Piyasalar için bulanık suda balık avlama haftası!
.
Yılın son işlem haftası, bilanço makyajlarıyla geçecek. Derinliğin azalacağı bu hafta birçok fon yöneticisi ‘dükkânı’ kapatıp, tatile çıkacak. İMKB’de piyasayı yukarı tutmak isteyenlerle, satıp çıkmak isteyenler arasındaki müsabakayı büyük olasılıkla ilk grup kazanacak
Haftanın son günü aynı zamanda yılın son günü. Yıl sonu kapanışlarının ne olacağı, bilançoların nasıl şekilleneceği açısından önemli. Bilançoların daha büyük görünmesi herkesin hoşuna gider ama en çok da kârların “şişman” görünmesi herkesin işine gelir.
Profesyonel yönetici şirketini ne kadar büyüttüğü ile, patron geçen yıldan daha büyük bir şirkete sahip olduğuyla, fon yöneticisi de ne kadar çok para kazandırdığı (dolaylı olarak aslında kendisinin de) ile övünecektir.
Bunun içine ne gerekiyor?
Varlık fiyatları yüksek olmalı ki bilançolar (dolayısıyla şirketler) büyük görünsün.
Faizler düşük olmalı ki bono ve kredilerin “piyasa fiyatlarıyla yapılan karşılaştırmasının” (mark-to-market) kâr/zarar hesabına pozitif katkısı büyük olabilsin.
Kurlar düşük olmalı ki bilançolar ve kârlar dolar bazında da büyük görünsün. (Bunun bir tek handikapı borçlu şirketlerin dolar bazındaki borçları yüksek görünür. Bu da sadece görüntüde, gerçek hayatta tabii ki trercih edilen de budur.)
Bu hafta bilanço makyajlarıyla geçecektir. Derinliğin azalacağı bu hafta, birçok fon yöneticisi “dükkânı” kapatıp, tatile gidiyor. Hatta tatillerini Ocak ayının ilk haftasına kadar uzatanlar da var. (Ruslar; Ortodoks Noel’inin 8 Ocak’ta olmasından dolayı ikinci hafta da tatildeler.)
Yine de işbaşında olacaklar da var. Derinliğin azaldığı bu haftada ‘bulanık suda balık avlayacak’ onlar. Katılımcıların azalacağı bir ortamda, sert fiyat hareketleri görebiliriz. Bu sadece hisse senetlerinde değil; petrol, altın, tarımsal emtia ve hatta gelişmekte olan ülke para birimleri. Euro/dolar paritesi gibi en büyük işlem hacminin gerçekleştiği döviz piyasalarında bile bu etki görülebilir.
Bu perspektiften bakıldığında bu hafta ne olacak derseniz...
İMKB cephesinde piyasayı yukarıda tutmak isteyenlerle, satıp çıkmak isteyenler arasındaki “müsabakayı” büyük olasılıkla ilk grup kazanacaktır. Zira ikinci gruptakilerin önemli kısmı geçtiğimiz iki hafta içinde yüklerini boşalttılar, ya da azalttılar. İlk grup, yani piyasayı yukarıda tutmak isteyenler, poziyonlarını satıp çıkma imkânı olmayan (vergi ya da pozisyon büyüklüğü gibi sebeplerden) ve kağıt üzerindeki kârlarını yüksek göstermek isteyenler isteklerini daha yüksek sesle ve gerekirse parayı ortaya koyarak “dile getireceklerdir”. Bu ses ne kadar mı yüksek çıkacak?
İMKB 100’de düşüş trendinin yıl sonuna kadar durduğunu varsayabiliriz. Yükseliş diyemesek de düzeltme(!) nereye kadar sürer diye bakıldığında ilk hedef 67.125 seviyesi. Sonrasında 68.000 (şaşırtıcı bir şekilde düz rakam!) seviyesi önem kazanıyor. Ben bu seviyenin aşılmasını beklemiyorum. Ola ki aşılır ise o zaman “bulanık suyun balıkçıları” büyük bir sürüye rastlamışlar demektir ve 70 binin üzeri gündeme gelecektir. İhtimal düşük ama hafta içinde gelişmelere göre mutlaka bu konuyu yeniden ele almak gerekecektir.
