgimi çeken şey üstün zekalı olmasıydı.
Daha beş yaşında okuma-yazma biliyordu şerefsiz.
Bir de neşeliydi.
Beraber aptal aptal eğleniyorduk.
En iyi arkadaşımdı da aynı zamanda.
Yazmayı ondan öğrendim.
Okumanın büyük bir kısmını da beraber çözdük.
Üzerimde hakkı yok diyemem şimdi.
Allahı var.
Bir gün ihtirasıma hakim olamayıp annesinin karşısına dikildim.
Bakın, ben beş yaşında bile ne istediğini bilen biriydim.
Annesi ilkokul öğretmeniydi ve annemin arkadaşıydı.
Yan okulda çalışıyordu.
Öğle aralarında anaokuluna damlıyordu.
"Gülbahar Örtmenim" dedim ellerim belimde.
"Efendim Arzumcum" dedi.
"Ben Ertürk'le evlenmeyi planlıyorum. Ne düşünüyorsunuz?"
Kadın koca bir kahkaha atıp "Ona büyüyünce bakarız" dedi.
"Yeeeeaaa?" dedim öfkeyle. "Öyle miiiiy?"
"E yani..." dedi.
"İyi" dedim. "Siz bilirsiniz. Valla milli piyango gibi kızı kaçırdınız. Bu saatten sonra gel alalım deseniz gelmem."
Ciddiye almadı tabii.
Ertürk'le ilişkimiz ciddi bir darbe aldı ama.
Anında soğudum çocuktan.
Bitirdim arkadaşlığımızı.
Madem benim olmayacak, ne olursa olsun dedim herhalde.
Ne bileyim.
Benim olan şeyleri ne kadar çok seviyorsam, benim olmayan şeyleri de o kadar sevemiyorum.
Ertesi sene Ertürk ikinci sınıftan ilkokula başladı.
Ben ufak tefek olduğum için ilkokulun ana sınıfına.
Bu sefer de babamın arkadaşının oğluna aşık oldum.
Mesut.
Hayatımda gördüğüm altı yaşındaki en güzel çocuktu.
Resmen ölüyordum oğlan için.
O da bana boş değildi elbette.
Bir yılanlık yapıp sınıf müsameresinde Pamuk Prenses rolünü kaptım.
Prens rolünü de tabii ki Mesut'a kaktırttım.
Ne demek?
Biri beni öpecekse Mesut öpecekti.
Daha altı yaşındaydım.
Ve şimdi anlıyorum ki en az Hürrem kadar yılandım.
Ancak müsamereden bir hafta önce ilk öpücüğü başkasına kaptırdım!
Cebren ve hile ile öpüldüm!
Bu Ertürk oğlanının kuzeni Ozan, sınıfın ortasında laps diye dudaklarıma yapışıp öptü beni!
Altı yaşında çekilir travma değil canlarım.
Ben Mesut'a, o bana aşıkmış meğer.
(Altı yaşında girdiğim aşk üçgenine bak!
Ben yazar olmayayım da kimler olsun?)
Planlarım alt üst oldu.
Sevgilim Mesut rencide olmuştu.
Ancak kalbimin sahibi oydu.
Durumu anlayışla karşıladı herhalde.
O da sessiz sedasız bir çocuktu.
Kabullenmese de tepki verebileceğini sanmıyorum.
Neyse müsamerede Mesut beni annelerimizin önünde öptü.
İlişkimiz resmiyet kazandı.
(Gerçi annem o müsamereye o kadar geç kalmıştı ki öncesinde uzun bir süre ağladığım için öpücüğün filan manası kalmamıştı. O da ayrı mesele.)
Birkaç ay sonra okul tatile girdi.
Sonra ilkokula başladık.
Mesut'tan bir daha haber alamadık.
Ertürk'ün annesi okulda müdür yardımcısıydı.
Benim oğlunu isteme hikayemi beni her görüşünde anlatırdı.
Bu hikayeye bayılırdı.
Bense sinirden yumruklarımı sıkardım.
Sonra şehir değiştirdik.
Sonra hayat değişti.
