IMF ile anlaşma yapmayalım!
.
Kabul! Yapmayalım yapmasına da yerine ne koyacağız peki? IMF ile seçimden önce ha yapıldı, ha yapılacak; olmadı seçimlerden sonra mutlaka olacak denilen anlaşma, yılan hikayesine döndü.
Sayın Ali Babacan’ın “tek yetkili” olmasıyla hızlanacağını düşündüğüm anlaşma süreç, Hürriyet’ten Erdal Sağlam’ın Pazartesi günkü yazısından okuduğumuz üzere; “İşler nasılsa gidiyor, anlaşmaya ne gerek var” anlayışına takılmış.
Seçime kadar konunun politik olarak “hassas” olduğunu hemen herkes kabullendi de, seçimlerin ertesinde; hele ki kabine revizyonundan sonraki bir aylık “hassasiyeti” anlamakta herkes zorlanıyor.
Ben asıl “İşler nasılsa gidiyor” mantığını anlamakta zorlanıyorum. Bu mantıktakiler sadece döviz kurlarına bakıyorlar. Bizde kurların patlaması, kriz olarak algılanıyor. “Kurlar düşüyorsa, işler yolundadır” diye düşünüyorlar.
Geçen yılın son çeyreğindeki küçülme yüzde 6.2 iken, MB başkanı bu yılın ilk çeyreğinde “çift haneli küçülme” bekliyor. İhracat yüzde 35 gerilemiş, resmi işsizlik yüzde 16.1’e yükselmiş, sanayi üretimi yüzde 20’den fazla düşmüşken bu durum “kriz olmuyor”. ‘Krizi de nerden çıkarıyorsunuz, kurlara baksanıza; kriz olsaydı bunu kurlardan görürdük’ diye düşünüyorlar sanırım.
Siz farelerin; insanların kulaklarını kemirirken, kulağı ısırılan acıyı hissetmesin diye soğuk hava üflediklerine dair bir “hikaye” duydunuz mu? Kurların düşük seyri bende böyle bir fikir uyandırıyor.
İşler yolunda diyenler, Hazine’nin yüzde 11.7 bileşik ile borçlanmasını da örnek olarak gösterebilirler. Unutmayalım ki, gelişmiş ülkelerde “nominal” faizler “sıfır”, reel faizler ise “eksi” iken tek başına bunun bir başarı olmadığı hatırlanmalıdır.
Diyelim ki “işler yolunda” ve IMF ile anlaşmayalım. Elimizde bir program, hedef var mı ki; yüzde 20’lere merdiven dayanacak işsizliği halledecek? Ve yine aynı program; bu sene sonunda dünyada en fazla daralan ekonomi olma ihtimalimizi ortadan kaldıracak? Ben göremiyorum. Ya siz?
Kabul, IMF’nin cendereye sokan anlaşmalarından bir diğerini daha yapmayalım. Buna bir vatandaş olarak ben de karşıyım. Kendi kendimize; denetlenebilir, hedefleri ve kaynakları belli bir program hazırlayalım. Hangi hedefe, hangi kaynakları nasıl kullanarak gideceğimizi ortaya koyalım. IMF’den gelecek kaynağı kendi kendimize yaratalım! Bunun için gerekli “yapısal reformları” ve kaynak için vergi düzenlemelerini saptayalım. Ve bunu da halkla paylaşalım. Halkın onayını alalım. Halk da hedeflere ulaşılıp ulaşılmadığını denetleyebilsin. Gerekirse referanduma gidelim. Bunu yapabilecekmiyiz?
Cevap evet ise, IMF anlaşması yapmayalım.
Eğer ki hükümet bunu yapabilecek iradeye ve güce sahip değilse, lütfen daha fazla zaman kaybetmeyelim.
Unutmayalım ki; son IMF anlaşmasının bittiği Mayıs 2007’den bu yana doğru dürüst bir programımızın (ister bizim, isterse de IMF) olmaması, dünyada bu krizden en “derin etkilenen” ülkelerin başında yer almamıza neden oldu.