Kalpte yer bulamayan prematüre aşklar külliyatı
.
Gelen mesajların, yoğun ısrarların ve sorulan onca sorunun neticesinde karşınızdayım sevgili gönül dostlarım. Bazı geceler, özellikle kadın okuyucularımdan ilişkilerle ilgili öyle çok mesaj alıyorum ki, kıyametin içten içe koptuğuna olan inancım perçinleniyor. Aslında kıyamet kopmuyor. Dünya değişmiyor. Yer yerinden oynamıyor. Herkes günün ve çağın gerekliliği olarak aynı sorunlardan mustarip. Gerek insan ilişkilerinde, gerekse ikili ilişkilerde, şehir ve dönem neyi emrediyorsa onu yaşıyoruz hepimiz.
Bugüne dek romanlarımda, kente ve kentteki insan ilişkilerine ayna tutmaya çalıştım. Kuş üstüne tüy dikmek değildi yapmaya çalıştığım, hepimizin gördüğü, yaşadığı şeyleri edebiyat yoluyla, yalnız değilsin başlığıyla yine okuyucuya aktarmaktı. Süper Über’de, Bitli Pileyboy’da, 99 Yazı’nda daha eski okurlarım için Aşkın 8 Kusuru’nda anlatmaya çalıştığım şeydi bu. Şimdi bu konsepti daha yaygın bir hale getiriyor ve haftada iki kez A NOKTASI başlığı altında eşeliyoruz beraber. Bu yolda görüşleriniz benim için çok önemli. Peşinen belirtmek isterim ki arzumuzunatolye@gmail.com adresinden maillerinizi beklemekteyim. Hikayelerinizi uzun uzun anlatabilirsiniz artık. Ve o çok merak ettiğiniz, cevabını öğrenmek istediğiniz soruların karşılığını A NOKTASI köşemizde bulabilirsiniz. Bunun hem sizler, hem de benim için efektif bir çalışma olacağına inanıyor, Merkür retrosuna inat ilk yazımı şu güzel günde, sizere arz ediyorum. Keyifli okumalar.
“Bir gerçek sadece var olmalı.
Bu şekilde kullanılmamalı.
Seni seviyorum diyelim…
Bu bir neden midir yoksa silah mı?”
Margaret Atwood
Okuyanlar bilirler, Bitli Pileyboy’da temel hikayemiz, 18 yaşından beri birlikte olduğu kocasını, 30’unda boşayıp aşkı aramaya çıkan gariban Ayda’nın başına gelenler üzerine kuruludur. Yan katmanlarda, dost kazığı, piyasa yılanlığı gibi dertlerle yüzleşen Ayda, inadına ve her şeye rağmen aşkı aramaya devam etmektedir. Kitap da bulduğunu sandığı yerde biter zaten. Bulduğunu sandığı diyorum. Çünkü… Aslında… İşler geçen yıllarda çok ama çok değişmiştir.
90’larda ilk ergenliğimizde, 2000’lerde ilk gençliğimizde dünya böyle bir yer değildi. O zamanlar insan gibi, başı sonu belli ilişkleri yaşardık yani. Mesele ilişki yaşamak ya da yaşamamak değildi. Mesele doğru insanı bulmaktı. Oysa büyüyünce… İşler çığrından hunharca çıkıyor sanki. 30’ları gördüğümde dünyaya tersinden bakmaya başlayacağımı söylemişti birileri. Kimlerdi onlar bilmiyorum. Ama doğru söylediklerinden eminim. Zamanla, bütün hayaller rafa kalkıyor. Gerçek, pervasız bir şiddette yüzünüze çarpmaya başlıyor. Günlük hayat sıkıntısı değil tek kastettiğim. Şehirde yaşamanın verdiği büyük imkansızlıklar da var aramızda. Ya bir gruba dahil olup oradan çöpleneceksiniz ilişki bazında ya da imkansızı arayacaksınız. Çünkü artık iki kişinin bir araya gelmesinin önünde, iki kişilik engellerden fazlası var. Sosyal blokajlar, zamansızlıklar, mekansızlıklar, statü farkları, para, ilk kim arayacak kaygıları derken… Hooop! “Alengtürük alıyorum ama kaçaktan BEDAŞ fatura kesiyor örtmenim!” Bir türlü tamamına eremiyor muratlar. Kalbe giremeyen kaçak aşklar, yarıda kalan sevişmeler, rafa kaldırılan duygular ve vurkaçlarla geçiyor ömrümüz. Skor tabelasında herkes yalnız.
