Makina esaretinde bankacılık!
.
İletişim ve bilgisayar teknolojilerindeki değişim, yaşamın her alanını olduğu gibi bankacılık sektörünü de etkiliyor. Kaldı ki bankacılık sektör olarak hesap kitabın fazla, belge ve bilgi emniyetinin çok önemli olduğu bir sektör. Bankacılık bilgisayarlardan en yoğun şekilde yaralanmış ve mümkün olduğu ölçüde de hep en son teknolojiyi kullanmaya çalışmıştır.
Sadece günlük operasyonların yürütülebilmesi ve bilgi saklanması için değil, aynı zamanda kredi limitlerinin takibi ve ürün/müşteri/çalışan performansının ölçümü için de yoğun olarak kullanılıyor.
Bilgisayar teknolojisinin her alanı kapsayacak şekilde genişlemesi, bankacıların insiyatif kullanabilme imkânlarını neredeyse tamamen ortadan kaldırmış durumda. Bankaların hazine ve kredi bölümlerince belirlenen, günlük mevduat ya da kredi faiz oranları sistemler aracılığıyla şubelere iletilmekte. Şube müdürleri de dahil olmak üzere, bu oranların dışında iş yapabilmenin artık pek imkânı kalmamış durumda.
Bankaların hissedarları ve üst yönetimi açısından “kontrolün” geldiği aşama, olan bitenin anında “bilinebilmesi” açısından önemli. Ancak tüm müşterilerin aynı standartlara sahip olması hayli zor. Mevduat tarafından guruplandırma görece olarak kolay olsa da, kredi ve dış ticaret alanında müşterilerin ihtiyaçları birbirinden çok farklı.
Özellikle de kriz zamanlarında! Böylesi zamanlarda büyük kurumlar bir yana, KOBI grubundaki şirketlerde ödemelerdeki aksamalardan dolayı ufak tefek sıkışıklıklar olabilmekte. Küçük bir çek ödenemediğinden dolayı büyük bir ödeme yapılamayabiliyor, ya da bir çekin arkası yazılarak şirketin kredibilitesi zedelenebiliyor.
Anadolu’daki bir şube müdürü müşterisinin durumunu çok iyi bildiğinden, küçük bir destekle ya da insiyatif kullanarak ufak tefek sorunları aşabilecekken, sırf “sistemdeki” yetkileri sınırlanmış olduğundan dolayı, eli kolu bağlanabilmekte.
Hiç mi insiyatif kullanılamıyor? Mutlaka kullanılıyor. Ancak bu konudaki yetkiler, genellikle “merkezdeki” az sayıda kişide toplanmış durumda. Kriz zamanlarında istisnaların artması ya bu kişileri zorlamakta ya da “zamanında” yanıt vermelerini engellemektedir.
Bir başka sorun da yerel bilginin yavaş yavaş önemini yitirmesidir. Bilgisayar ortamının sağladığı “yeknesaklık” bir sektörden diğerine, bir bölgeden diğerine olan farklılıkların değerlendirilme imkânını ortadan kaldırıyor. Gerek müşteri, gerek bankacılar açısından “insan” faktörü gittikçe ortadan kalkıyor. Hesap kitap açısından olumlu bir adım gibi görünse de sorunların çözümü konusunda özellikle kriz zamanlarında esneklik şansı da böylelikle ortadan kalkıyor.
Ancak asıl tehlike yetişmekte olan bankacıların da gittikçe böylesi bir “sistemin” parçası olmaya alışmaları, hatta tutsağı olmaları. Çünkü kolay! Onlara göre müşteri sisteme uymak zorunda, banka müşteriye değil! (?)
Halbuki hayat hiç de öyle değil. Müşteri kazanmanın bu denli zor ve pahalı olduğu, rekabetin bu denli arttığı bir ortamda esnekliğin kaybolması bazen faydadan çok zarar getirebiliyor. Bu sadece bankacılık için mi, diğer sektörler için de geçerli...
KOBİ sınıfındaki bir çok firmanın bankalarla yaşadığı “iletişimsizlik” sorunlarına 22 yıldır hesabımın olduğu bankada, manyetik kartı bozulan kredi kartıyla ilgili meseleyi ancak beşinci görüşme ve ziyaretten sonra çözebilince ben de inandım.
Bankacılar özellikle de şubede görevli olanlar gittikçe “sistemin” çarkları arasında kaybolup gidiyorlar.
Tüm bunlar bana Matrix filmini hatırlattı...