Ola ki balıklar vurup, yemi kapıp gidecek olurlarsa sermayeden kayıplarla İMKB 100 düşük olarak 65.150’deki trendi test edebilir. Olabilir. Altı mı? Zorlama olacaktır. En azından yeni yıla kadar!
Borsadaki hareketi desteklemese bile kolaylaştıracak(!) bir başka gelişme de kur cephesinde olacağa benziyor. Kurlardaki gerilim şimdilik sona erdi! Bu hafta içinde dolar/TL kurlarında yukarıda belirtmiş olduğum sebep(ler)den dolayı bir geri çekilme yaşanacak. Bu sırada 1.5250 seviyesinin test edilmesi ihtimali yüksek. Döviz alanlar artacak mı? Bu hafta sanmam. Yok ola ki yabancılardan hadi TL’lerimizi satalım/döviz alalım diye bir “kalkışma” olsa dahi yerel bankalar ve tasarruf sahipleri 1.5650’yi “savunacaklardır”!
Bu arada kurdaki olası düşüş bu hareketinin paritedeki gelişmelerden bağımsız olacağını düşünüyorum.
Euro/dolar paritesinin 1.30’un üzerinde kalmasını bekliyorum. (en azından girmiş olduğum bir çok iddia bunu gerektiriyor!) Paritede bu yılın 1.2950’nin altına kapanması benim için sürpriz olur. (1.29-1.30 arasındaki bir kapanış beni sırf 3-6 ay önce girilmiş iddiaları kaydettireceği için üzecek tabii ki) Yukarıda 1.3220 önemli bir direnç halen daha...
Önümüzde yıl mı ne olacak? Önümüzdeki yıla dair tahminlerimi hafta içinde bu köşede bulabilirsiniz.
Senfonisini dinliyorum İstanbul’un, gözlerim kapalı...
Uzun zamandan beri bu kadar keyif aldığım bir klasik müzik konseri olmadı. 25 Aralık’ta Lütfi Kırdar’da Borusan Filarmoni, Fazıl Say’ın bestelediği İstanbul Senfonisi’nin İstanbul prömiyerini yaptı. Fazıl Say ile beraber.
George Gershwin’in “Rapsody in Blue” adlı eserinin seslendirildiği konserin ilk bölümünde, piyanoda Fazıl Say vardı. Müthişti. Piyano çalışını dinlerken adeta bir sonraki sürprizi ne olacak diye bekliyorsunuz. İzlemesi de dinlemesi de kadar keyifliydi.
Asıl konserin heyecanlandıran kısmı ikinci yarısıydı. İstanbul Senfonisi. Yaşamaktan gurur duyduğum bu şehrin de artık bir senfonisi var. Ben bu eserin, İstanbul’un “2010 Kültür Başkenti” olması hasebiyle bestelendiğini düşünüyordum. Öyle değilmiş. Fazıl Say’ın daimi sanatçısı olduğu Dortmund Konzerthaus tarafından kendisine sipariş edilmiş. Dünya prömiyeri de Almanya’da yapılmış.
Eser icra edilmeden önce büyük şef Gürer Aykal, Fazıl Say’a eseri ile ilgili sorular sordu. Dinleyenler için müthiş bir şanstı. Say, eserin bölümlerini, hikayelerini anlattı. Hikayeleri bilince dinlemekten çok daha fazla keyif alıyor insan. Eseri besteleyenle aynı sahneyi paylaşmanın zorluğunu Gürer Aykal; “Orkestranın ve orkestra şefinin en beğendiği besteci, ölü bestecidir!” diyerek dile getirdi.
İstanbul seslerini duyduğunuz, çok bize ait ezgilerin olduğu eserde Borusan Filarmoni’ye; ney, kudüm ve kanun gibi yine çok bize has olan çalıgılarımız da eşlik ediyor. Gurur duyarak ve de keyif alarak dinlediğimiz eser sonrasında Fazıl Say dakikalarca ayakta alkışlandı. Gururla karışık bir haz vardı. Hem sahne tarafında, hem salon tarafında...
İyi ki varsın Fazıl Say. Eline sağlık.
Borusan Holding’e de böylesi bir orkestra oluşturduğu ve ayakta tuttuğu için teşekkürler...