Çok önemli, hiç önemsiz
.
"Doğumgünü partilerinden söz ettiğimde beni ilgiyle dinlediler. Onlara pastayı, şarkıları, armağanları ve her yıl bir adet artan mumları anlattım.
'Bunu neden yapıyorsunuz?' diye sordular. 'Kutlama özel bir durumdur. Yaşlanmanın nesi özel anlayamadık. Yaşlanmak bir çaba gerektirmez ki, kendiliğinden olur.'
'Peki' dedim, 'Siz neyi kutlarsınız?'
'Daha mükemmel olmayı' dediler. 'Geçen yıla oranla daha iyi, daha bilge olmuşsak, kutlarız.'
İşte, diye düşündüm, anımsamam gereken bir şey daha." -Marlo Morgan, Bir Çift Yürek
Başlığa şaşırma.
Başlıbaşına bir anlatım bozukluğudur yaşamak.
Ve neresinden bakarsan bak, içinde bulunduğumuz şu zaman, şunu ya da bunu öğrendim demek için hem çok erken hem çok geç.
Bugünkü yazımın konsepti ben olmalıydım.
Sana dünyada geçirdiğim otuz iki seneden ve çıkardığım hiçbiri bir saniye sonra beş para etmeyen beş milyor dersten söz etmeliydim.
Çok düşündüm, çok denedim, beceremedim.
Pekçok şeyi beceremediğim gibi.
Sana hayatla ilgili şükran dolu hikayelerimi anlatmak isterdim, ki onlar zaten cepte,
İnsanların her şeyi başarmış gibi boş boş konuşup akıl vermelerinden yılmasaydım...
Anlatırdım elbette.
Herkes tökezliyor, herkes düşüyor ve canına yandığımın dünyasında kimse canım yandı demiyor.
Aferin o herkese.
Ben herkes değilim.
En azından kendi hikayemde herkes gibi olmamaya dikkat ettim.
Ve elbette ki benim de canım çok yandı.
Bazen akım kakım şeylere yandı, bazı yangınlarsa İstanbul'da kül bırakmazdı.
Yine yanacak.
Zaten hayat dediğin, her nefeste aldığın oksijeni yakarak yaşatıyor seni...
Ve elbette ki öldürüyor da aynı ölçüde.
O yüzden içindeki yangınlara, yanan canına çok takılmamak gerek.
Hayatın kendisinden söz ediyoruz burada.
Tuhaf olan yanmak değil, yanmadan yaşamak.
Her dakika mutluymuş gibi yapmak, her şeyi affetmiş gibi davranmak, kendini sürekli gülümsemeye zorlamak...
Yok öyle bir yer.
Ne yaşıyorsan, kabullendiğin sürece güzel.
Ne olursa olsun her duyguyu sömürene kadar yaşamak gerek.
Üzgün müsün?
Ne için üzüldüğünü bağıra bağıra, üzgünüm diyeceksin.
Geçene kadar da üzgün olmaya devam edeksin.
Mutsuzum diyeceksin.
Mutlu olmak için yormayacaksın bünyeyi.
Gerisini hayata havale edeceksin.
Emin ol, hayatın tuhaf bir iyileştirme gücü var.
En bitmeyecek sandığın üzüntüler silinip gidiyor.
En büyük yangınlar kül olup sönüyor.
Ve sen, her yangında, küllerinin artasından, yeni doğmuş bir çocuğun merakı ve cesaretiyle yeniden geliyorsun dünyaya.
Vazgeçmiyorsun.
Deniyorsun.
Yılmıyorsun
Kaybetmek bozmuyor seni...
Kaybetmeden kazanmayı öğrenemeyeceğini biliyorsun.
Birileri seni itip kalktıkça, kırıp döktükçe öğreniyorsun kendini sevmeyi, daha çok sevmeyi...
Gerçekten sevmeyi.
Anlıyorsun ki, arkanda senden başka kimse yok.
Bir düşersen, kainat tepene tebelleş olmanın esiri.
Daha sağlam duruyorsun kendinin, kararlarının arkasında böylece.
Hayır, gerçek bir hayıra dönüşüyor hayatında.
Hıyarlarla çevrelendiğin küçük hayatında,
İstemediğin şeyler kadar istediklerinden de emin oluyorsun zamanla...
Ve öğreniyorsun, istediğin şeyler her an değişebilir.
Esniyorsun.
Bir yandan katılaşırken, bir yandan yumuşacık oluyorsun böylece.
Affedebileceklerinin sınırı değişiyor her gün.
Toleransın bazı şeylere artıyor, bazılarına kalmıyor.
Bir şeyi çok net anlıyorsun:
Kimse kimseyi sevmek zorunda değil.
Özellikle de sen birini seviyorsun diye...
Buralar, hislerinin karşılığını beklemelik bir yer değil.
Genellikle ve çoğunlukla insan duyguları karşılıklı gelişse de özelde değişiyor hikaye...
Ama bu ayrı bir yazı meselesi.
Şimdi konumuz bu değil.
Sadede gelecek olursak, bugün ben doğdum.
İnsanlık için küçük, benim için büyük bir mesele.
Benim tarihim bu sabah 10.10'da yazılmaya başladı dünya üzerinde.
İyi kötü onlarca hikayeye girdim çıktım, bir şekilde bir sürü insanın hayatına dokundum.
Bazılarının felaketi, bazılarının huzuru oldum.
Bazılarının en sevdiği, bazılarının düşmanı oldum.
Bir şeyler üretmek, kendimden bir adım öteye geçmek için yırtındım durdum.
Ve sonunda keşfettim...
Dünyada ne kadar varsan, o kadarsın.
Ne kadarsan, o kadarını alırsın.
Almayı bilmiyorsan veremezsin.
Vermeyi bilmiyorsan alamazsın.
Beklenti içinde bekleyip kalamazsın.
Hayatı durduramazsın.
Aynı insana yıllarca aşık kalamazsın.
Sadakat mümkün değildir ancak saygısızlıkta duramazsın.
Para için kendinden ödün verirsen, işinin o.spusu olursun.
Ve günün sonunda beş kuruşsuz kalırsın.
Herkes kendi ederini belirler.
İnsanlardan saygı bekliyorsan, önce kendine saygı duyacaksın.
Ve esnek olacaksın.
Çünkü şartları senin planların değil, hayat belirler.
Soruyorsan bana, şu hain dünyada tam da şu döneme denk geldin, öt bakalım ne öğrendin diye...
Cevabım açık ve kesin:
Öğrendiğim her şeyin, bir gün beş para etmeyeceğini öğrendim.
Ve bir hayvan gibi içgüdülerime güvenmeseydim, bugün nefes almaya devam edemezdim.
E iyi ki doğmuşum o zaman.
Öperim gül yanaklarımdan.
Neticede ben olmasaydım, ben ne ederdim?
Sevgiler saygılar gırla,
Hayırlı günler dilerim...