Oysa herkesin aklında Turgut Uyar dizeleri gibi, Edip Cansever gibi, Sabahattin Ali gibi sevmek miti var. Kadınlar sonsuz aşkı ararken, erkekler “hanımı” olabilecek ilahenin peşinde… Ya seve seve ya öpe öpe… Binlercesinin üstünden atlaya atlaya varılmaya çalışılan hedefler sonsuzluğa ve imkansızlığa ulaşıyor. Şehirde herkes yalnız uyuyor. Yanlarında biri varken bile. Sanırım en acıklısı da bu. O birilerinin uzun süre yerlerini muhafaza edememe hali.
Peki bize ne oluyor? Ne arıyoruz? Derdimiz, belamız ne? Yoksa Allah hepimizin belasını toplu yalnızlıkla mı ödetiyor? Kötü karmalar, soğuk yataklar olarak mı geri dönüyor hayatımıza? Elbette ki hayır canlarım. Elbette bir şeyin borcunu, zekatını ödemiyoruz. Zamanın ruhunu yaşıyoruz sadece. Ve zamanın ruhu ölü. Yaşatmıyor bizleri. Barındırmıyor aşkı bünyesinde.
Bir yandan herkes büyük mutluluk pozları verirken sosyal medya çerçevesinde, öbür yandan kimsesizleşiyor dünya. Sosyal medya üzerinden başlayan yalandan hoşlanmalar bir araya gelince silinen imajlara dönüşüyor. Hakkında hiçbir şey bilemediğin, birkaç resmini görüp beğendiğin birine ilgini ne kadar koruyabilirsin ki neticede? Ha bir de sorsan kimse ilişki istemiyor… İlişki istemiyor değil onlar, seninle ilişki istemiyorlar. Vakitlerini öldürmek istemiyorlar. Ölü yatırım yapmak istemiyorlar. Verdikleri aldıklarına değecek mi bilmek istiyorlar. Emin olmak istiyorlar. Ve belki de ne istediklerini bilmiyorlar. İşin aslında insanlar, kendilerine yakın bir şey bulduklarında kaçırmak istemezler çünkü. Bu noktada da kendini nasıl paketlediğin belirliyor her şeyi… Aslında işler sanıldığından karmaşık… Şöyle ki…
Normal şartlarda iki insanın birbirinden hoşlanması için aynı ortamda bulunması, aynı sosyal havayı soluması gerekiyor. Oysa farkındaysanız, artık durumlar böyle yürümüyor. Biriyle tanışmak için onun çevresinde bulunmanız gerekmiyor yani. Birkaç seri instagram laykı, eliniz yüzünüz azıcık düzgünse sizi doğrudan hedefe götürebiliyor. Oradan da hooop yatağa. İnsanların sabrı yok. Alacakları malı evvela görmek istiyorlar. Birbirleri için çaba sarf etmek istemiyorlar. Diyorum ya… Bunu bireysel algılamayın. Konuya tek taraflı da bakmayın. Buna mukabil şunu da hatırlayın karşınızdakine ne veriyorsanız onu alıyorsunuz. Dünyanın temel alma-verme dengesidir bu. Bozarsanız oyun bozulur. Ve bilinçaltınız ister akıllı olun, ister aptal, sizi aynı noktaya yönlendirir.
