Manzaraya düşüp ölmek
.
"Marifetini kullanmazsan, o seni kullanır." -Ursula K. Le Guin, Marifetler
Manzaraya düşüp ölmek istiyorum.
En çok uçakta giderken mesela...
Camdan aşağı bakıp boşlukta süzülmek istiyorum.
Yere inene kadar parçalanmamış bir yerim kalmayacak diyelim Olsun, ben onu da denemek istiyorum.
Çocukken sık sık bir uçurumun kenarında durduğum rüyalar görürdüm.
Uçurumun kenarındayım, bir sebeple atlıyor ya da düşüyorum.
Ve uçmaya başlıyorum.
O ne özgürlük.
Biraz büyüyünce arabayla boş bir yolda giderken görmeye başladım aynı rüyaları.
Araba gitmiyor.
Ayaklarımla götürüyorum.
Taş devrindeki gibi.
Ve sonra havalanıyor o araba.
Uçuyor.
Uçmak, ne büyük özgürlük hissi.
İnsanın yaradılışının bir şeylerin üzerine kurulduğuna inanıyorum ben.
Benim için sınırları zorlamak kendi varlığımın testi.
Dünyada nefes aldığımın ispatı.
Geride bıraktığım parmak izi.
Ehliyetini o gün almış birinin arabasına binerim ben.
Ölmekle ilgili bir sorunum yok çünkü.
Ölmek gözümü korkutmuyor.
Bu da beni ölümsüz yapıyor.
Dünyanın en akıl almaz, en denenmemiş aracını ben denerim.
Göz göre göre böceklerle kaplı bir suya girerim.
Burnumun dibine kadar sokulmuş yılana gülümser geçerim.
Bunlar beni hayatta tutuyor.
Garip huzur anları biriktiriyorum evrende.
Yanımda kimin olduğu, ne söylediği, ne hissettiği önemsiz.
Tek önemli olan benim o anda Benim ne hissettiğim.
Çocukken geceleri balkonda oturup boş boş yıldızlara bakardım.
Boş boş.
Hayalsiz.
O hayalsizlik anları, bu dünyadaki huzur anları benim için.
Bir gün her şeyi unutacak olsam bile o anları hatırlayacağım kesin.
Çok iyi hissettiğim bir gecede kaç kadeh içtiğimi hatırlamam mesela.
Ne yaptığımı unuturum.
Neredeyim, neden oradayım...
Tek hatırladığım ne hissettiğim olur.
Ben hissettiğim şeylerin esiriyim.
Sonra ne zaman kötü hissetsem, o iyi hissettiğim anları anımsayıp sakinleştiriyorum kendimi.
İşler güçler çok mu sıkıştı? Hemen çekiyorum yazdan bir kare, oturuyorum içine...
Kar yağsa bile üşümüyorum böylece.
Yağmur ıslatmıyor beni İnsanların hepsi sevimli.
Ben o anın içindeyim.
Manzaraya düşüp ölüyorum muhtemelen.
Cesedim soğumadan doğuyorum yeniden.
Herkes gibi.
Uykunun yarı ölüm olduğunu bilen herkes gibi...
O manzaradan doğuyorum ben.
Nerede olduğum hiç mühim değil artık.
Bir yerdeyim.
Kayıbım.
Ve bulunmak istemiyorum.
Hiç kaybolamadım ben.
Çok denedim.
Hiç kaybolamadım.
Kaybolabilen insanlara hep özendim.
Keşke ben de bir gün bakkala diye çıkıp eve hiç dönmeseydim.
Öyle büyük bir sorumluluk var ki içimde, kendime dair, dünyaya dair...
Sanki kaybolursam sistem çökecek, Sanki ben olmazsam dünya içine göçecek gibi...
Elbette ki, bunlar yarım aklın kendine vazife bildikleri.
Günü geldiğinde, ölüp gittiğinde ne sen kalıyorsun, ne sistem, ne de dünya halbuki.
Bu yüzden ben, Sıcak bir akşamüstü Manzaraya düşüp ölmek istiyorum.
Ve yeniden başlamak istiyorum, Tanrı'nın dekorunun başladığı yerden.
Şiiri bir kenara koyacak olursak eğer Ve günaha girmeden yaşamayı seçeceksek, Size tavsiyem, boş boş bakın o manzaraya.
En boş aklınızla.
O manzarayı çalın.
Düşünmeden.
Ve içinde kendinize yer açın.
İçinizde iyi anlara, iyi hislere yer açın.
Böylece her sabah yeniden doğmayı, yeni anlar yakalamayı garanti altına alın.
Şu hayatta garanti altına alabileceğiniz tek şey bu.
Şu hayatta güzel ya da çirkin, aptal ya da zeki, ne olursanız olun, yaratabileceğiniz tek mucize, tek süper gücünüz bu.
Ursula K. Le Guin "Marifetler"de der ki "Marifetini kullanmazsan, o seni kullanır." Marifetinizi kullanın.
Gücünüzün esiri olmaktansa gücünüzle kendinize güç katın.
Şu hayatta tek intiharınız manzaraya düşüp ölmek olsun yani.
Ölümün bile ölümsüz olanını yaratın.
Mutlu hafta sonları.