Elbette ki ben Ertürk'ü değil ama Mesut'u hep hatırladım.
Ertürk meselesi başarısız bir kalkışma olarak kaldı hayatımda.
Otuz yaşını geçtim hala ailede en çok gülünen hikayedir.
O zaman hiç komik değildi.
Ama artık ben de gülüyorum tabii.
Komik bulduğumdan değil, daha o yaşta ne kadar net olduğumu görüp kendimle gurur duyduğumdan.
Geçen gün annem Instagram'dan mesaj atmış birinin fotoğrafını.
Dedim yanlışlıkla attı herhalde.
"Anne bu kim?" diye sordum.
"Anaokukunda anasından istediğin oğlan" dedi.
"Heaa... Anası bence şimdi pişmandır. Ve ne kadar haklı çıktığımı düşünüyordur" diye ekledim.
Çocuk yarı kel kalmış. Çocuk evlenmiş. Allah mesut etsin.
Mesut'a ne oldu?
Allah bilir.
İnşallah da saçları yerindedir.
Okul öncesi eğitim de dahil olmak üzere ilk ve orta öğretim hayatım boyunca hoşlandığım, flört ettiğim çocukların tamamı kel kaldı büyüyünce.
Ama şimdi meselemiz bu değil.
Bunu sonra düşüneceğim.
("Frankly my dear, i don't give a damn!")
Bu konuya nereden geldik?
Hah...
Kızkardeşim ay sonunda evleniyor.
Ve Antalya'ya yerleşiyor.
Şu sıralar müstakbel gocasıyla evlerini döşüyorlar orada.
Geçen gün beyaz eşya almışlar birinden.
Annem bir şeyler anlattı ama "Bilmem ne amcanın oğlu, bilmem kimin kızı" muhabbetleri aklımda zerre kalmadığı için "He he" diyip kapattım telefonu.
Sonra geçen gün Facebook bana birini önerdi.
Ayşen'in anaokulu arkadaşı.
(Birkaç ay önce de evde orta birde İngilizce dersinde çizdiğim aile ağacını buldum.
Kızkardeşimin Nuh Nebi'den önceki en yakın arkadaşılarının adını o kadar net hatırlamam bundan.)
"Amanın!" dedim.
Ayşen'in anasınıfındaki en yakın arkadaşları evlenmiş!?
Sonra annemi aradım.
Bunların hepsinin öğretmeni annemdi sonuçta.
"Anne" dedim. "Böyle böyle mi oldu?"
"Oldu vallahi" dedi.
"Ama o çocuk o kıza bakar bakar iç çekerdi zaten... Çok severdi onu. Başka severdi. Bak onun için tüm hayatını değiştirdi" diye ekledi.
Tam ikisinin birlikte nasıl inşaat şirketi kurduklarını, mobilya mağazası zincirlerini filan anlatmaya başlamıştı ki...
"Anne" dedim. "Kapat. Şüvan duygusallaştım. Çok romantik değil mi? Çocuk ilk aşkıyla evlenmiş... Vay be! Sonra biz böyle şeyler yazıyoz, gerçekçi değil diyorlar."
"Hea romantik. Ertük'ü arayayım mı?" dedi Allahsızca.
"Ulan anne, ben neyin derdindeyim, sen neyi kovalıyon belli değil!" demek istedim,
"Ben o kadar romantik değilim" dedim.
Aslında öyleyim.
Hayatım boyunca tam bir şapşal gibi sonsuz aşka inandım.
Yine de inanırım.
Ve onun gerçek olduğunu gördüğüm anlarda mutluluktan ağlarım ben afedersiniz.
Ne ağlamayacağım?
Hep yaşama sevinci bunlar.
Ama bütün romantikliğime rağmen gidip anaokulundaki aşkımla evlenmem.
Bu gerçekliğime ters düşer.
Çünkü...
Dünya başka bir dünya.
Ben hala aynı ben.
Ve bir zamanlar sevdiğim çocukların hepsi, eski fotoğraflarda güzel.
Duamız belli:
Aşkla, inançla, güçle
Sevgiyle!
Yallah ya habibi!