İşin akademik ve kuramsal kısmını bırakacak olursak… İlişkiniz yok… Her flörtünüz sonsuz aşk gibi başlayıp elinizde patlıyor çünkü… Sabretmiyorsunuz. Profesyonel edebiyat kariyerime başlamadan önce onlarca dergiye ilişkiler üzerine yüzlerce makale yazdığım için artık her şeyi herkesin bildiğini zannediyordum ama durum öyle değilmiş. Şimdi tek tek ve net bir şekilde belirtmek istiyorum. Bir adamla ilk geceden yatarsanız, o asla ilişkiye dönüşmez kızlar. Dönüştürmek için bir yerinizi de yırtsanız dönüşmez. Önce birbirinizi tanıyın. Niyetinizi anlayın. Elbette ki karşınızdaki insanın içine bir arkadaşa bakar gibi girip çıkmak da isteyebilirsiniz. Bu size kalmış bir şey. Ancak ilişki istiyorsanız, yürümeniz gereken yol farklı. Bu noktada sizi Arzum’la Sen de Yapabilirsin köşemize havale ediyor ve edebi sohbetimi sonlandırıyorum.
ARZUM’LA SEN DE YAPABİLİRSİN
KONU: Gerçek bir ilişki kurmak.
YAP: Bol bol mesajlaş, flört et, karşındakini daha yakından tanı.
Gerçek bir ilişki istiyorsan, karşındaki hakkında fikir sahibi olmalısın. Flört aşamasında gereken tüm soruları sormaktan ve bol bol mesajlaşmaktan çekinme. Bu, ikinizin arasında sağlam bir bağ kurulmasına da yardım edecektir.
YAPMA: İlk geceden Seks.
Bu noktada ilk buluşmanın şeklini de belirlemek lazım. Önce kahve içilir. Ya da öğle yemeği yenir. İkinci basamakta akşam yemeği gelir. Kahve içerken gidip biriyle sevişme ihtimaliniz daha düşüktür çünkü. Olur ya… Ekstra yükselirsiniz filan. Bunlar hep durdurucu etkidir. İlk buluşmada akşam yemeği yiyorsanız, alkol almamaya özen gösterin. Alkol bütün kötülüklerin anası değilse de libido yükselten, direnç düşüren bir arkadaşımızdır. Dolayısıyla karşınızdakiyle “ciddi” düşünüyorsanız, ilk etapta içmeyin. Hadi içtiniz. Ağzınızla için de soluğu evinde almayın. İnşallah.
YAP: Niyetini belli et.
Gerçek bir ilişki istiyorsan, bunu karşındakinin inisiyatifine bırakma. Ne istiyorsan, insan gibi söyle de neyle karşılaşacağını bilsin. İlişki istiyorsan istemiyorum deme. İstemiyorsan istiyorum deme. Kartlarını açık oynadığında karşındakini kaybetme ihtimalin vardır. Ama kazanma ihtimalin daha yüksektir. Dürüstlükten zarar gelmez.
YAPMA: Sosyal medyadan mesaj verme.
Ancak bir salak İnstagram, Twitter, Facebook üzerinden mesaj verip sonuç bekler. Ona düşen insanı zaten ciddiye alma. O da salak demektir. Sırf karşındaki kıskansın diye elalemin adamları/kadınlarıyla fotoğraf koyma. Sürekli partiliyormuş, eğleniyormuş mesajı verme. Seri layk muhabbetine girme. Yürüyeceksen düz yürü. Sağa sola sapma. Cesur ol, sen kazanırsın.
YAP: Başını boş bırakma.
Bir insanla ilgileniyorsan, önce onun aramasını bekleme. Ara, mesaj at, sınırları zorla. Elbette ki darlamadan. Senden hoşlanmıyorsa tabii ki geçiştirecektir. İnsan bu. Madara olmanın alemi yok. ancak bir şeyi istiyorsan, sıfır eylem, eylemsizlik doğurur. Doğrudan bir hareket yap ki karşılığını alabil. Vermiyorsa, basar gidersin o yoldan. Zorlamanın anlamı yok demektir. Ancak hoşlandığın insanın aklını meşgul etmek önemlidir. Aklını tam olarak alana kadar, doğrudan iletişim kur.
YAPMA: Seviştikten sonra değişir her şey.
