Krizi kanıksamışız!
.
Değişik kıyaslamalar yapılıyor... Değil 2001 krizi, 1945 savaş yılında dahi görülmeyen oranda küçüldük! İlk çeyrek verilerini açıklayan ülkeler arasında en fazla küçülen altıncı ülke olduk. Ya da gelişmekte olan ülkeler arasında en fazla küçülen üçüncü ülke olduk gibi...
Önceki gün açıklanan yüzde 13.8’lik 2009 yılı birinci çeyrek küçülmesinden bahsediyorum. Veri açıklanmadan önce ekonomistler arasında yapılan araştırmaya göre beklenti yüzde 12 civarındaydı. Beklentilerin de ötesinde bir daralma. Hem iç talep hem de dış talep daralması bir araya gelince adeta boğulmuşuz. Ticaret ve inşaattaki daralmalar doğal olarak da yatırımların durması küçülmeyi hızlandırdı.
Beklentilerde daha da fazla küçülen ekonomi, piyasalardaki herhangi bir dengeyi bozmadı. Hatta piyasaları “ırgalamadı” bile. Borsa yükselmeye, kur ve faiz düşmeye devam etti. Merkez Bankası başkanının “erken uyarısı” ile çift haneye çoktan kanıksamış olan piyasalar aynen yollarına devam ettiler. En kötüsü görüldü, daha kötüsü ol(a)maz herhalde diyerek kendi oyunlarına döndüler.
Sadece piyasalar mı? Siyasiler, halk da kanıksamış. Siyasiler haftalardır belge-kağıt parçası tartışmasının ortasında “sıradan fanilerin sıradan sorunuyla” ilgilenmediler bile!
Finansal piyaslardaki olumlu tabloya bakan Sayın Erdoğan’ın yine şaşırtıcı bir yorumla; “Dünyayı saran bu büyük krizin ülkemizi etkilemediğini asla söyleyemeyiz. Ancak dünya ülkeleriyle kıyaslandığında, Türkiye’nin bu zor dönemi en az hasarla atlatan ülkeler arasında olduğu da bir gerçektir.” demiş. Bir başbakan, bir politikacı olarak, olayın “pembe” tarafından bakma çabasını anlıyorum da... Sanayi üretimi, ihracat, işsizlikten sonra şimdi de dramatik bir küçülme... Daha kötü ne olsaydı Başbakan; olayın vehametini anlayıp; bizleri iyiden iyiye saf yerine koymazdı, merak ediyorum.
Kurlara ve faizlere bakan ekonomi yönetimi ve başbakan, bir kriz görmüyor olabilir. İşsizlik maaşları ve tazminatlar bitip de iş aramaya sokağa çıkan ancak elleri boş dönenler için durum hiç de öyle değil. “Hanedeki kriz” önümüzdeki bir kaç ayda daha çok anlaşılacak.
Gelin önce anlaşalım. Bu kriz bizi; krizin “membaı” ABD’den ve de Avrupa’dan bile daha fazla vurdu. Sayın başbakan ve de hükümet bunu kabul etsin. Zira İktidar kriz öncesindeki likidite bolluğunu kendi başarısı olduğunu ve bu bolluğun her daim devam edeceğini zannetti. Tam bir Ağustos böceği vakası... Durumun yarattığı rehavetle, bu ülkenin “üretim damarlarının kurumasına” göz yumdu. En fazla istihdamı yaratan tarım ve tekstil gibi istihdam yoğun sektörleri gözden çıkararak yapıldı bu...
Bugün gelinen noktada ne üretim canlandırılabiliyor, ne de istihdamın kısa zamanda arttırılması söz konusu. Taşıma suyla yine gemiyi yüzdürmek; tıpkı ABD de Wall Street’in yaptığı gibi; “eski oyuna” dönmek için ciddi bir çaba var. Olan oldu, önümüze bakalım diyebilirsiniz. Nasılsa toparlanma olacak; hele ki son çeyrekte; “baz etkisi” nedeniyle şaşırtıcı pozitif rakamlar bile görülebilecek.
Olabilir. Peki sürdürebilecek mi?
Eğer iktidar; önce krizin varlığını kabul edip, kriz öncesi ve kriz sırasında yaptığı hataların bir değerlendirmesini yapmaz ise hayır!
Bu değerlendirme samimiyetle yapılmadıkça, başımız belâdan kurtulamayacak.