Japonya’nın notu düşerse düşsün bizimki artmış!
.
S&P Perşembe günü Japonya’nın AA olan notunu AA-’ye indirdi. Her ne kadar görünüme “durağan” dese de “Japonya’nın kamu borçları artar ve mali yeniden yapılanma ertelenirse, ek not indirimi baskısı oluşur” diyerek yeni not indirimleri olabileceği mesajını da vermeyi ihmal etmemiş.
Wikipedia’da GSMH’ye göre, yüzde 241 borçlu olan Zimbabwe’den sonraki en kötü borçluluk oranına sahip olan ülke yüzde 196 ile Japonya. Aynı tabloya göre yüzde 48 ile Türkiye 54. sırada yer alıyor. Bu arada dünya ortalaması yüzde 58 olarak listelenmiş. Japonya’nın notu inmeyecek de kimin inecek?
Bu arada Moody’s yetkilisi de “Önümüzdeki aylar Japonya’nın kredi not görünümü için kritik” yorumunu yapmış.
İndirecekler de neyi beklediklerini anlamış değilim.
Aslında S&P’nin de Moody’s’in de not artış/indirişlerinde neden bu denli geç kaldıklarını anlamak mümkün değil.
Denebilir ki “İşleyişleri yavaş”. O zaman neden bu notlara itibar ediliyor? Ya da neden halen daha birçok yatırım fonu bu reytinglere göre karar veriyor? Japonya’ya gelmeden önce en son “fiyaskoları” İrlanda’ydı. Bir seferde 5 kademe birden notunu indirdiler İrlanda’nın. Hangi “uyarı” sistemi 5 kademe birden bekler? O kadar çok düşürene kadar akılları neredeydi?
Bence bu kurumlar kredibilitelerini önemli ölçüde yitirdiler. Biz de bu kurumların notumuzu arttırmasını bekliyoruz. Kredibilitesini yitirmiş bu kurumlar bize “yatırım yapılabilir” notu verseler de çok fazla bir etkisi olmayacak. Piyasalar çoktan bizim notumuzu arttırdılar. Türkiye’nin CDS oranları birçok yatırım yapılabilir ülkeden, AB üyesi ülkeden bile çok daha iyi. O sayede değil mi ki bizim borsamız yeni zirvelere çıktı, bono faizlerimiz rekor seviyelerde düştü. Teknik olarak CDS oranları “iş yapılan”, tarafların elini taşın altına soktuğu oranlar.
Elini taşın altına sokan bir başka gösterge de kredi sigorta şirketlerinin kendi iç notları. Önceki hafta Coface’ın Paris’te düzenlediği yıllık “Country Risk Conference 2011” toplantısında ülkelerin risk profillerindeki değişimlere değinildi. Gelişmekte olan ülkelerin; hatta ağır toplardan bazılarının; notları düşerken, Brezilya ve Türkiye’nin de aralarında bulunduğu bazı gelişmekte olan ülkenin notları artmış.
Coface; Fransa’nın son yıllarda özelleştirilmiş olan kredi sigorta şirketi. Şirketlerin birbirleriyle yapmış oldukları ticaretten doğan alacaklarını sigortalıyor. Bu sigorta için toplam ciro üzerinde cüz’i denebilecek (şirket/ülke riskine göre fiyatlama değişebiliyor) primler karşılığında oluşan alacakları sigortalıyor. “Hasar” oluştuğunda yani borçlu borcunu ödemediğinde, alacağın yüzde 90’ına kadar olan kısmını alacaklıya birkaç ay içinde ödeyen bir mekanizma ile çalışıyor. Böylesine bir iş yaptıklarından dolayı da ülke riskleri önem taşıyor. Güncellemelerini de S&P ve Moody’s gibi iş işten geçmeden yapmak zorundalar.
Türkiye’nin Mart 2010’da B olan notu bu çerçevede Haziran ayında “yükselen B”ye arttırılmış. Eylül ayında da A4 seviyesine; yani bir anlamda “itibarlı ülke” statüsüne yükseltilmiş. Amerika, İngiltere ve Almanya’nın “yükselen A2” notuna sahip olduğunu düşününce Türkiye’nin A4 notuna sahip olması önem kazanıyor. Dikkatimi çeken neredeyse 3 ayda bir notlar gözden geçirilmiş. Haksız da sayılmazlar, eninde sonunda ellerini taşın altına koyup risk alıyorlar.
Diğerler derecelendirme şirketleri öylemi.
Onlar notu veriyorlar, gerisini koyveriyorlar...