Maalesef Türkiye’de doğduk canlarım. Ecnebi kişileri değiliz. Bütün kadınlar, seviştikleri adamın onları insan yerine koyup ertesi gün aramasını bekler. Aramayana kinlenir, hırslanır. Kadınlar, size tek tavsiyem başta da belirttiğim gibi iş ilişki halini almadan sevişmemeniz. Yoksa bu işin bir garantisi yok. Aramazsa aramazsın. Aramadı mı delirip sapkınca mesajlar atmanın, mail’lere yüklenmenin, rezil sosyal medya mesajları vermenin alemi yok. Önemli olan insanın gururudur. İğfal edilmiş ergen kız gibi davranmayın. Cool olun. Yolunuzda gidin. Beyler, siz de insan olun. Gönlünüz varsa arayın. Yoksa instagram’dan fotoğraf layklayarak yürümez ilişkiler. Rolünüzü gücünüzü bilin. Öylesine sevişmiş bile olsanız, aramak sizi küçültmeyecektir. Ertesi gün nazik bir mesaj atmak, en kötü ihtimalle karşınızdakinin sizi iyi hatırlamasını sağlayacak ve bütün kapıların kapanmasını önleyecektir. Nezaket her zaman her şeyden önemlidir. Ve gerçek bir centilmen kadınlara kendini her zaman iyi hissettirir. Afedersiniz ama gerçek bir çapkın da.
YAP: Sık sık ortak program yap
Flörtün ilk evresinde sıklıkla görüşmek, beraber bir şeyler yapmak önemlidir. Konser, kahvaltı, piknik... Anlamsız park yürüyüşleri bile buna dahildir. Mümkün mertebe her şeyi birlikte yapmaya çalışın. Ayrıca onu arkadaşlarınızla da vakitlice tanıştırın ki sosyal çevrenize uyumlanması güç olmasın. Onu arkadaşlarınızla tanıştırmak, ortamınıza sokmak, aynı zamanda ona değer verdiğinizi de gösterecektir. Böylece sizi arkadaşlarınızdan kıskanmak gibi gereksiz kuruntular yaşamasını da önlemiş olursunuz. Ayrıca, çevrenizle uyumlanıp uyumlanmayacağını bilmediğiniz biriyle zaten birlikte olamazsınız. Arkadaşlarıyla da tanışın ki gerçek yüzünü öğrenin. Herkesin kirli çamaşırları vardır.
YAPMA: Hakkında bilgi toplamak için ona buna sorma.
İnsanlar sizi genellikle yanlış yönlendirirler. Ben daha iki kişinin birlikte olmasını gönülden isteyen bir üçüncü kişi daha görmedim. O yüzden ortak arkadaşlarınızdan bilgi almak için dedektifçilik oynamayın. Bir derdiniz varsa doğrudan sorun. Muhattabınıza. Zaten her şeyi de öğrenmeye çalışmayın. O insanın eski ilişkilerinin size bir faydası dokunacak değil. Geçmişi eşelemeyin geleceğe bakın. Anı yaşayın.
YAP: Her zaman mutlu ve kendinden emin görün.
Kaygılı ve huzursuz insanları kimse sevmez. Kendinizden emin ve güvenli olun. Özgüvensizliklerinizi, geçmiş korkularınızı ve gelecek kaygılarınızı karşınızdaki insan yansıtmayın. Onunlayken sadece o ana odaklanın. Dünyayı umursamayın.
YAPMA: Hesap sorma, kıskanma.
İlişkileri başlamadan dinamitler bu. Yersiz kaygılar, kıskançlıklar, sorgular, ilişkiyi başlamadan bitirir. Henüz size ait olmayan bir insanı kıskanmaya hakkınız yoktur. Hele ki bu kıskançlık üzerinden rekabet geliştirme meselesine hiç girmeyin. Kendinizi sabote edersiniz. Anlayışlı, sabırlı ve sempatik olun. Elbette ki saygılı davranın. Herkesin bir hayatı var. Bu gerçeği kabullenin. Tek bir hayat yaşamaya karşınızdakini zorlarsanız onu elinizden kaçırırsınız.
Haydi hayırlı flörtler olsun!